Atatürk, İsmet İnönü'ye neden “Ben varım, ben! Katalavis?” dedi

Atatürk: “Ben varım, ben! Katalavis?”

İşte, Atatürk ile İsmet İnönü arasında yaşanan gerginliğin perde arkası ve o günlerde yaşanan gerçekler...

1937 yazında bütün çiftliklerini Hazine'ye devretti. Ancak Eylül'de bu çiftliklerden birini gezip halini beğenmeyince sofrada Başbakan İnönü ve ilgili bakanları suçladı...

İkisinde de 17 yıldır omuz omuza süren bir mesainin yorgunluğu vardı. En yakın dostları terk ettiğinde bile İnönü, sağduyulu bir ses olarak hep onun yanında durmuş, öfkesi kabardığında bir dalgakıran gibi ilk imdada çağrılan isim olmuştu. Ama o da sabaha karşı alınan kararlarla işine karışılmasından şikayetçiydi. Tartışma sırasında "Sofradan emirler alıyoruz" deyiverdi; Atatürk sofrayı terk etti....

İsmet İnönü’yü Başbakanlık görevinden aldı, yerine 21 Eylül 1937 günü Celal Bayar’ı atadı...

Marmara Köşkünden kalkıp Anadolu Kulübüne gelinceye kadar biraz rahatsız, biraz da ateşi olmasına rağmen otomobilde gayet neşeliydi. Hatta bir ara kendi kendine türkü bile mırıldanmıştı. Fakat tam kulübün önünde İsmet Paşa’ya rastlayıp beraberce asansörle yukarı çıktıktan sonra birdenbire nevri döndü, asabi bir hal aldı...

Oysa otomobilde gelirken, “Poker oynayacağım!” demiş, başyaveri yakın ve kendilerinden hoşlandığı arkadaşlarını bile haberdar etmişti...

Kılıç Ali de arkadaşlarıyla başka bir odada poker oynuyordu. Bir ara başyaver yanına gelerek kulağına usulca, “Köşke gidiyoruz. Sofra olacak, misafir davet ettik. Bilmem nedense birdenbire Atatürk’ün yüzü değişti: Hiddetli bir hal aldı!” dedi.


Çok kısa bir süre sonra, Atatürk’ün kalktığını ve aşağıya inmek üzere olduğu haberini aldılar. Herkes apar topar yerlerinden kalkarak hep beraberce aşağıya inerek köşke hareket ettiler...

Atatürk yol boyunca hiç konuşmadı. Birbiri ardına sigara içti. Durumu gören Kılıç Ali bir ara, “Rahatsız mısınız Paşam?” diye sordu. Atatürk kafasını sallayarak tek bir kelimeyle:

- Hayır! diye cevap verdi.

Köşke gelindi, Atatürk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’tan bilardo oynamalarını rica etti. Üzüntüsü yüzünden okunuyordu.

Sofra hazır olunca misafirler toplandı. Sofraya oturur oturmaz, (hasta olmasına rağmen) içki söyledi; içilmeye başlandı. İlk kadehini bitirmemişti ki; İsmet İnönü’ye dönerek, “Kulübe çıkarken asansörde bana bir şeyler söylemiştin. Lütfen ayağa kalkıp o sözlerinizi izah eder misiniz?” dedi.

İsmet İnönü bir anda şaşırdı, ilk anda ne diyeceğini bilemedi. Masada herkes konunun ne olduğunu bilmediğinden merak içindeydi. Herkes İsmet İnönü’nün ne diyeceğini bekliyordu.

İnönü ayağa kalktı ve:

- Aziz Şef’im, beni vazifeden af buyurmak suretiyle... diye daha henüz lafa başlarken elini masaya vurarak sözünü kesti ve eliyle işaret ederek:

- Otur! Otur!.. dedikten sonra hiddetli bir ses tonuyla:

- Asansörde söylediklerini izah edemedin! diye adeta azarlarcasına gözlerini İsmet İnönü’nün gözlerine odakladı.

- Sözüme dikkat et: Sen olmayabilirsin! Şu veya bu olmayabilir! Fakat ben varım, ben! Katalavis? diyerek sert bir uyarıda bulundu.

‘Katavalis’ Atatürk’ün birisine kızdığı zaman kullandığı, “Kafana dank etti mi?” manasına gelen kendine has bir üsluptu.

İsmet İnönü yaşadıklarından üzüntü duymuş ve hatta ürkmüştü.
Masada soğuk rüzgarlar eserken sofra uzun sürmeden dağıldı...

Konuklar dağılırken İsmet İnönü Atatürk’ün çocukluk arkadaşı Salih Bozok’un koluna girdi ve:

- Salih’ciğim! Bana geçmiş olsun de... Büyük bir fırtına atlattım, değil mi? diyerek ve evine kadar Salih’e yine dertlerini dökerek beraber gitti...

Kılıç Ali ve arkadaşları sonradan aralarında neler yaşandığını öğrendi.

Kulübe çıkarken asansörde Atatürk:

“ Bu akşam içmeyeceğim. Biraz oyun oynayıp yatacağım, istirahat edeceğim!” demiş.

Bu sözler üzerine ise, İsmet İnönü, yanıt olarak:

“Bakınız. Vazifeden çekilmem bile sıhhatinize hizmet ediyor! İşlerle bizzat alakadar olmaya mecbur kaldığınız için rahat içemiyorsunuz!” diye güya evvelce bütün işleri kendisi yüklenmiş olduğu için Atatürk rahat yiyip içerken şimdi işin başa düştüğünü iddia eder gibi verdiği cevap, Atatürk’ü çileden çıkarmıştı. Ona inat olarak sofranın yapılmasını emretmiş, sofrada kendisine bir defa daha ders vermişti...

Aradan birkaç gün geçtiğinde İsmet İnönü yine bir akşam Atatürk’ün sofrasının konuğuydu. Atatürk silah arkadaşını sofrada kendi yanına oturtmuştu. Bir ara İsmet İnönü bir kâğıt parçası üzerine bir soru yazarak Atatürk’e uzattı:

“Hâlâ bana dargın mısınız?”

Atatürk okudu sorunun altına yanıtını yazdı:

“Hayır. Hepsini unuttum. Eskisi gibi bugün de arkadaşımsın, kardeşimsin.”

İsmet İnönü, Atatürk’e o yazının altına imza koymasını rica etti.
Atatürk imzaladı. İsmet İnönü bu imzalı yazıyı cebine koydu, sonra ikinci bir soru yazarak uzattı:

“Beni yetiştirdiğinizden dolayı pişman mısınız? Beni sevmediğin devirde de verdiğim emek boş imiş dedirtmeyeceğim sana.”

Atatürk o an anlayamadı ama o yazısının altını imzalamasını istedi.
İsmet İnönü imzaladı ve Atatürk de bu yazıyı alıp cebine koydu.

İki can dostun birlikteliği herkesin yüreğine su serpti...



Kaynak:

İsmet İnönü, Defterler (1919–1973), Ali Kılıç, Kılıç Ali Hatıralarını Anlatıyor, Milliyet gazetesi,
Necdet Uğur, İsmet İnönü,
Asım Us, Asım Us’un Hatıra Notları,
Cemal Işıksel, Türk Tarih Kurumu Basımevi

Yazarın Diğer Yazıları