Kendi kendini sınırlayabilme, gücü adalet ve özgürlük uğruna kullanma, yayılmacı amaçları olmama, daha büyük ve daha güçlü bir Türk Devleti, Türk ulusu yaratma Atatürk’ün önderliğinin özellikleridir. Atatürk, mensup olduğu Türk milletiyle övünmüş ve onun maddi ve manevi olarak kalkınmasına çalışmıştır. Bunun yanında tüm insanların özgür ve insanca yaşaması gerektiği fikrindedir. O, milletleri, işgal ettikleri toprağın gerçek sahibi saymakla birlikte, o yerde bütün insan türü adına bulundukları kanısındadır. İnsanlığı milletten, milleti kişiden birer bıçak sırtı uzaklıkta görür. Bunu şu sözleriyle açıklamaktadır:
"Bugün dünya milletleri aşağı yukarı akraba olmuşlardır ve olmaya uğraşmaktadırlar. Bu yüzden insan, bağlı bulunduğu milletin varlık ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ve varlığına ne kadar değer veriyorsa tüm dünya milletlerinin mutluluğuna hizmet etmeye de elinden geldiğince çalışmalıdır... Bir vücudun parmağı ucundaki acıdan, bütün organlar etkilenir. Dünyanın herhangi bir yerinde bir rahatsızlık varsa, tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz. Olay, ne kadar uzakta oluşursa oluşsun, bu temelden şaşmamak gerekir. İşte bu düşünüş; insanları, milletleri ve hükûmetleri bencillikten kurtarır. Kişisel olsun, millî olsun bencillik hep kötü telakki edilmelidir."
Sürekli bir barışın koşullarını 1923’te "kitlelerin durumunu iyileştirecek uluslararası tedbirler alınmasında, bütün insanlık refahının da açlık ve baskının yerine geçmesinde ve bütün dünya yurttaşlarının kıskançlık, aç gözlülük ve hınçtan uzaklaşacak gibi" eğitilmesinde bulur. Bunlar günümüzde milletlerarası çeşitli yardımlaşmaların gereğini, daha o zamanlardan gösteren uyarılardır. Lakin dünya milletleri bu düşüncelere ancak İkinci Dünya Harbi’nin facialarını gördükten sonra sahip olmuşlardır.
The Saturdey Evening Post dergisi yazarlarından Isaac F. Marcosson’un "Devlet yönetiminde ideal nedir? Başka bir deyişle Panislamizm ve Pan Turanizm fikirlerine inanıyor musunuz?" dair sorusuna Atatürk’ün verdiği cevap emperyalist fikirlere sahip değil hümanist düşüncelere sahip olduğunu göstermesi açısından önem arz etmektedir. Atatürk bu konuda şöyle demiştir: "...Her ikisi de yanlıştır; çünkü kuvvet ve emperyalizm anlamına gelen fetih fikrine dayanıyorlardı. Uzun yıllar emperyalizm Avrupa’ya egemen oldu. Ancak emperyalizm ölüme mahkûmdur... Demokrasi, insan ırkının ümididir... Biz zor kullanma ve fetih istemiyoruz... Türklere ait bir Türkiye istiyoruz. Bu millîyetçilik demektir; ama bizim millîyetçiliğimiz, ticarette açık kapıyı, ekonominin yeniden canlandırılmasını, bir vatanda beliren gerçek anlamda ülkesel bir vatanseverliği ifade eder."