Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

Askeri yığınağın amacı ne olabilir?

Suriye sınırına yapılan askeri yığınak, “Türkiye savaşa mı girecek” sorularını gündeme getirdi. Kafalar oldukça karışık. Peşinen ifade edelim ki, anlamı, muhatabı ve amacı belli olmayan bir savaş ihtimali, oldukça zayıf görünüyor. İşgal altındaki Suriye toprağına girecek miyiz? IŞİD, PYD, EL NUSRA, ÖSO gibi terör örgütleriyle çatışacak mıyız? PYD-PKK karması terör örgütünün ABD, İngiltere ve İsrail bağlantısı da dikkate alındığında, önümüze oldukça karmaşık ve ilginç bir tablo çıkıyor. Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan, Esad rejiminin destekçisi Rusya ve İran’ı da bu tabloya ilave etmeliyiz.
Aslında bu tespitlerden önce, dünyanın gözleri önünde meydana gelen süreci hatırlamalıyız. Suriye’de Esad rejimine karşı başlatılan silahlı baş kaldırıyı ve Türkiye’nin takip ettiği “aktif!” siyasetin, hangi gelişmelere yol açtığı bilinmektedir. Yine Irak’ta, IŞİD terör örgütünün ortaya çıkışı, Telafer ve Musul’u ele geçirerek bölgeye yayılışı; PYD/PKK terör örgütünün Türkiye topraklarını da kullanarak IŞİD ile girdiği kanlı çatışma ve Ayn el-Arap (Kobani) şehrinden başlayarak, Suriye’nin kuzeyinde 700 kilometreye varan bir alanda ilerleyerek Akdeniz’e kadar uzanıp, Türkiye’yi kuşatan etnik koridor peşinde koştuğu bir gerçektir. Şu anda Kamışlı-Ayn el-Arap arasındaki alanı ele geçiren PYD/PKK terör örgütü, Gaziantep ve Kilis sınırlarımızın güneyindeki 110 km.lik arayı da işgal ederse, Afrin’e ulaşarak koridoru tamamlayıp, Hatay sınırımıza dayanmış olacaktır. Bütün bu kanlı olayların sınır şehirlerimizde meydana getirdiği yıkımlar; iş yeri ve konutların mermi ve füzelerin hedefi haline gelmesi, bombalı suikastlarla pek çok vatandaşımızın canından ve malından olması, adeta günlük vakalardan sayılmıştır. Ülkemize gelen milyonlarca sığınmacının, güvenliğimize, sosyal hayatımıza ve ekonomimize getirdiği maliyetin hesabı ortadadır. “Açık kapı siyaseti” ile sınırlarımızı herkese açan uygulamanın, sıra Türkmenlere, özellikle Irak Türkmenlerine gelince “kapalı kapı siyasetine” dönmesi; bin bir zorlukla Türkiye’ye gelebilenlere ise sahip çıkılmaması, çok anlamlıdır.
Bugün ortaya çıkan bu sonucun, 1991’de Birinci Körfez savaşıyla fiilen başlayan bir proje olduğu herkesçe ve açıktan biliniyordu. Nitekim projeye, 2003 işgali sonrasında da Irak’ın kuzeyinde, merkezden bağımsız bir “Yerel Yönetim” in kurulması ve ülkenin, Arap-Kürt unsurları arasında paylaştırılmasıyla devam edilmiştir. Kürtlere yakın bir nüfusa sahip olan Irak Türkmenlerini ise yok sayan ve oyalayan siyaset, bugün ortaya çıkan feryatların, faciaların ve yok oluşun sorumlusu sayılacaktır.
Şimdi de soralım: Varlığımızı tehlikeye atan bu sürece niçin başından itibaren karşı çıkılarak engel olunmadı? Bugün Suriye sınırına askeri birlikler niçin yığınak yapıyor? Bu yığınak sonucunda bir savaş söz konusu olabilir mi? Bunca angajmanlara rağmen, özetlenen süreç geriye döndürülebilir mi? Bütün bunlar yukarıda bahsedilen 110 km.lik alanın, PYD/PKK terör örgütü tarafından işgalini önlemek için mi yapılmaktadır? Bunun yanında, burada güvenli bir bölge oluşturmak suretiyle Türkiye’ye gelecek sığınmacıları barındırmak gibi geçici bir amaçla mı yapılacaktır? Bu bir pansuman tedavisi değil midir ve neyi halledebilir?
Bu soruların topluca cevaplarını, komşu ülkeleri parçalayan, bölgeyi kan gölüne çeviren, Türkiye’nin bütünlüğünü tehlikeye sokan Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Afrika Projesi (BOGAP) ve Eşbaşkanlığı çerçevesinde aramakta yarar vardır. Bu emperyalist projeye göre, bölücü terör örgütü PKK/KCK ve partisi ile iktidar yetkilileri son olarak, Oslo, İmralı ve Dolmabahçe’de, “Irak Modeli” ne benzer bir “modelde” mutabakata varmadı mı? Adına “Çözüm süreci” dedikleri bu değil mi? Buna göre, Suriye’ye girme, savaşı göze alma, millî çıkar ve güvenliğimizi teminat altına alma gibi beklemek mümkün görünmüyor.
Son soru: Olayın tahlili böyle ise Suriye sınırına bu kadar askeri gücün yığılmasının asıl amacı ne olabilir? Sorunun cevabını şöyle verebiliriz: Irak ve Suriye’de yaşanan acılar karşısında benimsenen siyaset, yıllardır çok aciz kaldı ve ezildi. Bunu geçici de olsa düzeltmek için böyle bir baskı kurulması düşünülmüş olabilir. Sonra da, buna dayalı olarak yoğun bir propaganda ile Türk kamuoyu “tatmin” edilebilir. Önümüzde bir erken seçim ihtimali vardır. İktidar bu yoldan prestij kazanabilir. Bu ortamda yapılacak seçimde, tek başına iktidar da olabilir. Kısaca ifade edecek olursak, askeri yığınakla sağlanacak baskı uygulaması, dış siyasetten çok, iç siyasete yarayabilir.
Sonuç: Gerçekler perdelenebilir, kamuoyu yanıltılabilir, ama asla yok edilemez... hükmünü mutlaka gösterir. Türkiye gibi büyük bir ülkeyi uçurumun kenarına getirenler, Türk Milletinden lâyık olukları karşılığı mutlaka alacaklardır.
———-
Değerli yazar Orhan Yeniaras’ın XII. yüzyılın tarihi gerçeklerine dayanan “Sarı Gelin” romanı Panama yayınlarından çıktı. Usta yazarın güzel bir Türkçe ile kaleme aldığı bu romanı okuyucularımıza tavsiye ederiz.

Yazarın Diğer Yazıları