Atatürk, Halk ve 101. yıl Yerel Seçimleri / Levent Ağaoğlu

Atatürk, Halk ve 101. yıl Yerel Seçimleri / Levent Ağaoğlu

Atatürk 1919 Mayıs-Aralık döneminde 225 gün ve 1923 Ocak-Mart döneminde 60 gün olmak üzere toplamda dokuz ayı aşkın bir süre boyunca halkla direkt temas ederek kongreler toplamış ve konferanslar vermiştir.

Atatürk’ün fikirlerinin ana kaynağı halkla temas neticesinde ortaya çıkmaktadır. Halktan aldığı enerjiyi, daha sonra kendisi engin uzak görüşlülüğü ile birlikte inceden inceye işlemiş ve bunun neticesinde bir halk yönetimi olan Cumhuriyet idaresini ilan etmiştir. Ve nihayetinde de Cumhuriyet Halk Partisi’ni kurmuştur.

Burada dikkat çekici olan Cumhuriyet ve Halk vurgularıdır.

Demek ki cumhuriyeti yaşatacak olan kaynağında yer alan halktır. Bu kurucu liderin kendi özgün bir düşüncesidir ve safha safha geliştirdiği bir uzak görüşlülüktür.

Cumhuriyetin 100. yılının ardından yeni bir başlangıç yapan ülkemiz, 101.yılda yani ikinci yüzyılının başlangıcında yapılan ilk seçimde, halk Türk siyasetinde kendisini merkeze oturtmuştur. Merkez-Çevre denilen ithal kavramı berhava ettirmiştir.

Türk siyasetçilerinin, merkez kast edildiğinde, anladıkları merkez sağ kavramıdır. Ve yıllardan beri de merkezin yokluğundan şikâyet etmektedirler.

Seçim sonuçları ise halkın merkezi kendisinde konumlandırdığının somut bir göstergesidir. Bu anlayış ise siyasi partilerin oluşturdukları yamalı bohça misali ittifakları bir kenara itmektedir.

Halk, partilerde değil merkezde ittifak etmektedir. Bu merkez de tek başına bir parti değildir ama halkın bizzat kendisidir.

Sürekli olarak milliyetçilik kavramlarını kullanmak suretiyle halkı geri plana iten partilerin toplamı artık %10 rakamına ulaşamamaktadır.

Amerikan üniversitelerinden ithal ettikleri Merkez-Çevre kavramını dillerine pelesenk edenler, artık halk gerçeği ile yüzleşmek durumundadırlar. Anlamadıkları gerçek şu ki, halk, hiçbir zaman periferi, çevre değildir.

Büyük sosyolog Ziya Gökalp’ın veciz ifadesi ile “Deha halktadır, halktan alacaksınız, ne alacaksanız… Bütün yükseliş atılımlarının kaynağı o.”

Deha hiçbir zaman çevre olabilir mi? Kendi düşünce tembellikleri neticesinde Amerika’dan, Avrupa’dan kopyala yapıştır yöntemiyle edindikleri teorileri, Türkiye Cumhuriyeti’ne uygulayanların önü kesilmiştir artık.

Atatürk, kurduğu partinin adını halk ile ifadelendirerek, halkı bizzat merkeze yerleştirmişti. 100. yıldan itibaren yeniden halk gerçeği ile karşı karşıya gelinmiştir.

Merkez Partisi, Merkez Sağ, Merkez Çevre ilişkileri, Merkez kavramları artık kullanışlı değildir.

Merkez; parti ayrımı yapılmaksızın halkın bizzat kendisidir.

Bunu idrak eden ve kendilerine rehber edinen partiler söz konusu merkezde yer alacaklar, algılayamayanlar ise Türk siyasetinden silinip gidecekler siyasi partiler müzesinde yerlerini alacaklardır.

Halkın müzelik ettiği partiler saymakla bitmez.

Formun Üstü

2024 yerel seçim sonuçlarını izlediğimizde halkçılık fikriyatının önümüzdeki 30 yıllık dönem içerisinde öne geçeceğini tahmin edebiliriz. Geçtiğimiz 30 yıl boyunca Tayyip Erdoğan liderliğindeki siyasi ideoloji, ancak buraya kadar gelebilmiştir. Geldiği noktada ikinci parti konumuna düşmüş, liderliği kaybetmiştir. Bu kaybın getireceği algı aşınması artık son derece etkili olmak durumundadır.

Halkçılıktan kast ettiğimiz belediyeler üzerinden halkla yakın ve sıcak ilişkilerdir.

Bu ilişkiler neticesinde başkanlık sistemi de yeniden tartışılmak durumundadır. Cumhuriyet idaresinde asıl olan halktır. Bunun diğer getirisi de meclisin yeniden başat duruma yükselmesi olacaktır.

Türkiye’deki bütün siyasi liderler başkanlık sistemi özlemi içerisinde olmuşlar, bahane olarak da bürokrasiden sürekli şikâyet etmişler, ama uygulanan Başkanlık Sistemi neticesinde Türkiye’nin ekonomisinin geldiği noktada, halk iktidar partisinin liderliğini elinden almıştır.

Halkın ana muhalefet partisini liderliğe taşımasının arkasında yatan neden de budur. Meclis eliyle (ki o da güya halkın temsilcilerinden oluşuyor) bir değişim gerçekleştirilemediğinden, bu değişimi halk kendisi bizzat gerçekleştirmiştir.

Gelinen noktada 30 yıldır uygulanan ve belediyeler ile başlatılan popülizm hareketi bir nevi halkçılık olarak gözükmesine rağmen, 31 Mart seçiminde halk hoşnutsuzluğunu umulan sonuçların da ötesine taşımıştır.

O halde artık gündemimizde olan Cumhuriyetin kendine özgü ve Türk tarihinden gelen halkçılığıdır. Bu halkçılığın temelleri de 1919-1923 döneminde halkın tekâlifi millîye (millî vergiler) kararları ile bizzat içinde yer aldığı milli kurtuluş mücadelesinin içerisinden gelmektedir.

Türklerin özellikle başlangıçtaki dönemlerinde ki bunlar yazıtlarda dile getirilmektedir, tüm bu yazıtlar içerisinde en çok kullanılan kavram halk kavramıdır. Kağan kavramı ise ikinci sırada, devlet kavramı da üçüncü sırada yer almaktadır.

O zaman Türklerin temel anlayışı halkçılık temelli olarak gelişmiştir, fakat daha sonraki dönemlerde saltanat ve hilafet uygulamaları neticesinde geri plana düşmüştür.

Anlaşılan o ki cumhuriyetin 100.yılını aşar aşmaz halkçılık tekrar canlanmaya başlamıştır. Bu ise popülizm tarzı sözde halkçılık değildir, halkçılığın kendi tarihimizden gelen özüdür.

whatsapp-gorsel-2024-04-09-saat-12-15-12-c683f700.jpg