Türkiye''de 1970''li yıllara kadar özellikle İç Anadolu ve ardından Doğu Anadolu ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi''nde artan akciğer kanseri vakaları sonucunda üniversitelerin ilgili bölümleri tarafından çalışma başlatıldı. Yapılan çalışmalarda köy evlerinin duvar sıvası ile çatısında kullanılan ve dayanıklı madde olarak bilinen asbestin akciğer kanserine neden olduğu belirlendi. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Lüfti Çöplü de üniversitelerin yaptığı araştırmaları inceleyerek, asbeste bağlı kanser vakalarının görüldüğü köylerin haritasını çıkardı. Haritaya göre İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi ağırlıklı olmak üzere 400 köyde yaklaşık 100 bin kişinin asbestten etkilendiği görüldü.
''AKCİĞERDE BİRÇOK HASTALIĞA YOL AÇIYOR''
Prof. Dr. Lütfi Çöplü, asbestin ısıya ve aşınmaya çok dayanıklı madde olduğunu ve bu nedenle eski yıllarda özellikle köy evlerinin yapımında kullanıldığını söyledi. Çöplü, "Asbest lifsel yapıda bir madde. Yani uzun çubuklar şeklinde olan ve dokunulduğu zaman yün hissi veren bir madde. Bu madde Anadolu''da çok eskiden beri biliniyor. Buna ''ak toprak'' ya da ''çorak toprak'' ismi de verilir fakat bu madde solunduğu zaman akciğerde birçok hastalığa yol açıyor. Bunlar; akciğer kanseri, akciğer zarı kanseri, karın zarı kanseri, akciğer zarında kalınlaşma, kireçlenme ve bir de akciğerin kendisinde sertleşme yapabiliyor. Tabi solunduktan hemen sonra belirtilerini vermez, 15-20 yıl geçmesi lazım. 1970''li yıllardan itibaren bu maddenin kanserojen olduğu anlaşılınca kullanımı 2000''li yılların başında bu birçok ülkede yasaklandı. Bunun içinde Türkiye de var" dedi.
''YAKLAŞIK 400 KANSERLİ KÖY VAR''
Prof. Dr. Çöplü, özellikle İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Ege Bölgesi''nin iç kesimlerinde asbeste bağlı kanser vakalarının sıklıkla görüldüğünü belirtip, "Sahil kesimlerinde ve Trakya''da böyle bir durum yok. Karadeniz ve Akdeniz Bölgesi''nde şu anki bilgilerimize göre böyle köyler yok. Türkiye''de yaklaşık olarak 400 tane kanserli köy var. Bununla ilgili olarak Hacettepe Üniversitesi''nin de diğer üniversitelerin de çalışmaları var. Yaklaşık 100 bin kişinin bu asbest maruziyetinden etkilendiği tahmin ediliyor. Bu konuda ilk araştırma bizim kurucu başkanımız Prof. Dr. İzzettin Barış ve Diyarbakır''dan Selahattin Akbaş tarafından yapıldı daha sonra diğer üniversiteler de bu araştırmalara devam ettiler. Yapılan araştırmalar sonucunda İç Anadolu''dan başlarsak Eskişehir, Kütahya, Ankara, Çankırı, Yozgat, Çorum, Sivas, Malatya, Diyarbakır ve Elazığ asbest maruziyetinin yoğunlukla görüldüğü illerimiz" diye konuştu.
''100 HASTANIN 4''ÜNDE ASBEST MARUZİYETİ BULDUK''
Prof. Dr. Çöplü ayrıca Hacettepe''de ''Çevresel Asbest Maruziyetine Bağlı Akciğer Zarı Bulguları'' konulu başka çalışma daha yaptıklarını belirterek, "2012-2016 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Hastanesi''nde bilgisayarlı tomografi çekilen 30 bin hastayı araştırdık ve bunların yüzde 4''ünde asbest maruziyetini belirleyen ''plevral'' kalınlaşma dediğimiz akciğer zarı kalınlaşması ve kireçlenmesi bulduk yani burada akciğer tomografisi çektiren her 100 hastanın 4''ünde asbest maruziyeti bulduk. Bu epeyce yüksek bir oran. Hacettepe''ye gelen hastalar Ankara ve civarından gelir. O nedenle bizim araştırmamız daha çok İç Anadolu''yu temsil eder. Türkiye çapında böyle bir araştırma yapılsa bunun daha düşük olacağını tahmin ediyoruz çünkü sahillerde, Marmara Bölgesi''nde, Ege''nin kıyı kesimlerinde bunun pek olmayacağını düşünüyoruz" dedi.
''AĞAÇLANDIRMA FAYDALI OLABİLİR''
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi''nde bulunan kanserli köyler hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Çöplü, "Buralardaki köylerin topraklarının yapı taşlarının incelenmesinde de ''tiremolid asbest'' denilen bir asbest türünün ön planda olduğu anlaşılıyor. Şimdi şehirlerin nüfusu artıyor, köylerden göç oluyor. Artık köylerde yaşayan insanların nüfusu yüzde 10 civarında dolayısıyla bu köylerin yerleri değişebiliyor. Köy evlerinden asbeste maruz kalma ihtimali de azalmış oluyor ama yine de bu asbest birikintileri açık alanda olduğu için rüzgarla ve atmosferik şartlarla uzaklara kadar taşınabiliyor. Bunun için de o bölgelerin ağaçlandırılması faydalı olabilir" diye konuştu.