"Atatürk Açılımı" Hakkında

"Atatürk Açılımı" Hakkında

Gazeteci-yazar Ahmet Türk, AKP'nin Atatürk açılımını kaleme aldı. Türk, hükümetin Atatürk politikasını samimi bulmadığını ifade etti.

İşte Ahmet Türk'ün o yazısı:

Ülkeyi on altı yıl boyunca tek başına yöneten siyasi iktidarın; kâideli devletten şahsî devlete adım atmasının akabinde girişilecek olan ilk Başkanlık Seçimi arefesinde, ülkenin kurucu lideri Atatürk’ü son günlerde sıkça gündemine alması, hatta CHP’nin elinden kurtarılması gereken bir değer olarak kamuoyuna lanse etmesi, siyasi gündemin ana konularından biri oldu.

Bu hamle siyasi iktidarın “çekirdek” kadro ve seçmeninin bir kısmında şaşkınlık, bir kısmında ise hayal kırıklıklarına yol açtı. Her ne kadar birileri Atatürk Açılımını Türk siyasetinde baskın konumu bulunan muhafazakâr söylem bakımından bir dönüm noktası saysa da, bu hamlenin siyasi iktidar ve ona müzahir çevrelerin dışındaki hedef kitle üzerinde her hangi bir karşılığının ve inandırıcılığının olmadığını düşünüyorum…

Peki, Sayın Erdoğan'ın başlattığı bu Atatürk Açılımını nasıl okumamız lazım? Son dönemlerin popüler kavramlarından birisi “büyük resme bakmak” ya... Biraz da biz bakalım:

Tabii ki; “bir gecede cahil kalındığı” ve “bir gece ansızın gelindiği” gibi “bir gecede” Atatürk Açılımının startı verilmedi…

Malumunuz, Ak Partisi’nin “çekirdek kadro” ve “çekirdek seçmen” kitlesi ve dahî siyasal İslamcı kesim ekserisinin kafasındaki Atatürk’e dair kanaatler içinde en itibar göreni yahut yaygın olanı “Türkiye’nin deislamizasyonu ile görevlendirilmiş bir İngiliz ajanı” olduğu fikridir… Üstüne üstlük bu kitle Kurtuluş Savaşı’nı da danışıklı dövüş olarak görür hatta bazı parçalarını hepten inkâr eder… 1923 öncesi Atatürk’ünü de, 1923 sonrası Atatürk’ün mirasını yıkmak amacıyla kendi anlatıları için gayet rahatlıkla kullanırlar…

Dolayısıyla Atatürk’ü “bir anda” sevmeye başlamadılar!

Tamam, %51 için her türlü girişimin ve omurgasızlığın mubah görüleceği, gerekirse her türlü dâhili ve hârici istihbarî hatta askerî hamlelerin dahî devreye sokulabileceği Başkanlık Seçimi ile birlikte genel ve yerel seçimlerin arefesindeyiz… Lakin böyle bir önemli süreç öncesi siyasi iktidarın sergilediği bu yoğun Atatürk muhabbetini, sadece oy kaygısı olarak değerlendirmemek gerek. Ben bu hamleyi oykaygısından çok, mesaj kaygısının bir tezahürü olarak görüyorum naçizane…

Şöyle ki:

Türk milleti, işgale uğramış bir ülkede “istiklâl” ve “istikbâl” mücadelesi için güçlü bir lider olarak Atatürk’ün arkasında durdu, netice itibariyle çileli bir süreçten sonra felaha erişildi ve yeni bir Türk Devleti’nin temelleri atıldı.  İşte AKP politbürosu Atatürk’ü ortaya çıkaran ülke şartlarının aynısının şu anda mevcut olduğundan yola çıkarak, “geçmişte istiklal ve istikbal mücadelesi uğruna insanlar nasıl ki her türlü muhalif duruşunu bir kenara bırakarak güçlü lider olarak Atatürk’ün etrafında toplandıysa, şimdi de güçlü lider Tayyip Erdoğan etrafında kenetlenmeli...” mesajını veriyorlar…

Dedik ya, bu hamlenin toplumda reel bir karşılığının olacağını düşünmüyorum. Daha çok, bir yeni bir “kamuflaj tekniği” olarak nitelendirilmesi fikrine katılıyorum. Zaten Atatürk Açılımı bilhassa siyasi iktidara muhalif ve muarız çevrelerce daha çok “Atatürk değişen söylemler ve yeni ülküler eşliğinde ülkeyi çekip çıkardığı çukurdan çağdaş dünyanın kıyısına taşıdı. Oysa AKP ülkeyi kıyısına getirdikleri uçurumun derinliğinden kendilerinin bile başlarının döndü ve bu çukura düşmeme korkuları arttı. Bu Atatürk hamlesiyle bırakın Atatürk’ün liderlik karizmasından afiyetle yemeyi ve kendilerine pay çıkarmayı, aslında 16 yıl tek başına yönettikleri ülkenin geldiği noktadan ötürü sorumluluk almama pişkinliklerinin de üstünü ustaca örtüyorlar…” şeklinde okundu…   

Hülasa,

Her önüne gelene ve konulana önce “bana ne faydası var?” sorusunu sorarak ele alıp istikamet veren, yağış nerede başlayacaksa tarlasını oraya taşımakta mahir bir siyasi profil olan Sayın Erdoğan'ın hayli pragmatist bir lider olduğu malum... Erdoğan Pragmatizmi parantezi içinde günü kurtarmak uğruna geçmişte işletilen; Avrupa Birliği, Çözüm Süreci, Kürtçü, Türkçü vs. açılımlarından sonra şimdi gözleri Atatürk’te…

Bu stratejiyi sahaya sürenlerin önümüzdeki süreçte daha fazla ve farklı level atlayacaklarını düşünüyorum… İlerleyen günlerde; önce “Atatürk” ve “Erdoğan” karşılaştırılmalarına, ardından eşleştirilmelerine yönelik şaşırtıcı hamleler atılabilir. Bu hamlelerden sonra tıpkı Kemalizm gibi Erdoğanizmin de hızla kurumsallaştırılmasına, ama “muhafazakâr” bir şekilde kurumsallaştırılmasına, yönelik adımların atılacağını düşünüyorum.

Hâliyle, atılacak bu adımları sosyolojik yapıların tezahüründen çok özüymüş gibi yansıtacak diyalektik oluşturma çabaları da artacak. Toplum, ülkenin kurtuluşunun bu iki lider sembolün birinde olduğuna dair tartışmalarla daha da keskin bir şekilde ayrışarak uğraşadururken atı alan/çalan Üsküdar'ı geçecek!

Anlayacağınız merhum Atatürk'ün ölümünden beri devam eden 80 yıllık patinaja devam!

Oysa kurtuluş için lider kişiliklerin karşılaştırılması ve rekabeti değil de; adil, demokratik, İslam’dan ve sekülerizmden nefret etmeyen, şeffaf, tam bağımsız, özgürlükçü, üreten, en tepedekinden bile hesap sorabilen, biat ve sadakati değil liyakat ve ehliyeti önceleyen, adaletten taviz vermeyen, geçmişle ve ötekiyle barışık, “kâideli devleti” esas alan bir "milli" bir ruh ve dinamizm gerekiyor…

Bunu belki şimdi değil de, iyice dibe vurunca ve düştüğümüz yerden ayağa kalkmaya çalıştığımızda başarabileceğiz!

Ahmet Türk / turk1399.com

İlgili Haberler