Araplaşmayacağız, Araplaştıramayacaksınız!
Suriyeliler konusunda son günlerde yapılan açıklamalar gösteriyor ki "Araplaştırma Projesi" tüm hızıyla sürüyor.
Tabelaların çok dilli olması, Arap mahallelerinin oluşması, Türk kültürüne meydan okuyan ahlaksızlıkların olağan hale gelmesi... Tüm bunlar yetmezmiş gibi üstüne "Suriyeli kardeşlerimizi eleştiremezsiniz" tehditleri...
Bakın Beyler; bu iş böyle olmaz, bu gidişat, gidişat değildir! Türkiye'nin demografik yapısına açık bir ameliyat yapılırken sessiz kalamayız.
Ne kamplar yetti ne gelenler bitti!
"Sayıları 100-200 bini geçmeyecek" denilerek alınan Suriyeliler, "mülteci" statüsünde kamplara yerleştirildi. Bu kampların geçici bir süreliğine olacağı, en kısa zamanda bölgedeki durum düzelince geri dönecekleri açıklandı.
Son resmî açıklamalara göre 3 milyonun üzerinde Suriyeli'den bahsediliyor. Ancak yetkililer de çok iyi biliyor ki 5 milyona dayanmış durumdalar. Bu doğurganlık oranıyla ilerleyen yıllarda çok daha büyük bir nüfusla karşılaşacağız.
Şu anki şartlarda, Türkiye'nin birçok ilinin nüfusundan daha fazla Suriyeli var. Bunların çok küçük bir bölümü kamplarda kalıyor. Geri kalanı neredeyse Türkiye'nin tüm sahil bölgelerine dağıtılmış durumda. İşin enteresanı, Ramazan Bayramı'nda ülkelerine gidip kalan akrabalarıyla bayramlaşıp sonra Türkiye'ye geri dönüyorlar. Suriye'de kalmayı tercih etmiyorlar.
Suriyelilerin yoğunlaştığı iller!
Suriyeli nüfusunun AKP'nin kaybettiği illerde yoğunlaşması da ayrı bir tartışma konusu!
Sahil bölgelerimizi yaşanmaz hale getirenleri; Rize, Ordu, Kütahya, Konya, Malatya, Bayburt gibi illerde göremiyoruz. Suriyelilerin nüfus yoğunluğuna bakın; referandumda "hayır"ın önde çıktığı illeri göreceksiniz.
Suç oranları
Son günlerde ülkenin birçok noktasında Suriyelilerin karıştığı gayriahlaki olaylar görüntüleriyle birlikte sosyal medyada dolaşıyor. Taciz, tecavüz, gasp, laf atma gibi suçlara tepki gösteren vatandaşlara son yapılan resmi açıklamalarla "Suç oranları abartılıyor. Suriyelilerin karıştıkları suçlar toplam suç oranı içerisinde yüzde 1.5" denildi. Oysa bunlar sadece kayıt altına alınan suçlar.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki Suriyelilerin devlet nezdinde resmi bir statüleri olmadığı için herhangi bir yaptırımla karşılaşma ihtimalleri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına göre oldukça az.
Hürriyet Gazetesi'nin dünkü manşetinde Başbakan Yıldırım, "Suç işleyene müsaade etmez, kulağından tutar, sınır dışı ederiz" açıklaması yaptı.
Burada asıl sorulması gereken konu, suçluyu bulup sınır dışına attıktan sonra, geri gelmesini nasıl engelleyeceğiniz meselesidir. Suriye iç savaşı başladığında "200 bini geçmez" diyenler, bugünlerde 3 milyondan bahsediyorlar.
Suriyeliler meselesinde gerçekten samimiyseniz, karıştıkları suçlar konusunda kamuoyunu rahatlatıcı açıklamalar yapmak zorundasınız. Ankara Demetevler'deki yaşananlar gibi bir semtin sokaklara döküldüğü konuları geçiştiremezsiniz.
Eğer Suriyeliler bu topraklarda misafirse, tabelalarda Arapça kullanımı neden yasalaştırılmaktadır.
Şimdi dönüp geçmişe bir bakalım. Suriyeliler'in geldiği ilk yıllarda bu olaylar neden çıkmamış, vatandaşlarımız neden öfkelenmemiştir. Çünkü durum değişmiş, bir kısmı rahata ermiş, yerleşik düzene geçmişler, milletin eşine-kızına-çocuğuna sataşmayı günlük uğraş haline getirmişlerdir. Tüm bunları yaparken herhangi bir ceza almamaları da vatandaşın haklı tepkisine yol açmıştır. Öte yandan Suriyelileri rant kapısı olarak gören bir kısım piyasa simsarlarının da katkısıyla şehirlerimiz derbeder edilmiştir.
Devleti yönetenler, vatandaşlarının can ve mal güvenliklerini sağlamak durumundadır.
İstanbul'da eşinizle, dostunuzla rahatlıkla gidebileceğiniz bir sahil kalmadıysa bunun sorumlusu vatandaş mıdır?
Türklerin son devletinin adı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. Bunun demografik yapı ve dil üzerinden oynanan oyunlarla değiştirilmesi kabul edilemez, edilmeyecektir.
Araplaşmayacağız, Araplaştıramayacaksınız!