Mustafa Kemal Atatürk, harekata verdiği değer ile yıpratma yerine manevra ile daha az zayiatla ve süratle sonuç arama ve sonuç alma yöntemine öncelik vermiş ve 8 Kasım 1920’de düzenli ordu kurulması ile ilgili olarak verdiği ilk emirde: "Süratle düzenli ve süvari birliklerinin meydana getirilmesini" istemiştir.
Mustafa Kemal Atatürk ve
çağdaş Türk Cumhuriyeti’nin
oluşturulması
Atatürk’ün askerî dehası; tanrı vergisi nitelikleri, tarihî birikimi, yetiştiği çevre, gördüğü sistemli eğitim ve harp meydanlarındaki deneyimleri ile gelişmiştir. Yüksek sorumluluk bilinci ona, her zaman başarı kapılarını açmıştır. Bilinçli bilgi birikiminden kaynaklanan cesareti ise, bütün bunların devamlılığını sağlamıştır. Şahsından çok vatanı için çalışması, özgürlük ve bağımsızlığı ilke edinmesi, ulusunu yok olmaktan kurtarması, katıldığı savaşlardan galip çıkması üstün askerlik özelliklerine sahip olduğunu bize göstermektedir. Winston Churchill’in deyişi ile o, "savaşçı prens"tir.
Türk milletine göre ise, Türk ulusunun "özgürlük savaşçısı" "barış güvercini" ve Türklüğün yeniden doğuşunu sağlayan atası "Atatürk"üdür. Atatürk’ün askerlik nitelikleri gerçekten yüksektir; ama siyasi niteliklerinin de en az askerî dehası kadar olduğu görülür.
Atatürk’e göre "Dünya sınav alanıdır. Yaşam ise uğraşma ve çarpışma yani mücadele demektir. Yaşamda başarı, yüzde yüz uğraşmayla başarıyla elde edilebilir. Bu da maddi ve manevi güce dayanır." Atatürk bu düşünce ile karşılaştığı tüm olayları büyük bir özveriyle çalışarak çözümlemiştir. İşin ağırlığı oranında iradesi, tehlikenin büyüklüğü oranında cesurca atılımları artmıştır. Atatürk’ün ikinci cesur adımı Cumhuriyet’i ilan etmesidir. Atatürk, yeni bir Türk devleti kurarak Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak kararlılığı içinde yola çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti ile sosyal demokratik ve laik bir devlet düzeninin temellerini atmıştır.
Devletin laik olması yalnızca din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması demek olmayıp, düşüncenin,dünya görüşünün ve günlük hayatın dinsel baskılardan arındırılması ve dine dayalı hukuk ile eğitim öğretimin de laikleşmesi demektir. Atatürk, yaptığı devrimlerle geri kalmış köhne bir ülkeyi kısa zamanda çok ileri seviyelere getirmiştir. Hristiyan devletlerin kilisenin etkisinden kurtulmak için yaklaşık olarak 400 yıl boyunca verdiği mücadeleyi o, laiklik ilkesi ile kısa bir zamanda başarmış ve tüm dünyanın takdirini kazanmıştır.