Kendisi kayanın yüksek yerinde oturdu; biz de dizleri dibinde yer aldık. Üçümüzden başka kimse yoktu. Fuad beni, ben Fuad’ı takviye ederiz düşüncesiyle yapacağı savaş hizmetinden bizi mahrum etmemesini evvela ben Atatürk’ten rica ettim. Fuad da aynı ricada bulundu. Atatürk gülerek:
-Siz her ikinizin Ankara’da işiniz var, alamam dedi.
Fuad da ben de bu, alamam sözünden müeteessir olmuştuk. Fakat her ikimiz de başka bir mütelaa ile ricamızı tekrar etmeyi münasip bulmadık. Sigaralarımıza sarılmakla teessürümüzü dağıtmaya uğraşırken, oturduğumuz yere yakın bulunan Fuad’ın evinden üç kahve geldi.
Tabiatın kudret ve kuvvetini gösteren bu kaya üzerinde ellerimize gelen bu üç şekerli kahve bana mevhum çay ziyafetini hatırlattı. Gülümsedim ve Atatürk’e:
-Çay ziyafeti birer kuru şekerli kahve ile geçiyor Paşam dedim.
Bir an için ” alamam “dan mütevellit teessürlü sukûtumuz bu sözlerimle bozulmuştu. Bu esnada Atatürk;
-İkinizin de burada iki vazifeniz var. Biri Ankara’da sizin gibi yakınlarımın kalması; bir kaç gün için hareketimin gizli tutulmasına hizmet edecektir. Her ikiniz de Mecliste, şehirde görüldükçe ve benden bahsolundukça burada olduğumu muhataplarınıza temin edersiniz. Diğeri, pek zayıf bir ihtimal ise de çok dikkatli takip olunacak bir iştir. Taarruzda behemahal muvaffak olacağım, ancak binde bir ihtimal dahi olsa; ordunun ileri, geri hareketlerini burada fena tefsir edenler bulunabilir.
Bulca’ya dönerek:
-Sen, Meclis’te her türlü cereyanı takip eder ve ona göre icab edenleri tenvir edersin. Tezvirata meydan verme, alacağın haberlere nazaran arkadaşları irşad edersin. Sonra da mevki kumandanı olarak dikkatli ve daima her hadiseye karşı hazır bulun. Ankara efkârına sahip ol.
Ve her ikimize birden:
-Aleyhimize göreceğiniz en ufak hareketleri bile benimseyin. Ve şifre ile bana bildirin. Alacağınız emrime göre kat’i harekete geçersiniz, emirlerini verdi.
Akşam olmuş karanlık gittikçe koyulaşıyordu. O günlerden itibaren “Hacet Taşı” ismini verdiğim, kayayı terk ettik. Köşkte hazırlanan sofraya sıralandık. Yemeği müteakip hareket olundu. Ellerini öperek Atatürk’ü uğurladık.
30 Ağustos’ta kat’i neticeyi alan Atatürk, İzmir’e muvasalatında bir şifre ile beni yanına çağırdı. 14 Eylül sabahı İzmir’de saat sekizde evvelde, gazasını tebrik ve kurtuluşumuzun şükranlarını arz için söze başladığım zaman sözümü kesti:
-Ben vazifemi yaptım. Zaten bunu yapmak her Türk’e borçtu. Sen şimdi bunları bırak da gel birer kahve içelim, emrinde bulundular.
25 gün fasıla ile içilen iki kahve arasında Atatürk kahraman Türk ordusuyla beş gün zarfında, parçalanmak istenen Türkiye’ye tam bir hayat ve yeni bir tarih yaratmıştı.”
(Kaynak: Cevat Abbas Gürer- Sel Yayınları/30 Ağustos Hatıraları)
(Bitti)