Liderlik, en geniş kapsamı ile, toplumları sevk ve idare sanatıdır. Lider denilince akla gelebilecek tek isim Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk üstün nitelikli bir liderdir. Bir liderde aranılan bütün vasıfları bünyesinde barındırır.
Aslında Atatürk’ün liderliği tartışılmaz. Gerek kurduğu muhtelif teşkilâtlarda, gerekse olayların akışı içindeki tavırlarıyla bunu ispatlamıştır. Atatürk’ün liderliği, düşünürlerce kabul edildiği gibi, büyük devlet adamlarınca da tasdik edilmiştir. Bilimsel esaslar içinde aranan niteliklerin fazlasıyla bulunduğu da bir gerçektir. Küçük büyük yüzlerce olaydaki tutum, davranış ve tavırları tarihi dolduran belgelerdir. O, lider yaratılmıştır. Liderliğini devamlı ve sistemli olarak geliştirmiştir. Böylece de, liderlerin lideri durumuna geçmiştir.
Bu konuda emekli Korgeneral Cemal Enginsoy’un Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nde yayınlanan yazısını aktarıyoruz...
Çağımızın başarı ile sonuçlanmış ilk ulusal bağımsızlık hareketi olan Türk Bağımsızlık Savaşı’nın önderi Gazi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), hiç kuşkusuz, ulusal ve evrensel nitelikli büyük bir liderdir. Birçok otorite bu görüşü paylaşır. Örneğin; tanınmış İngiliz tarihçi Lord Kinross, Atatürk ile ilgili kanısını şu kesin ifade ile belirtir: “...Kemal Atatürk’ün çağımızın en büyük adamlarından biri olduğu hakkında en ufak bir kuşkum yoktur..?”
Türkiye ve Atatürk ile ilgili incelemeleri ile tanınan Amerikalı bilim adamı Prof. Dr. Dankwart Rustow ise, Atatürk’ün büyüklüğünü şöyle tanımlar: “...Osmanlı İmparatorluğu’nun Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşümünde Kemal’in oynadığı rol, Weber’ce (Max Weber) bir terimle, çok kez karizmatik olarak anılan türdendir. Bir karizmatik lider, izleyicilerinin gözünde normal insan değer ölçülerini aşan ve onların yararına mucizeler yaratma yeteneğinde olan bir kişidir... Kemal’in büyüklüğü ülkesinin savunucusu, Cumhuriyet’in kurucusu ve köklü reformcu olarak, üçlü başarısında yatar...”
Yukarıdaki değerlendirmelerin ortaya koyduğu doğal sonuç, Kemal Atatürk’ün üstün nitelikli bir lider olduğudur. Çünkü; liderlik, en geniş kapsamı ile, toplumları sevk ve idare sanatıdır.
Atatürk, çok yönlü tarihî kişiliği içinde, her şeyden önce, meslekten yetişmiş bir asker olarak, Askerlik Sanatı’nı ve bunun en önemli unsuru olan Savaş Prensipleri’ni kavramış, yerinde ve zamanında uygulamasını bilmiş yüksek bir strateji, usta bir taktikçi, insan gücü ve lojistik konularında büyük bir teşkilâtçı olduğunu kanıtlamış seçkin bir komutan, daha özgün bir deyişle “askerî deha sahibi” bir önderdir.
Bu görüşü vurgulamak için, hiç değilse, iki örnek verelim. I. Dünya Savaşı’nda (1914-1918) Çanakkale Muharebeleri (1915) ile ilgili olarak bir Avustralyalı yazarın Gelibolu adlı eserinde şu dikkate değer satırları görüyoruz: “...Çanakkale Harekâtı’nın başlangıcı, Entente (İtilâf) devletleri bakımından seferin en acı olayıdır. Çünkü; ilk çıkarma anında (25 Nisan 1915 sabahı) bölgede deha sahibi genç bir komutan (Mustafa Kemal) hazır bulunuyordu. Bu komutan olmasaydı, Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar (ANZAK Kolordusu) Conk Bayırı’nı pekâlâ o sabah ele geçirebilirler ve Çanakkale Harekâtı’nın kaderini daha o zaman ve o yerde tayin edebilirlerdi...”