Aşkın Sesi ve Müzik...
İki tane kitap gördüm, yazarı Funda Mentaloğlu... Adları şöyle bu kitapların: “Si.tirgitli Aşklar”, “Üçbuçuk Atan Aşklar”...
Aşkı bu bayağı ifadelere sarmalayıp, dikkatleri üstüne çekecek, çok sattıracak ünlü olacak... Oyun bu... Bu belli...
Belli de, eski yazılarıma dönüp baktım, geçen haftaki yazım dışında, aşkı ihmal eder olmuşum nicedir. Biz doğrusunu yazmazsak piyasayı böylesi pespayelikler sarmakta.
Aşkı yazacağım bugün bu köşede, bu farz olmuştur.
Aşk ihmale gelmez, aşksız olmaz...
Bakınız neler demekte Koca Yunus Emre aşk bağlamında:
“Denizleri kaynatır, mevce gelir oynatır/Kayaları söyletir, kuvvetli nesnedir aşk.”
“Aşk imamdır bize, gönül cemaat.”
“Sevdiğim demez sem/
Sevmek derdi boğar beni.”
Peki nesini, hangi yanını yazacağım aşkın?
Sesini yazacağım aşkın sesini...
Nasıldır aşkın sesi?
Şiirle diyelim bunu:
“Tatlıdır, yumuşaktır, yalvarıcıdır diyeceksinizdir büyük olasılıkla
Genel kabul göreni bu olabilir
Gelgelelim
Tatlı-sert’i vardır bir o kadar da
Gelimli gidimli ilişkilerde
Serti gösterir kendini kıskanç kıskanç
Gür’ü var, kısığı var
Utangacı, titreğiyse rekor düzeylerdedir
Özlem dolu olanının yakın tanığıyımdır
Şiirlerden bilirim siteme
bürünmüşünü
Dişil özellikler taşır sakınmalısı
Çift eşeylidir yakınmalısı
Takınmalısından sahtelik akar
Çelişkiler, ikircikler içindedir aşkın sesi
Bir özgürlük ister, bir sansür
Çatallısı evet... Yeni yetmelere özgü...
Ve fısıltılısı... Onun büyüsüne doyamazsınız...
Gaiplerden gelir başlangıçlarda
Ezgili ve de sezgili
Aşkın aşamasını ve yaşamasını
Sesi ele verir, kaçınılmaz olarak
Yalnız kulak değil bu sese
Göz de verin
Dil de...”
“Aşkın dili, insanlığın ortak dilidir” diyordu Cengiz Dağcı, dil ortaksa ses de ortaktır. O ki sesten açtık sözü, musikiye kadar gidelim diyorum, musiki aşk ilintisini de irdeleyelim. Bendeniz müziği “Titreşimlerin sevişmesi” olarak nitelendirmişimdir “Cennetin Kütüphanesi” adlı kitabımda. O kitaba Türkmen yazar Berdinazar Hudaynazarov’un, ‘Kumlular’ aldı romanından aldığım müziğe dair bir söylenceyi de almışımdır, orada da aşkın sesi vardır, müziğin gücü vardır. Onu paylaşarak bitireyim yazımı:
“Benim babam müziksiz yaşanmaz derdi. O, müziğin ve şarkının türeyişi hakkındaki efsaneyi anlatmıştı bir keresinde:
Müzik yalnız insanları değil, hayvanları bile melûl ediyormuş diyorlar. Hazreti Ali’nin Düldül’ünü işitmişsindir. İşte o Düldül’ü bir çobana bakması için vermişler. Ama Düldül gün geçtikçe zayıflamaya başlamış. ‘Buna ne oluyor böyle?’ diyerek insanlar hayrete düşmüşler. Bir gün Hazreti Ali bir yere gizlenerek Düldül’ün ne yaptığını izlemiş. İşte tam o esnada kulağına çobanın kavalından çıkan nağmeler çalınmış. Bir de ne görsün? Düldül de bu yanık ve hoş nağmeleri dinleyince yemeden içmeden kesiliyor, gün boyu, aç susuz duruyor.”
Evet... Böyle işte... Şimdi o Mentaloğlu adlı yazıcı bunları okusa “Düldül’ünkü de üç buçuk atıyormuş” der mutlaka...