Arabalı vapur dünyada ilk İstanbul'da kullanıldı

Arabalı vapur dünyada ilk İstanbul'da kullanıldı

???????Her geçen gün içinden çıkılmaz bir sorun olan İstanbul'un ulaşım geçmişi Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi'nin yeni sayısının kapak konusu oldu.

Hazırlayan: Ahmet YABULOĞLU

İstanbul Şehir İçi Ulaşım Tarihçisi İbrahim Akın ile yapılan "Toplu Ulaşım Maceramız Nasıl Başladı" röportajı bilinmeyen veya az bilinen pek çok gerçeği gün ışığına çıkardı. Bunlardan en dikkat çekeni de  dünyada ilk arabalı vapurun 1872 yılında İstanbul'da Üsküdar - Kabataş arasında faaliyete geçirilmiş olması. Şirket-i Hayriye'nin Genel Müdürü olan Giritli Hüseyin Haki Bey tarafından tasarlanan "Suhulet" isimli arabalı vapur İngiltere'de üretilmiş. İstanbul Şehir İçi Ulaşım Tarihçisi İbrahim Akın ile Ahmet Apaydın ve Tunahan Kanıcı tarafından yapılan kapsamlı röportajda İstanbul ulaşımına dair dikkat çekici bilgiler gündeme taşınıyor. Röportajda İstanbul'da gerçekleştirilen ulaşım projelerinin yanı sıra ulaşım hikayeleri ve araçları konusundaki ilklere de yer veriliyor. İşte İstanbul ulaşımda ilkler ve ilginç bilgiler:

"Dünyanın ikinci metrosu Pera - Galata arasına inşa edilmiş. İlk arabalı vapurun tasarımının Şirket-i Hayriye'nin Genel Müdürü olan Giritli Hüseyin Haki Bey tarafından yapılmış ve ilk defa Üsküdar - Kabataş arasında çalıştırılmış. İlk toplu taşıma "omnibüs" adı verilen üstü açık faytonlarla 1870 yılında yapılmış. İlk altı tramvay hattı 1869 - 70 yılında Beyoğlu yakasında Azapkapı-Karaköy-Beşiktaş hattında hizmete alınmış. Akabinde 5 yeni hat daha eklenmiş. 430 at ve 45 tramvayla sürdürülen toplu taşımacılık hizmeti atların Balkan savaşlarında orduya alınmasıyla atlı tramvay hizmet sona ermiş. Aynı hatlar bir süre sonra elektrikli tramvaya dönüştürülmüş.

Türk ustaları ise ilk ürettikleri otobüse "R1", ilk ürettikleri troleybüse ise "Tosun" adını koymuşlar. 1970 - 1973 yıllarında ise Kadıköy - Uzunçayır'da kurulan Bussing fabrikasında 178 adet otobüs kamyon şasesi üzerine imal edilerek hizmete alınmış. Osmanlı devrinde gerek vapurlarda gerekse tramvaylarda haremlik selamlık uygulaması yapılmış. Tramvaylarda haremlik selamlık bordo renkli kalın bir perde ile ikiye ayrılarak sağlanmış."

Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi'nin Temmuz sayısında Prof. Dr. Hamit Pehlivanlının "Saraybosna'nın Sitemi, Bizi Bırakıp Gittiniz", Fatih Karaboğa'nın "Bey'a Mescidi", Doç Dr Durmuş Akalın'ın "Rusların Doğu Afrika'da İşi Ne?", Yrd Doç Dr Mustafa Akkuş'un "Anadolu'nun Cesur Yürekleri Ahiler" ve Melih Uslu'nun "Babakale" başlıklı yazıları da dikkat çekiyor. Dergisi bu sayısında okurlarına "Osmanlı İstanbul'unda Ulaşım Projeleri" isimli kitapçığı da okurlarına ek olarak veriyor.

 

YEDİKITA Dergisi Tel: (0212) 657 88 00

***

Türk olmak kişisel bir tercih değil, gerçeklik

Alanında kaynak eserler arasında yer alan Prof. Dr. Tuncer Baykara'nın "Türk Adının Anlamı" adlı çalışması 4. baskısını yaptı. İlk basımı 20 yıl önce Atatürk Kültür Merkezi tarafından gerçekleştirilen "Türk Adının Anlamı"; temelleri yazılı tarihin başlangıçlarına kadar uzatılan bir kültürü, varlık sahnesine çıkarmayı, yaşatmayı başarabilmiş ve geleceğe taşımayı başaracak olanların hepsinin ortak adı olmuş, olan ve olacak 'Türk' kavramını ele alıyor. Prof. Dr. Tuncer Baykara, tarihî, sosyolojik, psikolojik boyutlarıyla şerefli bir millî kimlik göstergesi olan 'Türk' kavramını, bu kimliğe mensup olmanın bilinci ve duyarlılığı içinde, özü bilinmediği için doğru anlaşılamayan kavramların, ya düşüncenin zihinde değersiz, boş bir addan ibaret olacağı ya da özüne uygun olmayan isabetsiz anlamlar yüklenerek temelsiz düşüncelere zemin oluşturacağı gerçeğinden hareket eden bir bilim adamı titizliğiyle değerlendirmekte: Türk kavramını Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde yaşayanlarla sınırlandırmak doğru mu? Türkler deyince kimler anlaşılır ve niçin? Türk olmak bir taklit veya şahsî tercih olmaktan ayrı bir gerçekliktir. "Ne Mutlu Türk'üm Diyene." İşte bu söz bir aitlik ifadesi, bir mensupluğun doğurduğu duyarlılığın söze taşınması olarak anlamamızı benimsetiyor.

Bilge Kültür Sanat Yayınları Tel:(0212) 520 72 53

***

Ermeni tarih yazarından

Ortaçağ Türk ve Moğol tarihinin en önemli kaynakları arasında Ermeni müverrihlerin yazmış olduğu eserler son derece önemlidir. Bu eserler, