Atatürk olmasaydı Türkiye de yoktu (29 Ekim 2020)

Atatürk olmasaydı Türkiye de yoktu (29 Ekim 2020)

Lozan Antlaşması’nın 24 Temmuz’da imzalanmasının ardından geçen sancılı süreç, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz” sözleri ve Cumhuriyet’in ilanı ile nihayete ermişti.

Atatürk’ün önderliğinde, "Ya istiklal ya ölüm" parolası ile kazanılan bağımsızlık savaşının ardından imzalanan Lozan Barış Antlaşması, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütün olan Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını, ekonomik ve siyasal bağımsızlığını uluslararası düzeyde tartışmasız biçimde kabul ettirmiştir.

Lozan Barış Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusudur. Öyle ki Lozan, Anadolu'nun parçalanmasını öngören Sevr Antlaşması'nı geçersiz kılmış ve Anadolu'daki Türk Birliği yeniden sağlanmıştır.

Sevr, Anadolu'yu parçalarken, Lozan'da Türk tarafı Mısak-ı Milli'ye uygun bir antlaşmayı kabul ettirmeyi başarmıştı.

LOZAN’DAN CUMHURİYET’E

Lozan Antlaşmasının 24 Temmuz 1923’de imzalanması ve milli mücadelenin nihayetlenmesinin ardından Türkiye kendini rejim tartışmalarının içerisinde buldu. Meclisteki milletvekillerinin bir kısmı Hilafet makamının güçlendirilmesi gerektiğini düşünürken bir kısmı mevcut sistemin devamından yanaydı. Mustafa Kemal Paşanın başını çektiği bir diğer grup ise yeni Türkiye’nin rejimin yerleşmesini ve eskiye dönüşü engelleyecek bir inkılap süreci arzuluyordu.

Cumhuriyetin ilanı 29 Ekim gününe kadar bir sır gibi saklanmış bir konu değildi. Temmuz ayından itibaren gündemdeki yerini almaya başlayacaktı.

Lozan Antlaşmasının hemen ardından Mustafa Kemal Paşa yaveri Hasan Rıza Soyak’ı yanına çağırarak birkaç küçük kağıt parçası verecek ve şöyle diyecekti:

"Bunları al, müsvedde halindedirler, beyaz edeceksin. Yazılar karışıktır, dikkat et, okuyamadığın veya anlayamadığın yer olursa bana sorarsın. Bunları şimdilik yalnız sen ve ben bileceğiz; âmirlerine dahi bahsetmene lüzum yoktur."

Temize çekilecek notlarda Teşkilatı Esasiye kanununda devlet şekline ait maddeleri değiştiren maddelerden bazıları şunlardı:

"Türkiye Devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir."

"Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur."

"Meclis, hükümetin inkisam ettiği idare şubelerini, icra vekilleri vasıtasıyla idare eder."

Hasan Rıza Soyak notları temize çektikten sonra, Mustafa Kemal Paşa’dan şöyle bir talimat alacaktır:

"Şimdi bunu al, Adliye Vekili Seyit beye götür, yarına kadar bunları okusunlar. Cumhuriyet ve halk hâkimiyeti mefhumları ile umumî hukuk kaideleri bakımından tetkik etsinler ve mütalâalarını bildirsinler. Meselenin şimdilik üçümüzün arasında kalmasını, arzu ettiğimi de Seyit Beye söylersin."

Falih Rıfkı Atay da Çankaya adlı eserinde 11 Eylül 1923 günü Mecliste Mustafa Kemal Paşanın odasında Cumhuriyetin ilanı hakkında şu diyalogları aktarır:

Gazi dedi ki;

"Cumhuriyet ne demektir? Kamusa baktım, “chose publique” kelimeleriyle tercüme edilmiştir. Bizde manası ne olmalı?"

Gazi’nin sözü hangi konu üstüne getirmek istediği belli idi. Kanun-u esaside (Anayasada) hükümet şeklini açıkça göstermek sırası geldiğini söyleyen Sabri Bey: "Mesele bugünkü vaziyetin ifade edilmesinden ibarettir" dedi.

Gazi: "Ben projeyi (söz konusu parti tüzüğü projesi) gördüm. Çok eksik yerleri var. Bu hafta kendim uğraşacağım. Sonra bazı arkadaşlarla hususî müzakerede bulunuruz ve fırkaya getiririz" dedi.

Yunus Nadi: "Bunu en kuvvetli zamanımızda yapmalıyız."

Gazi, kalemini masaya vurarak; "En kuvvetli zamanımız bugündür, dedi."

