Atatürk, ''Allah yalnız Arapların Allah'ı mıdır?'' sözünü neden ve hangi amaçla söyledi?

Atatürk, ''Allah yalnız Arapların Allah'ı mıdır?'' sözünü neden ve hangi amaçla söyledi?

Atatürk ezanı Ramazan'da nasıl okutturdu, amacı ne idi? "Allah yalnız Arapların Allah'ı mıdır?" sözünü neden ve hangi amaçla söyledi? O dönem neler yaşandı? Atatürk kitapları yazarı Yaşar Gürsoy araştırıp derledi...

Atatürk, hafızı Yaşar Okur ve manevi kızı Nebile''ye ezan okuturdu…
Her yıl Çanakkale Şehitleri ve annesi için mezarının başında mevlit okutur, Hz. Muhammed ve Allah''tan’den saygı ve övgüyle söz ederdi…
Akılcı, örnek bir Müslümandı. Küçük yaşta Kuran’ı ezberlediği bilinirdi…
Hurafelere inanmaz, hiçbir kesimin yobaz fikirlerine tahammül edemezdi…
Dinin, askeriyeye ve politikaya alet edilmesini sevmez, asla doğru bulmazdı…
İbadetlerini eksiksiz yerine getiren biri değildi. Zira; yaşamı boyunca cephelerde ve hareket halinde olduğundan, seferiydi…
İslam’ın çağdaşlıktan yana olduğunu savunurdu…
Dinci değil, dindar bir Müslümandı…

                                                       *       *       *

 1932 yılının Ramazan ayı yaklaşıyordu...
Konuklarıyla birlikte, Dolmabahçe Sarayı’nın büyük salonundaki sofradaydı.
Davetliler sınırlıydı ve özel seçilmişti. O kişilerden biri de, ileride ‘Atatürk’ün Fikir Fedaisi’ olarak anılacak, Dr. Reşit Galip’ti.

Reşit Galip Bey, o gün o sofrada yaşananları ve Atatürk’ün diyaloğa girdiği kişilerin adını vermeden, dönemin yazar ve sinemacısı Münir Hayri Egeli’ye anlatacak ve tarihe önemli bir not düşülecekti:

“… Sofranın bu kadar mahdut (sınırlı) zevata hasredildiği (ayrıldığı) gayet nadirdi. Daha ilk konuşmalarda Atatürk sözü aldı. Hazır bulunanlardan birisine hitap etti:

- Sen namaz kılıyormuşsun, öyle mi? diye sordu.

Bu ani hitaba maruz kalan kimse şaşırmıştı, ne tonda sorulduğu belli olmayan bu sorgunun arkasında ne saklı olduğunu bilemiyordu:

- Evet efendim, ara sıra kılarım.
- Neden ara sıra kılarsın. Müslümanlıkta namaz günde beş vakit kılınır.
- Efendim, her vakit zamanında kılmaya imkân bulamıyorum da…
- Ne demek imkân bulamıyorsun. Eğer sen namazı inanarak kılıyorsan, dinin şartlarına göre her gün beş kere abdest alıp namaz kılmalısın. Eğer bunu yapmıyorsan, namaz kılmaktan ne gibi fayda bekliyorsun?
- Efendim, namaz kılmakta bedeni fayda vardır. Mesela jimnastik gibi.

Atatürk birdenbire kızdı.

- Demek sen, dedi, jimnastik diye namaz kılıyorsun…
İşi berbat ettin gitti. Namaz belki bir jimnastiktir, fakat, ne bileyim, mesela İsveç jimnastiği namazdan daha modern bir beden hareketidir. Onu yapmak daha faydalıdır. Eğer namazı bir beden faydası için kılıyorsan hata ediyorsun.

Muhatabı mükalemenin (konuşmanın) düştüğü bu çıkmazdan fevkalade şaşırmıştı. Biraz şaşkınlıktan sonra:

- Namazı, dedi, jimnastik diye kılmıyorum.
- O halde neden kılıyorsun?
- Efendim, ben namaz kıldıkça içimde derin bir vicdani huzur duyuyorum. Namazı kılarken kendimi dünyadan ayrılmış hissediyorum. Bir an yükseliyor, yükseliyorum, adeta Allah’la karşı karşıya kalmış gibi oluyorum. Namazdan kalkınca büyük bir sükûn buluyorum. Bu sükûna, bu huzura, bu yükselişe muhtaç oldukça namaz kılıyorum.

Atatürk, bu sözleri ne düşündüğünü hissettirmeden dinlemişti. Muhatabının titrek bir sesle fakat selis (akıcı) bir ifade ile söylediği sözler salonda derin akisler bıraktıktan sonra ortalığı derin bir sükût kaplamıştı. Atatürk bu sükûnu bozdu:

- Namazda ne okuyorsun?
- Efendim, namaz surelerini okurum.
- Oku bakalım…

Muhatabı yine işin nereye varacağını bilemiyordu. Sıra ile bildiklerini okudu. Atatürk yine sordu:

- Bunlar ne demektir?

