Atatürk ve emperyalizm
Devlet adamlarının kaderleri bazen milletlerinin kaderleri ile birleşir. Bu tarihi zamanlarda liderin dengeli bir kimliğe sahip olması, kendini aşma iradesiyle yaşaması büyük bir bahttır.
Bizim tarihimizde bunun pek çok örnekleri vardır. Ama hiç şüphesiz en önemlisi Çanakkale savaşlarıdır. II. Viyana kuşatmasından sonra başlayan kayıp yıllarımızda mağlubiyet girdaplarıyla boğuşurken Çanakkale’de ayağa kalktık. Yenilmez denilen armadalar boğazın dibini boyladı.
Türk kumandanlar, boğaz harbinin kahramanı Çobanlı Paşa, Türk topçuları ve yiğit Mehmetçikler o güne kadar mağlup ve mahcup başımızı dikleştirdi. Tarihimize muhteşem bir zafer ekledi.
İngiltere ile Fransa’daki askeri ve siyasi kadrolar bu mağlubiyeti kabul edemediler. Çanakkale’yi karadan aşıp İstanbul’a girmek için yeni planlarını uygulamaya koydular. Kara savaşlarında yalnız düşman güçleriyle değil, aynı zamanda müttefikimiz Almanların komuta kademesindeki subaylarıyla da çatıştık. Bunların ihanet derecesine varan kararlar almaları ve uygulamaları Türk subayları isyan ettirdi. Çobanlı Paşa, Yarbay Mustafa Kemal ve arkadaşlarından meydana gelen bir grup yürekli Türk Subayı, Liman Von Sanders’in savunma stratejisinin yanlışlarını, gayenin Türk topraklarını savunmak değil, Verdün’deki Alman güçlerinin karşısındaki müttefik kuvvetlerini yıpratmak ve oyalamak olduğunu anladılar. Bu tespitlerini yazılı bir raporla Başkomutan Enver Paşa’ya ulaştırdılar.
Ne yazık ki Almanlar İngiliz makineli tüfeklerine Mehmetçiği cömertçe biçtirmiştir. Yarbay Mustafa Kemal, bütün sorumluluğu üstüne alarak, Anafartalar’da tümenine savaşın kaderini değiştirecek emirleri vermekte tereddüt etmemiştir. Bu kararla albaylığa yükselirken gelecek zamanların ümit adamı olmuştur.
Çanakkale Savaşı, milletimize Kurtuluş Savaşı’nın kadrolarını vermiştir. Mustafa Kemal ve arkadaşları yeni devletimizi Türkiye Cumhuriyeti’ni bu kadrolarla kurmuştur.
Onlar 16 yıl; Trablus Savaşı’nda, Birinci Dünya ve Balkan Harbinde, Kurtuluş Savaşı’nda cepheden cepheye koştular. Ömürlerinin baharını örs ve çekiç arasında dövülerek yaşadılar. Emperyalizmin insafsız ve insansız siyasetini bütün çirkinlikleriyle gördüler, çarpıştılar.
Atatürk mükemmel bir kurmaydı. Hesap adamıydı. Duyguları aklının gerisindeydi, gücünü bilir ona göre adım atardı.
Nitekim Ankara Hükümeti, Fransızlarla yaptığı anlaşmaya: “Kurtuluş Savaşı zaferinden sonra Kerkük-Musul petrollerinin işletme imtiyazının Fransa’ya verileceği” vaadini koymuştur. İşte Mustafa Kemal dehasının keskin ışıklarından birisi budur. Böylelikle Fransa ile İngiltere’nin arasına çok başarılı bir menfaat çatışması fidanı dikilmiştir. Bu deha, dipdiri bir strateji uyguluyordu. İngiliz tahtına çekilen bir telgrafla, Yunanlılara yapılan İngiliz yardımının kesilmesi sağlandı. Bu örnekler kesin zafere kadar devam etti.
“Yazar” geçinen, aslında paralı ajan olan bazıları; “Kurtuluş Savaşı önemli bir askeri başarı değildir” diye ahkâm kesiyorlar. Bu vatanın nimetleriyle enseleri şişmiş sülükler Mustafa Kemal’e devamlı düşmanlık ediyor. Bu aşağılıklara göre O’nun affedilmez iki günahı vardır: Birincisi; Milli Devleti kurup, Türk, vatan, bayrak, millet, milli ekonomi, bağımsız dış politika gibi kavramları milletin ortak inancı haline getirmesidir.
İkincisi; tarihte kurduğumuz devletlerin sadece ikisinin adı Türk’tür: “Göktürk Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti” . Bu da onlara göre ikinci günahıdır. Bizim için ise bunlar iftihar kaynağıdır. Atatürk’ü tanımak ve O’nun sahip olduğu milli aşkla milletimizi sevmek bugün üstümüze gelen emperyalizme karşı sığınağımızdır.
Atatürk’ü; “En büyük iftiharım Türk yaratılmamdır” diyen millet sevdalısını, silah ve mücadele arkadaşlarını rahmetle analım. Vatanın hür havasını, ciğerlerimize doldurup “Ne mutlu Türküm” diyerek bu vatanın bizim olduğunu kükreyelim.
Bu ülkenin yetiştirdiği değerleri eritmek, yok etmek emperyalizmin temel uğraşıdır.
Artık bu oyunlara gelmeyecek kadar akıllanmış olduğumuza inanıyorum.
Aziz Atatürk’ün şu sözleri bize rehber olmalıdır: “ ...milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir... milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım.”