Asırlık yalan: Ermeni Soykırımı / Zeynep Uluant

Asırlık yalan: Ermeni Soykırımı / Zeynep Uluant

Kırk küsur sene önceydi. Diplomatlarımız ASALA’nın kurşunlarıyla kalleşçe şehit ediliyordu.

İşte o dehşet günlerinde büyük kayınvalidem Sâmiha Ayverdi, babam Ergun Göze’den kendisini şehit diplomatımız Bahadır Demir’in annesi Neşide Kerem Demir’e götürmesini rica etti. Karlı bir kış gününde arabanın tekerleri patinaj yapmak pahasına da olsa babam, azizden aziz bildiği sevgili büyüğünün, şahsi olmayan talebini memnuniyetle yerine getirdi. Sâmiha Ayverdi bu haksız saldırılar karşısında Ermeni meselesinin bütün gerçeklerini gözler önüne seren bir kitap yazılmasını istiyor ve bunun bir şehit annesinin elinden çıkmasının çok daha tesirli olacağını düşünüyordu. Fakat acılı anne böyle bir çalışmanın altına girecek durumda değildi. Siz yazın ve ismimi kullanın dedi. İşte “Peşin olarak şunu söyleyeyim ki, ben bir Müslüman Türk kadınıyım. Bizde kan dâvâsı gütmek, keyfî ve şahsi sebepler yüzünden cinayet işlemek ve intikam almak gibi alçaltıcı hareketler haramdır” sözleriyle başlayan “Ermeni Meselesi” kitabı böyle yazılmaya başlandı ve İngilizce tercümesi yapılıp ABD parlamentosu üyelerine kadar ulaştırıldı. Hem de tamamen şahsî gayretlerle…

***

Aradan seneler geçti. Ermeni diasporası ve militanları tarihi gerçekleri bir tarafa koyup karalama kampanyalarına tam gaz devam ederken güya Türk hüviyetindeki gafiller de onların yaktığı melânet ateşine odun taşımaya devam ediyordu. Bilhassa Nisan ayında ayyuka çıkan sözde soykırım iddiaları ve neredeyse dünyanın her tarafında sürdürülen iftira kampanyasına karşı haklı olduğu halde sürdürdüğü pasif tutum yüzünden haksız duruma düşen milletim gaflet uykusundan ne zaman uyanacak diye düşünürken, geçen sene gazetelerde beni dehşete düşüren şu satırlara rastladım: “Osmanlı Ermenilerinin hatıralarına sahip çıkmaya devam edeceğiz. Türklerle Ermenilerin bin yıla uzanan ortak yaşam kültürünü yeniden hatırlamayı ve hatırlatmayı sürdüreceğiz. Ortak tarihleri ve benzer gelenekleri olan iki komşu halkı, nefret ve düşmanlık söylemleriyle birbirinden uzaklaştırmak isteyenlere ve tarihi siyasileştirenlere karşı dostluk ve barış hedefiyle çalışmaktan vaz geçmeyeceğiz. Bu düşüncelerle, ebediyete intikal etmiş Osmanlı Ermenilerini bir kez daha saygıyla anıyor, hayatta olan yakınlarına tâziyelerimi sunuyorum. Aynı dönemde yaşamını yitiren etnik ve dinî kökeni ne olursa olsun tüm Osmanlı vatandaşlarını da rahmet ve saygıyla anıyorum. Bu ortak acıyı paylaştığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.”

Bu ifadeler Cumhurbaşkanı’nın Ermeni patrikhanesine gönderdiği mesajda yer almakta olup şahsımı dehşete düşürmüştü. Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk defa üst makamlardan böyle bir açıklama yapılıyordu. Osmanlı’yı kuran kimdi Türkler değil miydi? O yıllardaki karışıklıklardan en çok zarar görenler hâkim unsur Türkler değil miydi? Ermenilerin her sene dünya kamuoyuna bin türlü yalanla sunduğu 1915 patırtısında en az o kadar Türk öldürülmedi mi? Bu mesajla senelerdir Türkler aleyhine bağırıp çağıran diaspora haklı çıkarılmaktaydı hem de kısa bir müddet önce Karabağ’da yaşananlara ve Azerbaycanlı kardeşlerimize destek vereceğimiz iddiasına rağmen… Çok değil bundan 30 sene öncesine kadar sapır sapır katledilen diplomatlarımızdan bahis neden yoktu? 1915 patırtısında çoluk çocuk kadın yaşlı genç demeden katledilen yüzbinlerce insanımız da, şehit diplomatlarımız da yakın tarih sahnesinden silinmemeli, unutturulmamalıydı.

