Atatürk gerçek bir halk önderiydi, Artvin barı nasıl ATABARI oldu

Dansa sevdalıydı. O sevdasının geçmişi Selanik’te mahalle ve okul yıllarına uzanıyordu...
Rüştiye öğrenimi gördükleri sırada, tatil vakitlerinde gayri Müslim arkadaşlarının evlerine gider, Fransızca öğrenir, o zamanın modasına göre polka, mazurka, kadril ve vals gibi arkadaşlarının daha adını bile duymadıkları salon oyunlarını öğrenirdi.

O günlerde mahalle arkadaşı bir gün sormuştu bu sevdası ve çabasını. “İleride kurmay subay olduğumuzda dans bilinmesi gereken şeyler arasındadır” diyerek karşılık vermişti.

Savaşlar içinde geçen yılların ardından, cumhuriyetin doğuşu gündemin dışında kalan konuları ele almaya olanak sağladı. Ekonomi, eğitim, öğretim, bilim, kültür, sanat, dil, tarih, gündelik yaşam... Bunlardan biri de danstı.

Selim Sırrı Tarcan ve Mualla Anıl, İzmir Kız Öğretmen Okulu’nu görmeye giden Atatürk’e zeybek oynamışlardı. Oyun bittiğinde kendilerini kutladı:

"Selim Sırrı Bey, zeybek dansını yeniden hayata geçirirken ona bir medeni şekil vermiştir," dedi, ekledi:

“Bu sanatkar üstadın, eseri hepimiz tarafından seve seve kabul edilerek millet ve toplum hayatımızda yer tutacak kadar gelişmiş, güzel bir şekil almıştır. Artık Avrupalılara ‘Bizim de mükemmel bir dansımız var’ diyebiliriz ve bu oyunu salonlarımızda, gösterilerimizde oynayabiliriz. Bu zeybek dansı her toplu gösteride kadınla birlikte oynanabilir ve oynanmalıdır.”

Gazeteciler bu konuda görüş istedi; yanıtladı:

"Selim Sırrı Bey’in dansı hakkında ufak bir görüşmede bulunduk. Hiç kuşkusuz Selim Sırrı Bey ülkede yüksek bir sanatkardır. Ülkemizin her tarafında yüksek ve milli danslarımız vardır. Benim gördüğüme göre en görülmeye değer olan zeybek dansıdır. Çok arzu ederim ki bu iyi oynanan milli dansı halk kabul etsin ve herkes oynasın..."

***

2/3 Eylül 1936

İstanbul’da Türkiye, Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’nın katılımıyla Balkan Festivali başladı. Festivale Atatürk bizzat katıldı. Kazım Dirik’e yazdırıp okuttuğu notta, “İnsanlıkta mutluluk işte böyle insanoğullarının birbirine yaklaşması, insanların birbirini sevmesi, hepsinin temiz duygu ve düşüncelerini birleştirmesiyle olacaktır. Bu geceki birleşik durumumuz bu insancıl idealin yüksek işaretidir. İşte bunun için ev sahibi olarak bütün değerli misafirlerimize derin sevinçlerimi ifade ederim” yazılıydı.

Bir Türk çocuğa da not yazdırıp okuttu:

“ Bir ulus çok şeyde devrim yapabilir ve bunların hepsinde de başarı kazanabilir. Fakat müzik devrimidir ki ulusun yüksek gelişiminin belgesidir.”

Balkan ülkelerinin gençleri Atatürk’ün çağrılısı olarak sırayla ulusal oyunlarını boşaltılan büyük havuzun içinde sergiliyorlardı. Daha sonra beden eğitimi öğretmeni olan Ziya Samanlı zeybek dansı ekibi içindeydi. Ekip başarıyla oyunlarını sergiledi.

Gençleri kutladı, onları büfeye davet etti. Bir şeyler yiyen gençlerden Ziya Samanlı’ya işaret ederek, “Böyle köşeye çekilip yalnız durmak olmaz. Efeler de dans ederler. (Oturan bayanları işaret ederek) Bu hanımlardan birini dansa kaldır.”

O kadar içten ve özendirici sesle söyledi ki, genç çalan valsi duymasına karşın “Olmaz ben bu dansı bilmiyorum!” diyemedi. Gidip bir bayanı dansa kaldırdı. Heyecanı her halinden belli olduğu için bayan genç Ziya’nın kulağına;

- Heyecanlanma! Bana uymaya çalış!” dedi.

Atatürk onları izliyordu. Vals bitti, genç Ziya yerine geçecekken yanına yeniden çağırdı. Bu arada dans ettiği bayan yerine oturdu. Atatürk, “Olmaz! Damın danstan sonra yerine yalnız gitmesi olmaz! Sen ona eşlik edeceksin. Bir şey daha var. Tanıştığın hanımın elini öpmen gerekir” dedi.

Bu sözleri dans eden bayan da duymuştu. Kalkıp genç Ziya ile birlikte salonun ortasına yürüdü. Sonra geri döndüler. Genç Ziya ona eşlik etti. Bayan oturdu. Elini öperek ayrıldı. Genç Ziya bu kez bayanın elini öptükten sonra alnına koymuştu. Atatürk bunu gördü. Gencin yüzüne yanlışını vurmadı. Yanlarından geçerken Saffet Arıkan’a, “Nasıl hareket edeceğini kendisi gecikmeden öğrenecektir!” dedi.

Bir yandan ulusları kaynaştırmaya çalışan Atatürk öte yandan da çağdaş yaşamın gereklerini gençlere uygulamalı olarak gösteriyordu. Genç Ziya ve salondakiler dans ve kadına saygıyı o an öğrenmişlerdi.

atabari.jpg
2/3 Eylül 1936

Halkla iç içe olduğu zamanlarda güvenlik zaafı daha fazlaca olduğundan Berber Mehmet ve Kütüphaneci Nuri’nin dikkatleri artardı. Üniformalı polisler Atatürk’ün çok yakınlarına yaklaşamazdı. Bu kendi isteği ve emriydi. Öyle durumlarda kendisine en fazla yakınlaşan berberi Mehmet, kütüphanecisi Nuri, ya da onlar olmadığında Mehmet’in yardımcısı Rıdvan ile sofracıbaşı İbrahim olurdu. Birileri mutlaka Atatürk’ün yanı başında olur, O işaret vermedikçe yurttaşlarıyla arasına girmezlerdi…

Atatürk biraz soluklandıktan sonra kalkıp oyunlara eşlik etti; halay başı oldu…

Festivalde Artvin halk oyunları ekibi birinci oldu. Artvin barı oynanırken Atatürk’ün bar başı olarak oyuna katılmasından sonra bu oyun o günden sonra “Atabarı” olarak anılacaktı...

Yazarın Diğer Yazıları