23-25 Ocak 2017 tarihlerinde Kazakistan'ın başkenti Astana'da yapılan Suriye zirvesinde ilk defa rejimle muhalefet heyetlerinin açılış bölümünde bir arada aynı masa etrafında oturmaları kayda değer bir gelişme olarak değerlendirilirken daha sonraki bölümlerde yan yana ayrı odalarda bir birlerine görüşleri Türkiye ve Rusya temsilcilerinin aracılığıyla aktarıldı.
Zirvede, garantör ülkeler olan Rusya, Türkiye ve İran'ın kabul ettiği ortak bildiride 31 Aralık 2016'da kararlaştırılan ateşkesin izlenmesi amacıyla üçlü bir mekanizmanın kurulacağı yer alırken, Suriye'nin toprak bütünlüğü, bağımsızlığı, egemenliği, laik bir ülke olarak farklı etnik unsurlardan oluştuğu vurgulandı. Bildiride ayrıca tarafların terör örgütleri DEAŞ ve El Nusra ile ortak mücadele etmeleri de yer almıştır. Zirveyle ilgili gelişmeler incelendiğinde; rejim temsilcisi sırf Ruslara hoş görünmek için görüşmelerin olumlu ve başarılı geçtiğini ifade ederken eş zamanlı aynı rejimin Şam temsilcisi ise rejim güçlerinin başkent Şam'a su temin edilmesi gerekçesiyle Burda Vadisi'ne müdahalelerde bulunulacağına dair açıklaması düşündürücüdür.
24 Ocak'ta Hürriyet'te yayınlanan habere göre; Astana zirvesinde Rusya, Şam yönetiminin 30 Eylül 2015 tarihinden bu yana ateşkese uymadığını ilk defa kamuoyu nezdinde eleştirdi ve Suriye güçlerinin zaman zaman sergilediği bu davranışın tedirginlik yarattığı belirtilirken bu tür olayların yaşanmaması için denetim ve gözlemlerin objektif bir şekilde sürdürüleceği ifade edilmiştir.
Sputnik'in haberine göre; toplantı bitiminde Rus Heyeti Başkanı tarafından yapılan açıklamada 2012'de yürürlüğe giren Suriye Anayasası yerine Rus uzmanlar tarafından hazırlanan ve taraflara sunulan yeni anayasa taslağında Suriye'nin kuzeyinde özerk Kürt bölgesine yer verilmesi Arap medyasında şiddetli eleştirilere yol açmıştır.
Gerek Astana zirvesine gerekse ABD'nin zirveye davet edilmesine karşı çıkan İran'ın Rusya'nın baskısı sonucunda kerhen katıldığı anlaşılmaktadır.
Muhalifler cenahına bakıldığında sonuç bildirisinin tam memnuniyet yaratmadığı, özellikle İran'ın Suriye'deki konumu, diğer bir ifade ile muhaliflerin en çok üzerinde durduğu rahatsızlık İran'ın hem çatışmanın bir tarafı hem de garantör olmasıdır.
Muhalifler tarafından 27 maddeden oluşan raporda ileri sürülen çekinceler arasında; Rusların ve İranlıların Suriye'deki savaşta taraf oldukları ve aynı zamanda garantör sıfatını taşımaya çalıştıkları, sonuç bildirisinin uluslararası bir karar niteliği taşıyabilmesi için bildirinin güvenlik konseyine sunulması, Suriye'den tüm yabancı milis ve güçlerin çekilmesi, insani yardım yapılabilmesi için gerekli kanalların açık tutulması, güvenlik konseyinin 2254 no.lu kararının uygulamaya konulması, binlerce tutuklu kadının serbest bırakılması gibi konular yer alırken Suriye'nin farklı etnik unsurlardan oluştuğu yönünde ileri sürülen ifadelerin de istenmeyen bir federasyona yol açacağı görüşünde oldukları belirtilmiştir.
PKK uzantısı PYD'nin silahlı kanadı YPG tarafından yapılan açıklamada Astana'dan çıkan kararları tanımayacakları yolunda ifadeler yer alırken 08 Şubat Cenevre Konferansına da katılmak için çaba harcamaktadır. İran Esad'ın devam etmesinden yanadır. Rusya ise Ukrayna meselesinden kaynaklanan sorunlar sonucu beklentisi daha da büyümüştür.
Suriye'de ABD'nin ipiyle kuyuya inen Ankara, Rus uçağının düşürülmesinin ardından yapılan değişim sonucunda Rus ipiyle kuyudan çıkabilmenin ötesinde sahadaki denklemin ana oyuncusu olabilmiştir.
Ankara'nın diğer bir başarısı muhaliflerin büyük bir bölümü arasında konsensüs sağlaması, PKK uzantısı PYD veya Suriye Demokratik Güçleri adı altındaki birliğin terör örgütü olduklarını ve Astana'da bu grupların masada yer almamalarını sağlamıştır. Her halükarda Astana zirvesi, 8 Şubat'ta Cenevre'de yapılacak toplantı için önemli bir adım teşkil edecektir.