Vatanın büyük evladı Talat Paşa. Atatürk Talat Paşa'nın şehit edildiğini öğrendiğinde ne dedi

Vatanın büyük evladı Talat Paşa. Atatürk Talat Paşa'nın şehit edildiğini öğrendiğinde ne dedi

Devlet-i ali Osmanlı’nın; kirada oturan, başı ancak kurşunla eğilen sadrazamı, Cumhuriyet'e giden yol olan 1908 Jön Türk Devrimi'nin öncüsü ve Ermeni Tehcirinin mimarlarından Talat Paşa’nın Ermeni bir katil tarafından şehit edilişinin yıl dönümü.

1 Eylül 1874 tarihinde Edirne’de doğdu. Babası Kırcaali’ye bağlı Çepleci köyünden Kadı Ahmed Vâsıf Efendi, annesi Hürmüz Hanım’dır. İlk eğitimini Vize’de aldıktan sonra Edirne Askerî Rüşdiyesi’ni bitirdi. Babasının vefatı üzerine ailesinin geçimini sağlamak için Edirne Posta ve Telgraf İdaresi’ne mülâzemetle girdi ve 1891’de telgraf deposu mukayyidi oldu.

Aynı zamanda şehirdeki Alliance Israélite Universelle mektebinde Türkçe muallimliği yaptı. Bu sırada özel Fransızca dersleri aldı; ayrıca sicil kaydına göre Rumca konuşabilmekteydi. Genç yaşta eniştesi İsmail Yürükoğlu aracılığıyla Jön Türk düşüncesinden haberdar oldu ve bu düşüncelere yakın ilgi duydu. Bulgaristan Türkleri’nden olan ve daha sonra Şark adında bir muhalefet gazetesi çıkaran İsmail Yürükoğlu, Ahmed Zeki Bey ile beraber Osmanlı İttihat ve Terakkî Cemiyeti Rusçuk teşkilâtında çalışmıştı.

JÖN TÜRK HAREKETİ

Jön Türk düşüncesinden genç yaşta haberdar oldu; alt düzey bürokrat ve zabitlerden oluşan bir muhalefet örgütlenmesine katıldı. 1896’da arkadaşlarıyla beraber tutuklanan Talat Bey, üç yıl hapse mahkum edilerek Edirne Hapishanesi’ne gönderildi ve memuriyetten azledildi. Bir buçuk yıl kadar hapis yattıktan sonra 1898 yılı Şubat ayında bir irade ile diğer arkadaşlarıyla beraber affedildi; ancak Edirne’de kalmasına izin verilmeyerek Selanik’e sürüldü.

1903’te İtalyan Obediyası’na bağlı Macedonia Risorta mason locasına girdi. Kimi kaynaklara göre aynı zamanda Bektaşî tarikatı mensubu idi ve her iki kanalı da muhalif siyasi örgütlenme için kullandı.1903’teki İlinden ayaklanması Selânik’teki muhaliflerin de yeniden örgütlenme çabalarına vesile oldu. Muhalifler 1906 yılı Temmuzunda yeni bir örgütlenmenin gerçekleştirilmesine karar verdiler. Talat Bey ile İsmail Canbulat ve Mithat Şükrü Bey’den oluşan bir heyet, adı sonradan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti adını alan örgütün kurulmasına karar verdi. Talat Bey, İsmail Canbolat ve Mustafa Rahmi Bey ile birlikte örgütün idaresini üstlendi. Özellikle düşük rütbeli subayların üye kaydolduğu cemiyet, merkezi Paris’te bulunan “Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti” ile 17 Eylül 1907’de birleşti; “Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti Dâhilî Merkez-i Umûmîsi" adını aldı. Talat Bey bu yeni teşkilâtın kâtibi olarak görevlendirildi. “Hâricî Merkez-i Umûmî”’de benzer bir görevi üstlenen Bahâeddin Şâkir Bey ile beraber örgütün teşkilâtlanmasını denetleyen iki kişiden biri oldu.

31 MART İSYANI

31 Mart İsyanı’nda isyancıların boy hedeflerinden biri haline gelen Talat Bey, isyanın üçüncü günü Hareket Ordusuna katılmak, Meclis-i Mebusan ve Ayan azalarını toplayabilmek için Doktor Nâzım Bey’le birlikte Ayastafanos’a gitti. Yat kulübünde toplanan diğer mebusan ve ayanla birlikte padişahın “Kanun-u Esasi”ye sadık kaldıkça saltanat haklarının korunacağına dair sadarete çekilen telgrafa imza attı.Sultan Abdülhamit’in hal edilmesinden sonra Talat Bey, ayan ikinci başkanı Gazi Ahmet Muhtar Paşa ile birlikte Reşat Efendi’ye tahta çıktığını bildiren heyetin başkanlığını yaptı.31 Mart hadisesinden sonra İngiltere’ye seyahate giden 17 kişilik meclis heyetine başkanlık etti. İngiltere’de resmi ziyarette iken Hüseyin Hilmi Paşa kabinesine Dahiliye Nazırı tayin edildiğini öğrendi.

