Aşklar Şiirle Kanar ve Hocam Ahmet Necdet

Üçte ikilik devam aldın mı, o iş tamam, sonsuz sınav hakkın oluyordu o zaman. Oluyordu ya, bu sonsuzluk benim gibi vatan kurtarma derdine düşenleri rehavete, tembelliğe sevk ediyordu. Dördüncü sınıfa geldiğimde, bir baktım ki 35 dersim var geçilecek. Üstelik mecburi hizmetimin olduğu Ziraat Bankası’nda çalışmaya da başlamışım. Sabah girip gece dokuzda çıkıyorum bankadan...
Her dönem 8-10 ders seçip giriyorum. İktisadi Coğrafya diye bir ders var, çok da severdim bu dersi aslında, fakat sınavına girmeyince o da kalmış üstümüzde. Bu dersin notlarını okurken gördü bir arkadaşım, “Yahu bu Ahmet Necdet Sözer’in dersi değil mi? Ben ona söylettireyim de geçirsin seni” dedi. Ne diyeyim, “tamam” dedim. Girdik sınava. Daha notlar asılmadan ben öğrendim o arkadaşımdan notumu. Ahmet Necdet Hoca “Torpile ihtiyacı yokmuş onun, 100 aldı” demiş.
Ahmet Necdet Sözer ilginç ve hoş bir adamdı, esprilerle süslerdi dersini...
90’lı yıllarda televizyonda bir şair Ahmet Necdet gördüm, Sözer’i yoktu, benziyordu bizim Hoca’ya ama çıkaramadım tam. 1998 yılında Kocaeli Üniversitesi Şiir Okulu’nun düzenlediği 3 gün süreli Şiir Bayramı’na Ahmet Necdet de çağrılıydı, ben de. Orada görür sorarım diye düşünüyordum, fakat ayrı günlerdeydi programlarımız, onun dinletisinin olacağı gün orada olamadım işim çıktı. Şiir Okulu’nun Müdürü şair dostum İhsan Topçu’ya sordum “Yahu bizim bir Hocamız vardı, bu, o olmasın?”, “Evet odur, o edebiyat dünyasına geç girenlerden...” dedi.
Hoca güzel şiirler yazıyordu, araştırma ve incelemeleri de güzeldi.
18 Haziran 2003 tarihli Kurultay Gazetesi’nde Hoca’nın Şeyh Galib’e ilişkin bir çalışmasını yazmıştım. Şeyh Galib’in ‘Hüsn ü Aşk’ının -Hocamızın deyimiyle- ‘dil-içi çevirisi’ydi bu kitap.
“Dil-içi çeviri, bir dilde yazılmış eski yazınsal bir metnin düz anlamını, bugün aynı dille açıklamak yerine, o yazınsal metni bugünün diliyle yeniden kurma ve söyleme amacını taşır. Hüsn ü Aşk için bu yapıtta izlenen budur. Aruzun mef’ûlü/mefâilun/feilûn kalıbıyla yazılan 2101 beyitlik bir mesneviyi yeni kuşaklara ve bugünün diliyle şiir olarak taşımak! Böyle iyi niyetli bir çabanın karşısına ’Aruza rağmen mi?’sorusu çıkartılabilir. Evet, kafiyeyi, redifi, sözdizimini, 11’lik hece ölçüsünü titizlikle koruyarak ve fakat aruza rağmen...” diyordu ve Hüsn ü Aşk bu “dil içi çeviriyle”, aslını inkâr etmeden yeniden doğuyordu sanki. 260 sayfalık bu eseri sindire sindire, zevkle okumuştum.
Hüsn ü Aşk’ı böylesine ustaca günümüz Türkçesi’ne aktarabilmek için, Osmanlıca ve Türkçeye vakıf olmak yetmez; aşkı bilmek, yaşamak ve yazmak gerekir. Rahmetli Hocamın bunu da iyi bildiğini aşağıya aldığım şiir pek güzel kanıtlıyor. Onu sunarak ayrılayım:
Kimse taşıyamaz aşk acısını/Yüreğe saplanan bir şiir kadar /İnsanoğlu içindeki yangını /Söndüreyim derken daha çok yanar/ /Yalansız her aşkta şair kanı var
Aşklar şiirle kanar
Ve kimse kitleyemez yüreğini /Ölümcül aşkına olsa da gaddar /Şiirin yazgısı düşsel intihar/Onun en hasını, en güzelini /Acıya bulanmış şairler yazar
Aşklar şiirle yanar
Aşk mıdır her işin başı ve sonu /Şiir mi her gizi çözen anahtar /Kırık bir hayatın aşk olduğunu /Dile getirsen de bu neye yarar /Odur anılara yağan sıcak kar
Aşklar şiirle kanar

Yazarın Diğer Yazıları