Millî Mücadele’nin bir millet meclisi kurularak onunla beraber yürütülmesi son derece güç, fakat olağanüstü isabetli bir karar olmuştur. Askerî sahada, idari sahada, iç ve dış siyaset sahasında bir kişiye değil milletin egemenliğine dayalı bir otoritenin mevcut olması mücadelenin devamlılığını sağlamak açısından da büyük bir başarıdır. Atatürk döneminde siyasal yaşam hem ilerici hem de istikrarlıdır. Bu durum önemli ölçüde önder kadronun dinamizminden, ulusallığından, karalılığından, tutarlılığından kaynaklanmaktadır.
Atatürk, Millî Mücadele’nin başında 28 Aralık 1919’da Ankara’da yaptığı bir konuşmada, gerçek başarıyı kişinin, toplumun devlet yönetiminde katılan duruma gelmesinde görmüştür. Yukarıdan aşağıya gelen istek ve yönlendirmelerin geçiciliğini vurgulamış; aşağıdan yukarıya etkinliğin yönlendirmenin bir amaç olduğunu belirtmiştir: Bu amaçla toplumun gelişmesine öncelik veren Atatürk, halkevleri, halk mekteplerinin açılmasını sağlamıştır. Öğrenilmesi kolay yeni Türk alfabesinin kabulü, dilde Türkçeleşme çabaları, ulusal tarihin kaynaklarının araştırılıp Türk tarihinin ortaya çıkarılması ulusallaşmayı sağlamıştır. Ulusal siyasada kişisel görüşler ve eğilimler yerine milletin çıkarlarının gözetildiği ve ulusal sınırlar içinde tüm ulusun ve yurdun gerçek mutluluğunu sağlamaya çalışan, dışta da gerçekleşemeyecek gelişigüzel istekler peşinde koşmayıp ulusu zarara uğramaktan alıkoyan bir siyasa demektir. Bu siyasa giderek "Yurtta barış dünyada barış" diye çok çarpıcı bir ilkeye dönüşmüştür.
Türkiye Atatürk döneminde, uluslararası sorunlarını silahlı yöntemlerle çözmek yoluna gitmemiştir. Örneğin, Musul, Hatay ve Boğazlar sorunları vb. konularda uluslararası hukuka uygun hareket etmiştir. Atatürk, barıştan yanadır ve devletler arasında bu yönde ilişkiler kurulması özlemiyle ve o günkü siyasal olaylardan çıkardığı strateji ile Lozan Anlaşması’yla yetinmemiş, Türkiye’nin başta komşuları olmak üzere, tüm devletlerle dostça ilişkiler sürdürmesi için bir dizi anlaşmalar yapmıştır. 1925-1930 döneminde dostluk anlaşması yapılan ülkeler Sovyetler Birliği, Bulgaristan, Fransa, İtalya, Yunanistan’dır. Yine bu dönemde Türkiye silahsızlanma konferanslarına katılmış, uluslararası barışı korumaya yönelik anlaşmaları desteklenmiştir. Türkiye, Milletler Cemiyetine üye olarak, barış konusunda içtenliğini kanıtlamıştır. Atatürk’ün bu barışçı çalışmaları dünya tarafından ancak kırk yıl sonra idrak edilebilmiş ve UNESCO Genel Konferansı sırasında (27 Kasım 1978’de) kabul ettiği karar suretinde, Atatürk’ün "Dünya ulusları arasında karşılıklı anlayışın, sürekli barışın kurulması için çalışmalarının olağanüstü bir örnek oluşturduğunu ve eylemlerinin her zaman barış, uluslararası anlayış ve insan haklarına saygı yönünden" gerçekleştiğini beyan etmiştir.