Sonra yeni Kanun-u Esasî’nin kendi niyetine göre ilk maddesini okudu. “Türkiye Cumhuriyet usulü ile idare olunan bir halk devletidir”

Falih Rıfkı Atay bu ifadelerle Cumhuriyetin ilanının bir sır olmadığını 49 gün önceden açıktan konuşulmaya başlandığını belirtir.

Cumhuriyetin ilanına giden süreçte bir diğer açıklama ise Mustafa Kemal Paşanın Wiener Neue Freie Presse muhabiri Lazar’a 22 Eylül 1923’de verdiği demeçtir.

Mustafa Kemal Cumhuriyet hakkında şunları söylemişti:

Yeni Türkiye Teşkilâtı Esasiye Kanununun ilk maddelerini tekrar edeceğim.

“Hakimiyet bilâ-kayd’ü şart milletindir. İcra kudreti, teşriî salâhiyeti milletin yegâne hakiki mümessili olan mecliste tecelli ve temerküz etmiştir”.

Bu iki kelimeyi bir kelimede hulâsa etmek kaabildir. “Cumhuriyet”. Yeni Türkiye’nin emr-i teceddüdü daha nihayet bulmamıştır. Harpten sonra Türk Teşkilâtı Esasiyesinin inkişafı henüz kat’i bir şekil almış addedilemez. Tadilât ve tashihat yapmak ve daha mükemmel bir hale getirmek elzemdir. İkmaline başlanan bu iş henüz bitmemiştir. Kısa bir zaman zarfında Türkiye’nin bugün filen almış bulunduğu şekil kanunen de tesbit edilecektir. Yakın bir âtide bu meseleye ait hükümet teklifatı meclise arz edilecektir. Bu teklifatın bütün mevaddı Teşkilâtı Esasiye Kanununun inkişaf ve ikmaline ait bulunacaktır. Bütün Avrupa ve Amerika’daki Cumhuriyetler nasıl esas itibariyle yekdiğerinden ayrı değilse aralarındaki fark nasıl yalnız şekle ait bulunuyorsa, Türkiye’nin de bu cumhuriyetlerden farkı sırf bir şekil meselesidir. Diğer cumhuriyet usulüyle idare edilen memleketlerde olduğu gibi bizimde hâkimiyete malik bir parlâmentomuz vardır. Yalnız bizde Büyük Millet Meclisi hem teşrî hem de icraî salâhiyete maliktir. Başka yerde olduğu gibi bizde de vekiller kendi vekâletlerine ait işlerden mes’uldürler. Başka yerlerde yeni Türkiye Devleti icra vekillerinin Millet Meclisinin elinde oyuncak olduğu zannediliyor. Bu hatadır, vekillerin mes’uliyetine ve vazifesine ait meselede, Teşkilâtı Esasiye Kanununda yapılacak tadilât ile tespit edilmiş olacaktır. Netice itibariyle reis-i cumhurdan, reis-i hükümetten ve mes’ul vekillerden müteşekkil bir hükümet teşkil edeceğiz.

Yurt içinde ve dışında büyük yankı uyandıran bu demece Fransız Le Temps gazetesi şöyle bir karşılık şöyle bir yorum getirmişti: “Fransa, kendi görüşlerini hiç kimseye zorla telkin etmek istemezse de Türkler Cumhuriyet ilân ettikleri zaman önce onları Fransızlar kutlayacaktır”.

Rejim tartışmaların günden güne devam artarak devam ettiği 1923 Ekiminin sonlarında Fethi Bey hükümeti istifa etti. İstifanın ardından Mecliste yeni bir hükümet kurulamadı. Meclis hükümeti sisteminin ülkede hükümet boşluğu yarattığı eleştirilerinin ardından Teşkilat-ı Esasiye Kanununda değişiklik teklifi 29 Ekim günü TBMM’ne sunuldu. 158 milletvekilinin kabul oyu ile Türkiye’nin rejiminin Cumhuriyet olduğu kabul edildi. Aynı oturumda ilk Cumhurbaşkanlığı seçimi de gerçekleştirildi ve Mustafa Kemal TBMM tarafından Türkiye’nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi.

"EFENDİLER! YARIN CUMHURİYET'İ İLAN EDECEĞİZ"

Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet'in ilanını duyurduğu geceyi NUTUK’ta kendi ağzından detaylıca anlatmıştır. Nutuk'ta yer alan kısım şöyle:

"Gece olmuştu Çankaya'ya gitmek üzere Meclis binasından ayrılırken, koridorlarda beni beklemekte olan Kemâlettin Sami ve Hâlit Paşa'lara rastladım. Ali Fuat Paşa Ankara'dan hareket ederken bunların Ankara'ya geldiklerini o günkü gazetede "Bir uğurlama ve bir karşılama" başlığı altında okumuştum. Daha kendileriyle görüşmemiştim.

