Aşağılayıcı olduğuna nasıl karar veriliyor?
Geçtiğimiz hafta, RTÜK tarafından şu dört televizyon kanalına "üst sınırdan" ceza kesildi: FLASH Haber, KRT, TELE 1 ve Halk TV. Cezanın sebebi, enteresan. Dayanağı olan hüküm de hukuki açıdan sıkıntılı.
Zira, söz konusu kanallara ceza verilmesinin nedeni, Gezi Davası''nın akabinde milletvekilleri Ahmet Şık ve Özgür Özel''in yaptıkları konuşmaları yayınlamak.
Söz konusu konuşmalar nedeniyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan''ın da Özel''e hakaret davası açtığını bu noktada hatırlatmak gerek. Tabii, henüz burada bir suç tespit edilmiş değil. Ancak görülen o ki, RTÜK, yargıdan daha keskin bir yargı gözüne sahip; açıklamaları aşağılayıcı bulup idari cezayı hemen kesti bile.
RTÜK''ün yetkisi
Kanallara verilen cezanın dayandığı yasal hüküm, 6112 sayılı Radyo ve Televizyon Kuruluşları Kanunu''nun 8. maddesinin ilk fıkrasının ç bendi. 2011''de AKP oylarıyla çıkarılan yasada yer alan bu fıkraya göre:
"…Yayınlar kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez."
Peki, RTÜK herhangi bir yayında söylenen ifadenin eleştiri sınırlarının ötesine geçtiğine, küçük düşürücü, aşağılayıcı olduğu yargısına nasıl varacak? İftira niteliğinde olduğunu nasıl tespit edecek? Yoksa yalnızca Cumhurbaşkanının söz konusu ifadeleri beğenip beğenmemiş olmasını mı kriter alacak?
Yasaya dayanılarak verilen geçmiş cezalara bakıldığı zaman, cezanın muhataplarının genel olarak aynı kanallar olduğu ve hükümete yakın kanalların bu ceza ile daha az muhatap olduğu görülüyor. Cezaların konusunu ise, çoğunlukla iktidarın politikalarına yapılan eleştiriler, yargıya yapılan eleştiriler, hatta zaman zaman da RTÜK''e yapılan eleştiriler oluşturuyor.
Oysa, RTÜK''ün söz konusu hükme göre karar verirken, kanunilik ilkesinden sapmadan, çifte standarda sebebiyet vermeyecek şekilde, iktidar ve muhalif görüşleri diye bir ayrım yapmadan, adil ve eşit inceleme ve tespitler yapması gerekmektedir.
Aksi halde, basın özgürlüğünü kullanan yayın organları için caydırıcı bir etki ortaya çıkar ve sansüre yol açar.
Aynı kanunun daha sıkıntılı hükmü ise 6''ncı maddesinin 4''üncü fıkrası uyarınca, yayınlanan tüm yayın hizmetlerinin içeriğinden medya hizmet sağlayıcılarını sorumlu tutması ve 32''nci madde uyarınca idari para cezası ile cezalandırılmalarıdır. Anayasa''ya (m.38/7) ve Türk Ceza Kanunu''na (m.20) aykırı olarak yarattığı kusursuz sorumluluğun baskısının devamlı hissettirildiği yayıncıya, bu yolla sansür uygulatılmak istendiğine şüphe yoktur.
Nitekim, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), 2020 Misyon Raporunda medyaya uygulanan bu para cezalarının yayıncılar üzerinde ciddi bir finansal baskı ve sansüre sebebiyet verdiğine dikkat çekilmiştir. Aynı raporda, Türkiye''de, asıl amacı medyanın bağımsızlığını ve çeşitliliğini korumak olan kurumların siyasi iradenin kontrolüne girdiğinin ifade edildiğini de belirteyim.
Milletvekillerinin ifade hürriyeti
Olayda söz konusu olan kişilerin milletvekili oldukları da unutulmamalıdır. Milletvekillerinin ifade hürriyetleri, temsil ettikleri vatandaştan daha fazladır. Zira onlar, vatandaşın söyleyemediklerini söylemek için seçilmişlerdir. Muhalefette yer alan milletvekilleri mevzubahis olduğunda ifade özgürlükleri daha da geniştir. Yarının iktidar temsilcileri olma ihtimaliyle, bugünün iktidarı üzerinde baskı oluşturmaları, demokratik devletlerde denge unsurlarından biridir.
Dahası, mahkeme kararlarını eleştirmek değildir suç olan. Aksine, bir hukuk devletinde mahkeme kararları eleştirilebilirdir. Asıl sıkıntılı olan, mahkeme kararlarını uygulamamak, tanımamak veya Anayasa Mahkemesi''ni ya da diğer mahkemeleri kapatmakla tehdit etmektir. Anayasaya aykırılık oluşturan da Anayasal düzeni bozan da budur; eleştirmek değil.