ATATÜRK VE KURTULUŞA GİDEN YOL – 11 –

ATATÜRK VE KURTULUŞA GİDEN YOL – 11 –

Her yerde eksik olmayan menfi ruhlu kimseler, aleyhimde faaliyete geçmişler

esat-atalay-001.jpg

 

AYNI gece, Mustafa Kemal Paşa ile birlikte, Hüseyin Rauf (Orbay) Bey, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ve 3. Kolordu Kumandanı Refet (Bele) Bey tarafından imzalanan; ayrıca, telgrafla, Kâzım Karabekir Paşa ile Konya’da Ordu Müfettişi Cemal Paşa’nın onayları sağlanan Amasya Tamimi, 22 Haziran’da ilgililere yayınlanır.

Mustafa Kemal Paşa’nın Amasya’dan Sivas’a hareketi ve oraya varışı ilginç bir nitelik taşır. Bunu, Paşa şöyle açıklıyor: “... 25 Haziran’a kadar Amasya’da kaldım... O tarihlerde Dahiliye (İçişleri) Nezaretinde bulunan Ali Kemal Bey, benim azledildiğim ve artık benimle hiçbir resmî işleme girişmemek ve hiçbir isteğimi yerine getirmemek hususunda şifre ile bir tamim yapmıştı... Bu şifre tamimden, benim, ancak Sivas’a geldiğim 27 Haziran 1919 tarihinde haberim oldu... Ali Kemal Bey’in bu tamimi memurların ve halkın düşüncelerini gerçekten bölünmeye yöneltmiş. Her yerde eksik olmayan menfi ruhlu kimseler, derhal aleyhimde propagandaya ve faaliyete geçmişler. Bu yoldaki menfi görünümlerin ve girişimlerin en önemlisi Sivas’ta hazırlanmaya başlanmış... Dahiliye Nazırı Ali Kemal Bey’in tamimle verdiği emrin tarihi olan 23 Haziran günü, Sivas’ta Ali Galip Bey isminde bir zat, on kadar arkadaşı ile birlikte hazır bulunuyormuş. Bu zat, İstanbul’dan, Mamuret-ilaziz (Elâzığ) Valisi olarak gönderilmiş olan Erkân-ı Harp Miralayı (Kurmay Albay) Ali Galip’tir. Güya vilâyetin ikinci derece memurları olmak üzere, bir takım insanları da İstanbul’dan seçmiş, beraberinde götürüyor. Ali Galip, yolu üzerinde bulunan Sivas’ta durmuş. Özel görevi bulunduğuna şüphe edilmemesi gereken Ali Galip, orada derhal kuvvetli taraftarlar bulmuş. Görevini iyi başarmak için tertipler ve tedbirler almaya başlamış. Dahiliye Nezaretinin aleyhimdeki emri gelir gelmez, eylemler başlamış. Sivas sokaklarında, benim; hain, asî, muzır bir adam olduğuma dair duvarlara yaftalar yapıştırılmış. Kendisi de, bir gün, Sivas’ta vali bulunan Reşit Paşa merhumun yanına giderek Dahiliye Nezaretinin emrinden bahsettikten sonra, Sivas’a gittiğim takdirde hakkımda tatbik edeceği muameleyi sormuş. Reşit Paşa ne yapılabileceğini açıklamasını istemiş. Ali Galip, ben senin yerinde olsam, derhal kollarını bağlar, tevkif ederim ve senin de böyle yapman lâzımdır, demiş. Reşit Paşa, bu işin bu kadar basit olacağına inanmamış; müzakere hayli uzamış. Müzakereye iştirak edenler çoğalmış... hatta bir kısım ahali, verilecek kararı anlamak üzere toplanmış... (Amasya’da) ayın 25. günü, Sivas’ta aleyhimde bazı münasebetsiz hallerin cereyana başladığını öğrendim. 25/26 Haziran gecesi yaverim Cevat Abbas Bey’i çağırdım ve yarın sabah karanlıkta Amasya’dan güneye hareket edeceğiz, dedim... Hareketimiz hiçbir tarafa telgrafla bildirilmeyecek ve mümkün olduğu kadar Amasya’da da ifşa olunmayacaktı. 26 Haziran’da Amasya’dan hareket ettim. Tokat’a gelir gelmez telgrafhaneyi kontrol altına aldırarak benim varışımın Sivas’a ve hiçbir tarafa bildirilmemesini temin ettim. 26/27 (Haziran) gecesini orada geçirdim, 27 Haziran’da Sivas’a hareket ettim. Otomobil ile Tokat-Sivas arası yaklaşık altı saattir. Sivas Valisine, Tokat’tan Sivas’a hareket ettiğime dair açık bir telgraf yazdım. İmzada Ordu Müfettişliği unvanını kullanmadım. Telgrafta, bile bile hareket saatimi yazmıştım. Fakat, bu telgrafın hareketimden altı saat sonra çekilmesini ve o zamana kadar hiçbir suretle Sivas’a haber verilmemesini temin edecek tedbirleri aldım... Sivas’ta, Ali Galip Bey ile Reşit Paşa arasındaki münakaşanın hararetli bir safhasında, Reşit Paşa’nın eline, benim Tokat’tan çekilen telgrafımı verirler. Reşit Paşa, hemen Ali Galip Bey’e uzatır, ‘işte, kendisi geliyor, buyurun, tevkif edin’der. Reşit Paşa, telgrafta yazılı olan hareket saatini görünce hemen kendi saatini çıkarır, bakar... Efendim, geliyor değil, gelmiş olacaktır, diye ilâve eder. Bunun üzerine, Ali Galip: Ben tevkif ederim dedimse benim vilâyetim dahilinde olursa tevkif ederim, demek istedim, deyince; öyle ise, istikbale gidelim, diyerek toplantıya son verirler... Sivas şehrinin girişine geldiğimizde; caddenin iki tarafı büyük bir kalabalıkla dolmuş, askerî birlik esas duruşunu almış bulunuyordu. Otomobillerden indik. Yürüyerek, askeri ve ahaliyi selâmladım. Bu manzara, Sivas’ın muhterem ahalisinin ve Sivas’ta bulunan subay ve askerlerimizin bana ne kadar bağlı ve sevgi ile dolu olduğunu ispat eden canlı bir şahit idi...”