SADRAZAMLIĞI

3 Şubat 1917 tarihinde Said Halim Paşa’nın sağlık sebeplerini ileri sürerek istifa etmesinden sonra Talat Bey, vezir rütbesiyle sadrazamlığa getirildi. Böylece Osmanlı tarihinde sadrazamlığa getirilen ilk mebus oldu.

Sadrazamlık döneminin en önemli konularından bir tanesi, devletin I. Dünya Savaşı’na girmesi ile ortaya çıkan iaşe meselesi olmuştur. 18 Ağustos 1917''de “İaşe-i Umumiye Kararnamesi” ile bütün yetkiler orduya devredilmesi, “Talat- Enver”, “sivil-asker” çatışması olarak ifade edilmiş; bu çatışmada Talat yenilmiş ve halkı besleme görevi Talat ve sivillerden Enver ve askerlere geçmiştir. İaşe işlerinin askerlerden alınıp yeniden sivillere verme çabasına giren Talat Paşa, İaşe Nezareti’ni kurarak başına Kara Kemal’i getirdi.

ERMENİ TEHCİRİNDE ÖNEMLİ ROL OYNADI

I. Dünya Savaşı’na girme konusunda İttihat ve Terakkî Cemiyeti içinde beliren fikir ayrılığında savaşa katılma taraftarı gruba dolaylı destek vererek Osmanlı Devleti’nin böyle bir karar almasında etkili oldu. Literatürde Tehcir Kanunu diye geçen 27 Mayıs 1915 tarihli Kānûn-ı Muvakkat’in çıkarılması ve uygulanmasında cemiyet liderlerinden biri ve Dahiliye nâzırı sıfatıyla önemli rol oynadı.

ERMENİ ÇETELERİ TALAT PAŞA’NIN PEŞİNDE

Ermeniler, başta Talât Paşa olmak üzere son dönem Osmanlı idaresinde bulunmuş İttihad ve Terakki ileri gelenlerinin, Birinci Dünya Savaşı esnasında Ermenilerin tehcir edilmesi kararı ve uygulamasında etkili olduğunu düşünmekteydiler. Bu nedenle komiteciler 1915 tehcirinde ölen Ermenilerin intikamlarını almak düşüncesiyle İttihad ve Terakki liderlerine suikastlar yapmaya karar vermişlerdi. Bu liderlerin ortadan kaldırılması projesine de “Operasyon Nemesis” adını vermişlerdi. Adını Eski Yunan adalet ve intikam tanrıçası Nemesis’ten alan bu operasyonu gerçekleştirecek örgüt, Taşnak Cemiyeti’nin de bir alt koluydu Operasyonları idare etmek için de ABD’den Türkiyeli bir Ermeni Shahan Natali (Hagop Der Hagopian) görevlendirilmişti. Nemesis Operasyonu, Osmanlı devlet adamlarına ve Ermeni asıllı Türk vatandaşlarına karşı bir grup Ermeni suikast timi tarafından gerçekleştirilen bir dizi cinayetin adıdır. Ermenilere ait kayıtlarda birçok konferans tarafından tartışıldığı ve planlandığı belirtilen “özel operasyonlar”ın esas olarak ise Amerikan Merkez Komitesi, İstanbul Merkez Komitesi ve Ermeni Devrimci Federasyonu tarafından gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.

TALAT PAŞA NASIL ÖLDÜRÜLDÜ?

Talât Paşa, Berlin’e taşındıktan bir müddet sonra, sıhhatinin de bozulduğu ve şeker hastalığına yakalandığı biliniyor. Bu nedenle doktorun tavsiye ettiği üzere günlük hayatına dikkat ediyordu. Sokağa yalnız sabahları çıkıyor, mutadı olan aheste yürüyüşüyle hayvanat bahçesine giriyor, orada bir tur yapıyor, bahçedeki Şark Kahvesi’nde oturuyor, bazı dostlarıyla konuşuyor, yemek vaktinden evvel yine evine dönüyordu.

Öldürüldüğü gün Talât Paşa, mutadı olan saatte sokağa çıkarak yine aheste yürüyüşü ile hayvanat bahçesine doğru yürümeye başladı. Cinayeti işleyen Solomon Teilirian ve arkadaşları, kendisini karşıdaki kaldırımdan takip ediyorlar, gözden kaybetmemeye çalışıyorlardı. Teilirian yalnız bulunuyor, arkadaşları bir otomobil ile onu beş on adım geriden takip ediyordu. Talât Paşa, hayvanat bahçesine girdi. Sırtında kurşuni renkte bir pardösü vardı. Bahçede bir tur attı ve Şark Kahvesi’nde oturup bir kahve içtikten sonra evine gitmek üzere kalktı, yürümeye başladı. Talât Paşa, evinin bulunduğu Hardenberg sokağına girdi. Tam 17 numaralı evin önüne geldiğinde, katil Paşa’nın omzuna dokunarak “Talât, Talât!” diye seslendi. O da arkasını dönünce katil başına bir kurşun sıkıp, silahı olay yerine bırakıp kaçtı. Talât Paşa can vererek yere yığıldı. Civarda bulunanlar kaçmak üzere olan katili yakaladı ve polise teslim ettiler.

