"Artık kış geliyor"
23 Haziran seçimlerinin siyasi, sosyolojik, psikolojik tahlilleri üzerine üniversitelerimizde binlerce tez konusu yazılabilir. 800 binden fazla oy farkının muhasebesini kibire kapılanlar mı yapmalı? Yoksa yeni siyasi açılım planları yapanlar mı? Demokrasi adına her platformdaki tartışmalar Türkiye'mizin faydasına olacağı gibi, düşünenlerin ufuk çizgilerini genişletecektir. Seçim öncesinde yazılarımda ve tv programlarında ısrarla "Türkiye'nin normalleşme" ihtiyacına dikkat çekip, 70'li yıllardaki "Hak-Hukuk-Adalet" sloganını hatırlatmaya gayret ettik. Çünkü memleketimiz hiç haketmediği halde "olağanüstü yıllar" yaşıyordu. Kanlı bir darbe girişimine muhatap olduk. Bir çok kesim farkına varamadan "rejim değişti"...
Darbe girişimi karşısında direnen vatandaşlarımızın önceliği "ülke bütünlüğü" olunca "Taht Oyunları" projesini fark edemedi çoğunluk. Olağanüstü hal, KHK'larla yeni düzenlemelerle devlet geleneği, yapısı, işleyişi hallaç pamuğu gibi atıldı. "Parti devleti, Tek adam rejimi"ne giden yolun tehlikesini seslendirenlerin başına gelmeyen kalmadı.
15 Temmuz kaosuyla beraber "rejim değişikli"ne giden yolda YSK'nın hukuksuz müdahaleleri ile "Taht Oyunları"nın figüranı oldu çoğunluk. Adına "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" denilen ucube yapının Türkiye'nin problemlerini çözemediği gibi içeride ve dışarıda problemlerin arttığına hep beraber tanık olduk. Ekonomi ve dış politikadaki iflas, alarm zillerinin çalışı kamufle edilmeye çalışıldı. Sarayın bir yıllık icraasına, saray içinden bile itirazlar yükselmeye başlandı.
31 Mart seçimlerinin doğal sonuçlarını hazmedemeyen AKP ve küçük ortağı vatandaşın uyarısını dikkate alıp "yanlış yaptık, halkın mesajına göre yeniden parlamenter sisteme döneceğiz" demiş olsa 23 Haziran depremini yaşamayabilirdi. Tam aksine "inatlaştı"... Aklın önüne geçen hırs, kibirle yukarıdan bakmaya devam edince sandığın tokadı morarttı yüzlerini... Halen inatlaşıyorlar. İktidara belediyelerle gelenler iktidarlarına belediyelerin son vereceğini görmezden gelmeye devam ediyor. "4 yıl seçim yok, vakit kazanıp yeni hamleler yaparız" cinliği artık sökmez.
Nüfusumuzun çoğunluğunun yaşadığı belediyeleri kaybettiler. Şimdi de kendilerinin yetki verdiği belediye yasalarını değiştirip, kafalarına göre yerel yönetimlerin elini-kolunu bağlayacaklarını sanıyorlar. 25 yıllık icraatları Sayıştay raporları ile belgelenmiş yolsuzlukları ortaya çıkmayacağını sanıyorlardı. "Parsel parsel satışların" hesabının sorulmayacağını umuyorlardı. 25 yılda sadece Ankara ve İstanbul'da trilyon dolarlık kupon arazi rantı iştahlarını kabartmıştı. Ballı maaşlar, belediye şirketlerinin ihalesiz paracıklarından mahrum kalmak belli ki sinir uçlarına dokunmuş. Yasadışı müdahalelerle şirketlerin gelirlerini cukkalamaya devam edeceklerini sanıyorlar.
Kaybettiler ama "direnin" talimatı ile yerel yönetimleri çalıştırmamak için hukuksuzca suç işliyorlar. Adına "tükenmişlik sendromu" ya da "kaybetme paniği" ne derseniz deyin. Tünelin ucu görünmüştür. Sonuç da "Taht Oyunları"nın da bir kurgusu var. İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener'in Salı günü parti grubunda yaptığı konuşmada altını çizdiği "winter is caming" dönemine girilmiştir. Yani "artık kış geliyor"... Taht oyunlarında kışı geçirmek için çok şey lazım. Her şeyden önce "gönüllü halk desteği" şart. Ancak inatlaşmaya devam ediyorlar. Normalleşmeye dönülmeyince taht yıkılır. Bizden hatırlatması...