Aramızda kalsın "sır" bir prangadır!
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli çantayı açtı.
Beni en çok Ahmet Davutoğlu'nun -kaynağı elbet tartışılır- cesareti(!) şaşırttı. Evet, evet yanlış okumadınız Davutoğlu ve "cesaret"i aynı cümle içinde kullandım!
Öyle ya, insan hem -AKP ve MHP'nin potansiyel seçmen kitlelerinin geniş kesişim kümesi göz önüne alınınca- en yakın siyasi rakibinin eline, "açtırma çantayı söyletme kötüyü" dedirtecek türden bir koz vermiş olsun, hem de buna rağmen her ağzını açtığında, o kozu elinde bulunduran kişinin damarına damarına basmaya devam edebilsin... Davutoğlu'nun bugüne kadar Bahçeli hakkında söylediği sözleri anımsayınca, bravo valla! Dedim ya -cinsi tartışılır ama- cesaret denir buna!
Sayın Davutoğlu, tadını çıkarın. Çünkü bu "bravo"yla takdir kotanızı doldurmuş bulunmaktasınız. Bu satırdan sonra, olası bir çarpma, sarsılma, darbeye karşı lütfen kemerlerinizi -yok ya iyice havaya girdim ben de- pardon gözlerinizi bağlayıp, kulaklarınızı tıkayınız. Okuyacaklarınızın/duyacaklarınızın hiç hoşunuza gitmeyeceğini hatırlatır, Cenab-ı Allah'tan size selamet, devletimize size rağmen ayakta kalma gücü vermesini niyaz ederiz!
***
Bakmayın bunca karanlığın, karamsarlığın ortasında içiniz daha da şişmesin diye şakaya vurduğuma, Bahçeli'nin Habertürk-Bloomberg-Show TV ortak yayınında söyledikleri tam skandal aslında.
MHP liderinin dediğine göre, 2 saat 26 dakikalık "koalisyon" görüşmeleri sırasında, Davutoğlu kendisine "bazı özel şeyler" anlatmış ve bunların aralarında, orada, o odada kalmasını istemiş.
"İki kişinin bildiği sır değildir" klişesinin pek kabul gördüğü dünyamızda, bu "özel şeyler"in iki de şahidi -AKP'li Faruk Çelik ve MHP'li Semih Yalçın- bulunduğu bilgisi ışığında, "4 kişinin bildiği" ne kadar "sır" kalacak bekleyip göreceğiz. Ama zaten esasa bakmaya gerek bile yok;
Her şeyden önce usulen yanlış!
***
Hatırlayın, Tayyip Erdoğan Başbakanlığı döneminde, dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'la Dolmabahçe'de yaptığı görüşmeyle ilgili olarak, orada konuşulanların kendisiyle ebediyete gideceğini söylediğinde ne demiştik;
- Devlet sırrı vicdanda saklanır mı?
Şimdi de, Davutoğlu'nun Bahçeli'ye ne söylediğini, neden Bahçeli'ye söylediğini merak etmek en doğal hakkımızdır. Soracağız elbet;
- O görüşmenin yapıldığı gün itibarıyla, henüz yeni bir hükümet kurulmadığı için hâlâ Başbakanlık koltuğunda oturan biri, ne tür bir bilgiyi, neden bir muhalefet partisi liderine "emanet etme" ihtiyacı duymuş olabilir ki?
Davutoğlu yatıp kalkıp Bahçeli'nin "kapalı kapılar ardında, şahitsiz, gizli görüşme yapmamak" konusundaki kati tutumuna şükretsin; yoksa bir hayli başı ağrıyabilirdi "devlet sırlarına karşı işlenen suçlar" konusunda!
Hoş, MHP liderinin aktarımından anladığımız kendisine emanet edilen "özel bilgi"nin, ifşa olduğu takdirde devletten ziyade Davutoğlu'nun ali menfaatlerine etki edebileceği yönünde...
***
Davutoğlu, Bahçeli'ye her ne söylemiş olursa olsun, ister partisinde kendi iktidarını oluşturabilmesinin yolunu da açacak bir hürleştirme talebi, ister tam tersi, sarayın elçisi olarak bir tür ört-bas teklifi, ister "ülkenin içinde bulunduğu şartlar" havuzundan herhangi bir konu başlığı... Bunlardan çok daha önemli olan, devleti yöneten zihniyetin "fiskosla iş bitirmek" gibi bir eğilim içinde olması... Çünkü böyle bir eğilim varsa kendini ilk gösterdiği yer Bahçeli'yle koalisyon görüşmesi olmamıştır muhtemelen...
Bu nedenle....
Şeytanın sor dediği asıl soru "Davutoğlu'nun sırrı ne" değil benim için.
Benim için asıl soru, bu kafa, geride kalan ve Türkiye'yi tek başına, neredeyse 0 denetimle idare ettikleri 13 yıl boyunca, başka hangi görüşmelerde, kimlere "aramızda kalsın" kalsınla ipoteklendiler?
Bir nevi ipotektir çünkü bu; "sır" verildiği andan itibaren verilen kişinin niyetine bağlı olarak "güvencesi"ne dönüşebilir. Tehdide dönüşebilir. Şantaj aracına dönüşebilir. Herkes Bahçeli gibi "Sözüm söz, söyledikleriniz bana emanettir" demeyebilir...
ABD'yle, Bush'la, Obama'yla vakti zamanında Rice'la, Powell'la da böyle "aralarında kalmak üzere" fısıldanmış özel pazarlık notları var mı AKP'lilerin mesela?
Varsa bunlar hangi kritik "taviz"lerin arifesinde hatırlatıldı iktidara?
İngilizlerle sırrı olan devlet yöneticilerimiz var mı? Araplarla sırrı olan hükümet üyelerimiz var mı?
Ya PKK?
Oslo müzakerelerinde aralarında kalacak zannıyla yaptıkları görüşmede ülkeyi nasıl bir felakete sürüklediklerini biliyoruz; peki İmralı'da? Abdullah Öcalan'la da "mezara götürmek üzere" anlaştıkları sırlar var mı aralarında? Öcalan hiç mi "anlatırım ha" çekmiyordur peki "süreç" dedikleri eyaletleşme girişimi çarşafa dolandığında?
Hepsiyle varsa IŞİD'le yok mudur?
Aynı iktidardan birilerinin İran'la, birilerinin İsrail'le yok mudur?
Davutoğlu'nun Bahçeli'ye neyi-neden söylediği de elbette çok önemli ama bunun AKP'lilerin geleneksel müzakere yöntemi olup olmadığı çok daha önemli. Ancak bunu öğrendiğimizde bilebiliriz, bu zaaflarını açık edici garip stratejileri yüzünden, Demokles'in kaç kılıcı birden sallanıyor Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerinde?
+++++
Eyyyyy Konya(!)
-----
Yaz bitti. Evli evine, köylü köyüne, üniversiteli üniversitesine döndü, "yerleşik hayat"a geçildi; dolayısıyla bizim için yollara düşme vakti...
Bu dönem Konya'dan yapıyoruz "sezon açılışı"nı.
Siz bu satırları okurken ben muhtemelen Konya-Ereğli sokaklarında "1 Kasım nabzı"nı tutmaya çalışıyor olacağım; denk gelir sohbet ederiz belki...
Ama olur da bugün karşılaşamazsak yarın için şimdiden randevulaşalım:
18 Ekim 2015 Pazar günü (yarın) saat 14.00'te Konya Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonu'na gelirseniz, Ahde Vefa Turan Birliği Derneği'nin düzenlediği söyleşide uzun uzun dertleşebiliriz.