Benimle konuşmak üzere geç vakte kadar orada beklediklerini anlayınca, akşam yemeğine gelmelerini, Millî Savunma Bakanı Kâzım Paşa vasıtasıyla kendilerine bildirdim. İsmet Paşa ile Kâzım Paşa'ya ve Fethi Bey'e de Çankaya'ya benimle birlikte gelmelerini söyledim. Çankaya'ya gittiğim zaman, orada, beni görmek üzere gelmiş bulunan Rize Milletvekili Fuat, Afyonkarahisar Milletvekili Ruşen Eşref Bey'lerle karşılaştım. Onları da yemeğe alıkoydum.

Yemek sırasında: "Yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz" dedim. Orada bulunan arkadaşlar, derhal düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. O dakikadan itibaren, nasıl hareket edileceği konusunda kısa bir program yaparak arkadaşları görevlendirdim.

Efendiler, görüyorsunuz ki, Cumhuriyet ilânına karar vermek için Ankara'da bulunan bütün arkadaşlarımı davet ederek onlarla görüşüp tartışmaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü onların da aslında ve tabiî olarak benim gibi düşündüklerinden şüphe etmiyordum. Halbuki, o sırada Ankara'da bulunmayan bazı kişiler, yetkileri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden, düşünce ve rızaları alınmadan Cumhuriyetin ilân edilmiş olmasını bize gücenme ve bizden ayrılma sebebi saydılar."

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN CUMHURİYET İLE İLGİLİ SÖZLERİ

* Cumhuriyet, fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz.

* Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.
* Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir.

Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslariyle, Türk milletini emin ve sağlam bir istikbal yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur. 1936 (Atatürk'ün S.D. I, S. 372)

* Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır. 29 Ekim 1923 (Nutuk II, S. 814-15)

* Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lâzım olanı yapmağa hazırız. 1923 (Atatürk'ün S.D. III, S. 71)

* Onlar, kolaylıkla anlayacaklardır ki, çürümüş bir hanedanın, halife unvanıyla başının üstünden zerre kadar uzaklaşmasına imkân kalmayacak surette muhafazasının mecburî kılan bir devlet şeklinde, cumhuriyet idaresi ilân olunsa bile, onu yaşatmak mümkün değildir. 1927 (Nutuk II, S. 831)

* Bugünkü hükûmetimiz, devlet teşkilâtımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilâtı ve hükûmettir ki, onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükûmet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millettir ve millet hükûmettir. Artık hükûmet ve hükûmet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır. 1925 (Atatürk'ün S.D. II, S. 230)

* Son senelerde milletimizin fiilen gösterdiği kabiliyet, istidat, idrak, kendi hakkında kötü fikir besleyenlerin ne kadar gafil ve ne kadar tetkikten uzak görünüşe düşkün insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz haiz olduğu özelliklerini ve liyakatini hükûmetinin yeni ismiyle medeniyet dünyasına daha çok kolaylıkla göstermeğe muvaffak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkiye lâyık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.

* Temeli büyük Türk milletinin ve onun kahraman evlâtlarından mürekkep büyük ordumuzun vicdanında akıl ve şuurunda kurulmuş olan Cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem prensiplerimizin bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceği fikrinde bulunanlar, çok zayıf dimağlı bedbahtlardır. Bu gibi bedbahtların, Cumhuriyetin adalet ve kudret pençesinde lâyık oldukları muameleye maruz kalmaktan başka nasipleri olmaz. Benim naçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşıyacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam edecektir. 1926 (Atatürk'ün S.D. III, S. 80)

* Gelecek nesillerin Türkiye de Cumhuriyetin ilanı günü, ona en merhametsizce hücum edenlerin başında, cumhuriyetçiyim iddiasında bulunanların yer aldığını görerek şaşıracaklarını asla farz etmeyiniz! Bilâkis, Türkiye'nin münevver ve cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların hakikî zihniyetlerini tahlil ve tesbitte hiç de tereddüde düşmeyeceklerdir.

* Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz Cumhuriyeti kurduk, o on yaşını doldururken demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır. 1933 (Afetinan, Atatürk Hakkında B. H., S. 251)

Kaynaklar: Hamza Eroğul,Türkiye Cumhuriyetinin İlanı / Falih Rıfkı Atay,Çankaya /Nutuk

İlgili Haberler