Mustafa Kemal Atatürk, bu askeri manevraların bir çoğunu Birinci Dünya Harbi’nde bulunduğu cephelerde de kullanmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın bunlardan farkı ise, bu hareketlerin bir strateji kitabının başlıklarını teşkil edecek kadar mantıki bir sıra içerisinde yapılmış olmasıdır.
İzmir’de İngiliz donanmasının desteğinde yapılan Yunan çıkarmasından Birinci İnönü Muharebesi’ne kadar, gerektiğinde geri çekilip kuvvet kaptırmamak ve aynı zamanda zaman kazanarak hazırlıkları tamamlama amacına yönelik oyalama muharebesi taktiği uygulanmıştır. Bu dönemlerde yerel ulusal kuvvetlerle birlikte, bölgedeki askerî güçler teşkilatlandırmış, Anadolu içerisinde ulusal, askerî, sosyal, ekonomik ve politik bütünlük oluşturulmaya çalışılmıştır.
Daha sonra da Birinci İnönü Muharebesi’nden Sakarya Meydan Muharebesi’nin sonuna kadar stratejik savunma ve sonrasında stratejik taarruz manevrası uygulanmıştır. Millî Mücadele’de Atatürk Sakarya Meydan Muharebesi’ne kadar askerî harekâtta komutan olarak fiilen görev almamış, diğer arkadaşlarını görevlendirmiş, askerî harekâtı ve askerî hazırlıkları harbin amacına uygun olarak yönlendirmiş, Sakarya Meydan Muharebesi’nden itibaren ise fiilen başkomutanlığı devir almış ve Millî Mücadele’nin sonuna kadar harp yönetiminin ve askerî harekât yönetiminin sorumluluğunu aynı zamanda taşımıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, müsamahasız bir disiplin kurucu ve otoriterdir. O otoritesini cebir ve şiddete değil, bilgi, karakter ve ruhları fetheden saygı dolu sevgiye dayatmıştır. Türk milletinin sevgisinden başka bir şey istemeyen ve yaptığı her işi milletine mal etmeyi prensip edinen Atatürk asker olmasına rağmen savaşı sevmez. Çağının liderleri gibi ülkeler fethetme isteği onda yoktur. Mussolini’ye göre savaş, insan enerjisini en yüksek düzeye çıkartır. Savaş kendisine göz kırpmayan başka uluslara bir esaret damgası vurmaktadır. Hitler de fazileti savaşta gören, savaşçı felsefelerin ateşli taraftarlarındandır. Buna karşılık Atatürk:
"Harpçi olamam; çünkü harbin zorluğunu, yıkımını herkesten iyi bilirim." "Harp zorunlu ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlike ile karşılaşmadıkça harp bir cinayettir" sözleri ile savaş taraftarı olmadığını göstermektedir. Ona göre savaşı haklı bir düzeye yükselten tek etken, ulus hak ve hayatın savunulması için yapılandır. Bu konu ile ilgili düşüncesini şöyle ifade etmektedir: "Behemahal şu veya bu nedenler için milleti savaşa sürüklemek taraflısı değilim. Savaş zorunlu ve hayat için olmalıdır. Gerçek kanım şudur ki milleti savaşa götürünce vicdanımda acı duymamalıyım. Öldüreceğim diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz." Atatürk’ün bu sözünde, Millî Mücadele’nin felsefesini bulabiliriz.