Atanmış çâresizlik...
Ülkücülerin râviyân-ı ahbârından ve nâkilânı âsârından rivâyet olunan ve telifinin kimde olduğunu en azından bendenizin bilmediği bir motto dolaşır dillerde yıllardır ve o motto şudur:
"MHP ülkücülere bırakılmayacak kadar önemlidir..."
Kulağı tırmalayan ve siyâkı sibâkı saçmalıktan ibâret bu cümle MHP'yi ülkücülerden soyutlayacak bir hastalıklı kafanın ürünü olabilir ancak. Daha da derinlemesine tahlil edilirse eğer ortaya daha dramatik neticeler çıkar ki böyle bir tahlil mesâisini de hak etmez bu cümle...
Fakat, Türk milliyetçiliğini tabelâsında barındıran ve Türk milliyetçiliği fikir sistemini siyâsî paradigma edinen, Türk milliyetçiliğinin tüm kırmızı çizgilerini siyasetine düstur eden, tarihî kökleri itibariyle Türk milliyetçiliğinin telif hakkını uhdesinde bulunduran, MHP liderinin aynı zamanda tabiatıyle Türk milliyetçiliğinin de lideri olduğu bir ülkede, yani Türkiye'de son yıllarda olup bitenler karşısındaki MHP'nin pozisyonu ya da pozisyonsuzlukları göz önüne alındığında ve dahi ciddi bir analize tâbi tutulduğunda MHP Genel Başkanlığı ve üst yönetimlerinin bir 'atanmış çâresizlik' sarmalının içinde olduğunu görmek ve telâffuz etmek hiç de haksız bir yorum olmayacaktır, en azından yanlış bir yorum olmayacaktır bu.
Hem yıllardır sergilenen stratejik hatalar ya da 'stratejik çâresizlik'ler, her köşeye sıkıştığında AKP hükümetlerinin ekmeğine yağ süren müteselsil politik(!) hamleler ve hem de seriye bağlanan seçim mağlubiyetlerine rağmen 'görevimizin başındayız' açıklamaları MHP Genel Başkanı'nın koltuk sevdâsıyla açıklanamaz, koltuk sevdâsı ile açıklanması MHP Genel Başkanına yönelik bir yanlış yorum olur.
Çünkü 14 kez küme düşen bir takımın teknik direktörünün ve yardımcılarının yerini koruması abesten başka bir şey değildir.
Durum Genel Başkanlık için böyleyken, onun üst yönetimi ve TBMM grubu için de farklı değildir başka açılardan. Genel Başkanın iki dudağı arasından lûtf'edilen görevler ve yine Genel Başkanın iki dudağı arasından düşen tenzil-i rütbeler, görevden almalar, disiplin kuruluna sevk edilmeler, ihraçlar da bir 'atanmış ve azledilmiş çaresizliğin' acınası siyâsî tablosudur.
Televizyonlara çıkıp çıkmamanın bile Genel Başkanın lûtfuna ya da ruhsatına bağlı olduğu bir yapıdan beklenebilecek bir tek netice vardır, başarısızlık... Ve 'atanmış çâresizliğin' verdiği liyâkatsizlik.
Yıllarca süren bir dargınlığın ve hatta husûmetin bir kongre öncesinde bir kahve dâvetiyle son bulması ve yıllarca 'sarışın çocuk' diye istiskâl edilen, tahfif edilen, aşağılanan bir kurmayın bir kongre öncesinde birden bire yine kurmaylığına geri dönüp sökülen rütbelerinin geri takılması bir atanmışlık sarmalının en bâriz alâmetlerinden birisi olarak son yılların MHP sicilinde hak ettiği(!) yeri almıştır.
Her parti gibi demokrasinin olmazsa olmazı seçimlere giren ve kendisini oylatan bir siyâsî partinin müşterek bir irâde ve müşterek bir akıl yerine iki dudak arasına hapsolan karar ve uygulamaları tam anlamıyla bir 'atanmış çaresizlik' sendromudur ki bu sendromun en bâriz tesiri oy vermeyen seçmene hakâret etmektir. Bunun siyâset biliminde, siyâsî literatürde ve tıpta bir çâresi yoktur.
Tek çâresi Genel Başkanlık başta olmak üzere seçilmişlerin yönetmesi, seçilmişlerin Türk Milliyetçiliğinin ve Ülkücülüğün kadîm siyâsî çizgisinde kalmaları, seçenlerin irâdelerini demokrasinin icâbı olarak parti uygulamalarına taşımalarıdır.
Bir önceki yazımızdaki 'adanmış çâresizliğin' de 'atanmış çâresizliğin' de parti içi demokrasiden başka bir ilâcı yoktur...
Yeni dönemin muhtemel yenilerinin MHP için ve Türkiye için omuzlarındaki yük budur...
Bu yükü nâmusuyla taşıyacak olan hem Ülkücü Harekete, hem Türk Milliyetçiliğine ve hem de Türkiye'ye hizmetini lâyıkıyla ancak böyle ifâ edebilecektir.
Yoksa isimlerin ve yönetimlerin değişmesinin hiçbir anlamı olmayacak ve tarih tekerrür edip gelen gideni aratacaktır. Bir şey değişmesiyle hiçbir şey değişmeyecek, değişen yalnızca 'atanmış çâresizler' listeleri olacaktır.