15 Mart 1921, Salı günü saat 11 sıralarında meydana gelen suikastın ardından cenaze morga kaldırıldı, sonra, 19 Mart Cumartesi günü yapılan cenaze töreninin ardından, daha sonra memlekete getirmek amacıyla tahnit edilerek, Berlin’de Müslüman mezarlığında bulunan özel bir mekânda koruma altına alındı.

MUSTAFA KEMAL PAŞA GÖZ YAŞLARINI TUTAMADI

Paşa’nın katli haberi, Ankara’ya ulaştığında, Atatürk gözyaşlarını tutamıyor: “Vatan büyük bir evlâdını, inkılâp büyük bir teşkilatçısını kaybetti” diyor. Talât Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından milli şehit ilan ediliyor.

İTİRAF ETTİ

Katil Teilirian, karakolda tercüman aracılığıyla yapılan sorgulamasında “Almanya’ya sadece Talât Paşa’yı öldürmeye geldim. Ailem Ermeni tehcirinde öldü, ben tesadüf eseri ölümden döndüm. Daha o zaman Talât Paşa’yı öldürmeye ant içtim. Ermeni asıllı bazı vatandaşlar bana Talât Paşa’yı öldürmem için para verdi. Epeydir Berlin’deyim. Çeşitli pansiyonlarda kaldım. Birkaç hafta evvel Talât Paşa’nın Hardenberg Sokağı 24 numaralı evin ikinci katında oturduğunu öğrendim. Onu rahatça izlemek ve alışkanlıklarını ezberlemek için tam karşısındaki binada oda tuttum” diyerek suçunu da kabul etmiştir.

YILLAR SONRA MEMLEKETİNDE

İkinci Dünya Savaşının bütün şiddetiyle devam ettiği günlerde, Türkiye ve Alman devletleri arasında yapılan müzakereler sonunda, Hitler Hükümeti, Talât Paşa’nın, 1921’de öldürülmesinin ardından tahnit edilerek özel bir şekilde gömülen cesedini Türkiye’ye iadesine karar verdi. Bunun üzerine cenazenin nakil işlemleri için bir heyet teşkil edilerek Almanya’ya gönderildi.

Talât Paşa’nın naaşı, 20 Şubat 1943’te, Berlin’den İstanbul’a gelirken, özellikle, Talât Paşa’nın doğum yeri olan Edirne’de, Paşa’nın cenazesi büyük heyecan uyandırmıştı. Paşa’nın naşını taşıyan tren 25 Şubat 1943 sabahı erken saatlerde, Sirkeci Garına gelmiş, naaş buradan alınarak Şişli Sıhhat Yurdu’na oradan da Hürriyet-i Ebediye Tepesine nakledilmişti.

Talât Paşa’nın cenaze korteji, Şişli tramvay caddesini takiben Hürriyet-i Ebediye Tepesine getirilmiş ve orada, abidenin Kâğıthane tarafına bakan parmaklığın iç tarafında bir çam ağacının altında hazırlanan kabrine defnedilmişti.

KATİL SERBEST BIRAKILDI

Katilin çıktığı mahkemede 3 Haziran 1921 Cuma günü jüri başkanı Otto Reinicke, kararı açıkladı: “Sanık, Solomon Teilirian, 15 Mart 1921 tarihinde, Charlottenburg’da, Talât Paşa’yı kasten öldürmekten suçlu mudur? Hayır”. Jürinin beraat kararı üzerine mahkeme ayağa kalktı. Dinleyicilerden kararı alkışlayanlar çoğunluktaydı. Hâkim, Teilirian’ın serbest bırakıldığını ve mahkeme masraflarının devlet tarafından ödeneceğini açıkladı. Sanığın avukatları, tercümanlar ve Ermeni dinleyiciler, Teilirian’ı kucaklayarak kutladılar.

Savcı her ne kadar mahkemenin gittiği seyrin yanlış olduğunu, siyasal bir yargılamaya döndüğünü ikaz etse de konuşması jüriyi etkilemedi. Avukatlar Teilirian’ı ateşli konuşmalarla aklamayı ve Talât Paşa’yı “katliamların baş sorumlusu” olarak göstermeyi başarmıştı. Savcılık makamı karardan hemen sonra temyize başvurdu, ancak başvurusunu birkaç gün sonra kendiliğinden geri çekti.

“ALEYHİNDE KONUŞANIN DİLİNİ KESERDİM”

Yıllar sonra ise Cumhuriyet’in Adalet Bakanlığını yapan Mahmut Esat Bozkurt, şu cümleyi kuracaktı:

“Elimde olsa mümkün olsa şu üç kişinin aleyhinde konuşanların dillerini keserdim;

Enver Paşa

Talat Paşa

Mustafa Kemal Paşa”

İlgili Haberler