***

Aradan kısa bir müddet daha geçti. Bir konferansta tesadüfen İrlandalı bir gençle tanıştım. Beni şaşırtacak kadar düzgün bir Türkçeyle konuşuyordu. Asıl şaşırtıcı olanı bizim milli meselelerimizde birçok Türk’de rastlanmayan bir şuur ve hassasiyete sahip olmasıydı. Bilhassa senelerdir bir türlü derdimizi anlatamayıp haklıyken haksız duruma düştüğümüz Ermeni meselesinde… Avrasya İncelemeleri Merkezi’nde çalışan Sean Patrick Smyth,  Bu konuda gazetelerimizin yayınlamaya tenezzül etmediği bâzı önemli haberleri “Acaba gazetelerde yayınlatabilir miyiz?” gayretiyle benimle paylaşmaya başladı. Baba dostum Ahmet Yabuloğlu’na durumu anlatıp yardım istediğimde konuyla ilgilendi. gösterdiği ilgiden dolayı, kendisine ve gazetem Yeniçağ’a müteşekkirim. 

Daha çok Fransız medyasında yer alan bu haberler aslında öncelikle bizim yayın organlarımızda hem de baş sayfada yayınlanmalıydı. Bunlardan birincisi, Liberation gazetesinin haberiydi. İki genç Taşnak mensubu, Türk elçisine yapılan bir saldırıdan dolayı yargılanacaktı ve sanıkları desteklemek için aralarında bâzı Türklerin de olduğu bir kampanya başlatılmıştı. Aynı gazetedeki ikinci haber Türk dostu, ODTÜ öğrencisi Maxime Gauin eski ASALA lideri Ara Toranian’a hakaret dâvâsı açmış ve kazanmıştı. Bu yüzden Gauin’i hedef yapmışlar ve Toranian’a destek için bir kampanya düzenlemişlerdi.  17 ekim günü eski Asala teröristi hâkim karşısına çıkacaktı ve gene bu uyanık İrlandalı gençten haber aldığıma göre Milliyet Gazetesinin internet sitesinde bu dâvânın haberi vardı. Çok değil en son 1982 de Esenboğa’yı kana bulayan bu örgütün mensupları eskisi kadar aktif olmasa da faaliyetlerini sürdürmekteydi. Biz ise devlet ve millet olarak kafamızı devekuşu gibi kuma gömmeye devam ediyorduk. Şımarık Ermeni diasporası, kendilerini senelerdir besleyen Fransa’nın yaptıklarıyla yetinmiyor, mahkeme önüne çıkarılmalarına şiddetle itiraz ediyordu. İşte Türk dostu Maxim Gauin’in gazetede yayınlanan sözleri:

Geçmişte Türk diplomatlara yönelik saldırılarda ismi geçen Toranyan ile Lyon’daki diaspora Ermenilerinin kasası olarak bilinen Tilbiyan’ın, kendisine yönelik hakaret ve tâcizde bulunduğunu öne süren Gauin, bu kişilerden şikâyetçi oldu. Daha önce de Fransa’daki Ermeni Devrimci Federasyonu” üyelerine karşı hakaret ve iftira dâvâsı açarak kazanan Gauin’in duruşması dün Paris’te görüldü. 

Fransa’daki aşırı milliyetçi Ermenilerden tehdit aldığını belirten Gauin; “2011 yılından beri Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde doktora öğrencisiyim. Tarihi Kilikya bölgesinde Fransa-Ermeni işbirliği ve Kurtuluş Savaşı yıllarında Fransa Türkiye ilişkileri üzerine araştırmalarımı süzdürüyorum. Fransa’daki baskı nedeniyle 2011 yılında Türkiye’ye gelmek zorunda kaldım. Türk tezlerinin haklılığını görünce her ortamda dile getirmeye başladım. Bu durum aşırı milliyetçi diaspora Ermenilerini rahatsız etti.  Eski ASALA militanının tehdit ve hakaretlerini Fransız yargısına  taşımaya karar verdim. Daha önce iki dâvâ kazandım” dedi.

Baş sayfa güzellerini eksik etmeyen, paparazzileri ciğeri beş para etmez sözde ünlülerin peşine takan basınımız, ekranı, mahremiyeti hiçe sayan dedikodu tâcirleri ve dedektifliğe soyunan sunucularla dolduran görsel medyanın elbette Paris’de Türkleri savunan bir Fransız doktora öğrencisiyle işi olmazdı. Ama Allah’ın askeri çoktu. Yıllar önce tek başına bir kadın olarak  Sâmiha Ayverdi’nin bir kitapla ve diğer vatansever zevatın çeşitli şekillerde başlatarak, uyandırmaya çalıştığı yetkililerin bir çoğu uyumaya devam etse de, çalışkan kuşların geniş sahalara serptiği tohumlar gibi bu gayretlerin uzak coğrafyalarda boy atıp serpilmeye devam etmesi bir ayrı tecelli olarak gözüküyor vesselâm. Allah hepsinden râzı olsun.