Atatürk: Omuzlarımda Uludağ var!

Devlet adamlarının sahip olduğu servetleri her daim sözü edilir bir konu olmuştur. Atatürk bir ülkenin kurucu lideri olduğu için binlerce yeniliği halkına sunmuş ve yararlanması için elinden geleni yapmıştı…

Bir traktörün nasıl kullanılacağından tutun, süt veren bir inekle ilgili bilgileri bile halkının öğrenmesi için çaba sarf etmişti…

Çiftlikler kurdu, sadece bir portakalla başlayarak uluslararası ihracatlar yaparak ülkesine gelir sağlamıştı…

57 yıllık hayatında 4000 kitap okudu, 9 kitap yazdı, halkını medeniyete ulaştırmak için hastalıklarla mücadele etti. Evet, sadece 57 yıllık ömrünün ki, büyük çoğunluğu savaş cephelerinde geçmiş olmasına rağmen sadece 15 yılda modern bir Türkiye yarattı.

Atatürk 1923 yılından itibaren aldığı Cumhurbaşkanlığı maaşının neredeyse yarısından çoğunu sosyal yardımlara ve çevresindekilere dağıttı. İhtiyacı olanlara ev aldı. Hatta aldığı para İsmet İnönü’ye yetmez diyerek başta iki, sonra üç bin lira da İsmet İnönü’ye veriyordu. Uzun bir süre köşkün iaşesini kendi karşıladı.

Medeni kanuna göre yakınlarınıza bir miktar da olsa para bırakmak zorundasınız...

Atatürk’ün sağlık durumu vasiyetini yazdıktan sonra Ankara’ya dönmesine imkân vermemiş ve vefat etmiştir. Bu durumun sonucunda, Atatürk’e çeşitli şehirlerde hediye edilen köşkler ve evler, yasal mirasçısı olan kız kardeşi Makbule Atadan’a intikal etmiştir. Yapılan araştırmadan, Atatürk’e hediye edilen bu evlerin Makbule Atadan’a intikalinden sonra, resmi kuruluşların girişimiyle Atatürk için müze haline dönüştürüldüğü tespit edilmiştir.

İşte Atatürk dünyada bir ilke imza atarak 12 Haziran 1933’te özel bir kanun çıkarttı ve bu kanunla akrabalarına tek bir kuruş bırakmadan tüm mal varlığını Hazine’ye devretti. Yani, hayatta olan öz kız kardeşi Makbule Atadan’a bile o demirbaşlardan hiç birini bağışlamadı.

“OMUZLARIMDA ULUDAĞ VAR!”

11 Haziran 1937 günü üzerine kayıtlı tüm demirbaşlarla ilgili milletine, devletine bağışladığı ile ilgili yazısını Hasan Rıza Soyak’a yazdırmaya başladı.

“Malum olduğu üzere ziraat ve zirai iktisat sahasında fenni ve ameli tecrübeler yapmak maksadıyla muhtelif zamanlarda memleketin muhtelif mıntıkalarında birçok çiftlikler tesis etmiş idim.” dedi.

Liste yazımı sürdürülürken, Trabzon Valisi Yahya Sezai Uzay, Atatürk’ün bu bağıştan vazgeçmesini ister. Aynı şekilde, Şükrü Kaya ve Tahsin Uzer’den de rica eder. Fakat Kaya ve Uzer sessiz kaldı. Vali nihayet dayanamadı,
“Atatürk’üm ne olur yazdırmayın bu telgrafı. Siz milleti yok olmaktan kurtardınız.Türk vatanını, Türk tarihini ihya ettiniz, yeniden var ettiniz. Milletin size hediye ettiği kaç parça şeydir? Bunlar sizde milletin naçiz yadigârı olarak kalsın.” diye yalvardı.

Atatürk, yazdırmayı bıraktı ve “Vali bey, çok sıkılıyorum. (İki elini omuzlarının üstüne koyarak) Omuzlarımda Uludağ var sanıyorum. Ben mektepten çıktığım zaman kılıcımdan başka bir şeyim yoktu. Şimdi millet bana çok veriyor, kâfi bana..” dedi.

Yazdırmaya devam etti. Bağışladığı çiftliklerin dönümünü, bunlardaki bina, tesisat, fabrika ve imalathaneleri, canlı demirbaşları liste halinde belirtti.. Listede gösterilen çiftliklerin toplamı 154.729 dönümdü. Orman Çiftliği’nden başka içlerinde Yalova’da iki, Silifke’de iki, Dörtyol’da iki, Tarsus’ta bir çitlik de vardı.

Liste tamamlandı, Atatürk bunların telgrafhaneye götürülüp Ankara’ya çektirilmesini emretti. Telgrafın makbuzunu alınca ayağa kalkıp şöyle konuştu:

“Oh oh, ne kadar hafifledim ve ferahladım!”

Gözleri nemlendi. “Yıllar evvel düşündüğüm bir işi Trabzon’da tamamlamak mukaddermiş.” dedi.

Atatürk, Başbakanlığa yazdığı yazıyı halkına da okutturdu; şöyle diyordu:

“Hayatımın hatırlayabildiğim en sevinçli dakikalarını yaşıyorum.
Mal ve mülk bana ağırlık veriyor. Bunları milletime vermekle ferahlık duyuyorum. İnsanın serveti kendi manevi şahsiyetinde olmalıdır.
Ben büyük millete daha neler vermek istiyorum.”

Kaynak:
https://belleten.gov.tr/tam-metin/211/tur ve
İsmail Cem, Türkiye'nin Geri Kalmışlığının Tarihi

Yazarın Diğer Yazıları