Fakat bu sual muhatabına değil, sofrada Arapça ile en az ilgisi olan zata çevrilmişti.

Cevap karmakarışıktı. Suale maruz kalan zat tercüme işini becerememişti. Atatürk, sofrada bu işi beceremeyeceklere birer birer aynı suali tevcih etti (yöneltti), kimseden müspet cevaplar alamadı. Bu sefer ilk muhatabına döndü. O da doğru dürüst cevaplar veremedi. Daha doğrusu yaptığı tercümeleri Atatürk eksik ve kusurlu buldu.

Nihayet sıra Kur’an’dan bazı ayetlere geldi. Atatürk, ‘Yasin’ suresinden bazı ayetler sordu. Bunların tercümesini istedi. Kimi yaptı, kimi yapamadı. Fakat kimse Atatürk’ü tatmin edememişti.

O vakit, ilk muhatabına şu suali tevcih etti (sordu):

- Peki, dedi, demin sen adeta Allah’la karşı karşıya kalıyorum, dedin. Ona kendi anlamadığın bir dille hitap ettin. Bu söylediklerinden sen bir şey anlamadığın halde Allah’ın mutlaka Arapça anladığına neden hükmettin?

Muhatabı artık iyiden iyiye şaşırmıştı:

- Efendim, diyebildi. Kur’an-ı Kerim Arapça nazil olmuştur (inmiştir) da…

Atatürk hemen sözü kesti:

- Evet, ama Kur’an-ı Kerim Arabistan’da, Arap milletine kendi diliyle hitap ediyordu. Sorarım size, '' Allah yalnız Arapların Allah’ı mıdır?''

Cevap kati oldu:

-Hayır efendim, Cenabı Hak, Rabbülâlemindir (Âlemlerin Rabbı’dır).

- O halde?
-  …..


Kimse mevzunun nereye getireceğini artık tahmin edemiyordu. Herkes susmuştu. O vakit Reşit Galip söz istedi:

- İbadet, Allah’la kul arasında kalben birleşmektir. Bunun bizim anladığımız manada dili olamaz. Daha doğrusu kelimeler ibadet vasıtası olamazlar. Ancak ibadet düşüncelerin Allah’a tevcihidir (yöneltilmesidir).

Atatürk:
- İnsan düşüncelerini ne ile ifade eder? diye sordu. Reşit Galip de:
- Şüphesiz kelimelerle efendim… cevabını verdi.
- O halde, bilmediğiniz bir dilin kelimelerini kullanarak nasıl konuşur, his ve düşüncelerinizi nasıl ifade edersiniz?
- Efendim, manalarını öğreniriz.

Atatürk buna biraz kızdı:

- Bırakın efendim şunu!.. diye bağırdı. Siz annenize sevginizi anlatmak için “ah chere mama” (Ah canım anne) derseniz anneniz size ne der?. Deli demez mi?
Anne, Allah’ın yeryüzündeki timsalidir. Allah, anneyi insan yaratmak için vasıta eder. Ona kendi kudretinden bir değil birçok şey verir. Şu halde insan anasına nasıl anadiliyle hitap ederse, Allah’a da yine anadiliyle hitap eder.

Herkes yeni ve büyük bir inkılabın başladığını anlamıştı.
Hazır bulunanlardan –adını şimdilik söylemeyi lüzumsuz bulduğum– birisi söze atıldı:

 

Efendim, Türklerin milli dini Şamanlıktır. Şaman dininin bütün duaları Türkçe’dir, diyecek oldu.

Atatürk, hemen şu sözlerle onu tersledi:

- Ahmak, dedi. Müslümanlık da Türk’ün milli dinidir. Müslümanlığı Türkler yaymışlar ve Türkler kendilerine göre en geniş manasıyla anlamışlar ve benimsemişlerdir. Ancak softaların mütereddi (soysuzlaşmış) kafası Müslümanlığı bir türlü Türk’ün milli dini olarak görmemiştir. Müslümanlığa Türk milleti önünde lazım olan manayı vermek lazımdır.


                                                            *       *      *

Bu sözlerle Türk tarihinin büyük dönüm noktası başlıyordu.
Bir akşam sonra Dolmabahçe Sarayı’nda yapılacak bir toplantıda Müslüman dualarının Türkçeleştirilmesi çalışmaları başlayacaktı…

1932 yılının Ramazan ayı, 9 Ocak günü başladı.

Kur''an''ın Türkçe tercümesi ilk kez 22 Ocak 1932 tarihinde İstanbul''da, Yerebatan Camii''nde Hafız Yaşar Okur tarafından okundu. 8 gün sonra ise ilk Türkçe ezan.
Hafız Rıfat Bey’in sesi Fatih Camii''nde yankılanırken, duyanlar namaza koştu.
Ezan önce Arapça, ardından Türkçe okundu:

‘‘Allah büyüktür
Tanrı''dan başka tapacak yoktur
Ben şahidim ki Tanrım büyüktür...’’

 

3 Şubat günü Kadir Gecesi’ydi.
Coşku zirveye ulaşmıştı; Ayasofya camiinde zirveye ulaştı. 4 Şubat 1932 tarihli Cumhuriyet gazetesine göre, o gece, Ayasofya''da 40 bin kişi teravih namazı kılmış, 30 bin kişi de cami dışında kalmıştı:

‘‘Dün gece Ayasofya''da toplanan kırk bine yakın kadın, erkek, Türk Müslümanlar, on üç asırdan beri ilk defa olarak Tanrılarına kendi lisanlar ile ibadet ettiler. Kalplerinden, vicdanlarından kopan en samimi, en sıcak muhabbet ve an''aneler ile Tanrılarından mağfiret dilediler.

Ulu Tanrı''nın Ulu adını, semaları titreten vecd ve huşu ile dolu olarak tekbir ederken her ağızdan çıkan bir tek ses vardı. Bu ses Türk dünyasının Tanrı''sına kendi bilgisi ile taptığını anlatıyordu.’’

18 Temmuz 1932 günü Diyanet İşleri Başkanlığı bir genelge yayınladı, Arapça ezan okunması yasaklandı.

Türkçe ezan uygulaması, 1941 yılına kadar da Diyanet İşleri Başkanlığı genelgesine dayanarak sürdürüldü. 1938''de Atatürk''ün ölümünden sonra Arapça ezan yasağıyla ilgili sorunlar giderek artınca Arapça ezan okuyanların cezalandırılması için bir yasa çıkarıldı.

Tarih: 29 Ağustos 1932 

Atatürk, Türk dilini özleştirme çalışmaları nedeniyle Millî Türk Talebe Birliği’nin çektiği saygı ve bağlılık telgrafına yanıt verdi:

“Dilimiz çok zengindir, güzeldir. Bunu ortaya çıkaracaklar sizin gibi duygusu derin, yorulmaz Türk gençleridir. Türkçemizi günün en ileri bilgi dili yapmak değerli araştırmacılarınızdan beklenir. Sizlere uğurlar dilerim”


Toplumun bazı kesimleri Türkçe ezana karşı çıkmayı sürdürdü. 
1 Şubat 1933’te Bursa Ulucami’de Topal Halil adında halktan biri ezanı asıl şekliyle okuyunca, minare kapısında gözaltına alındı. Halkın bir bölümü tepki koydu. Olanlar İzmir''e bulunan Atatürk''e iletildi. Zİyaretini yarıda bırakıp Bursa''ya geldi, Anadolu Ajansı''na beyanat verdi: 

“Cahil mürtecilerin Cumhuriyet adliyesinin pençesinden kurtulamayacaklarını, olaya bilhassa dinî herhangi bir tahrike vesile etmeye asla müsamaha edilmeyeceğinin anlaşılması için önem verdiklerini” belirterek, “Meselenin esas mahiyetinin dinle değil, dille ilgili olduğunu”

Atatürk''ün emriyle başlayan Türkçe ezan uygulaması, 16 Haziran 1950''de kaldırıldı.
Atatürk’ü en yakından tanıyan gazeteci yazar Falih Rıfkı Atay o dönem yaşananları yıllar sonra şöyle özetleyecekti:

“Atatürk''ün amacı, Arapçayı ibadet dili olmaktan çıkarıp, Türkçeyi camiye hâkim kılmaktı. ‘Atatürk ibadet devrimine ezan ve namazı Türkçeleştirmekle başlamıştı. Gerçekte verdiği ilk emir ezan ve namazın Türkçeleşmesi idi. Muhafazakârların sözcülüğünü yapan İnönü, Atatürk''e yalvarmış, ‘‘Önce ezanı Türkçeleştirelim, sonra namaza sıra gelir’’ demişti. Arkadan dil ve Kuran metni meseleleri çıkıp namazın Türkçeleşmesi gecikti idi. Atatürk sağ kalsaydı ibadet reformu olacağında da şüphe yoktu.’’


Kaynak:

Münir Hayri Egeli, Atatürk ve Din, Millet Gazetesi, 9 Ekim 1947
Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Utkan Kocatürk
Türkçe Ezanın Öyküsü, Emre Kongar
Sinan Meydan, Atatürk ile Allah Arasında
Falih Rfkı Atay, Çankaya
Atatürkansiklopedisi.gov.tr

İlgili Haberler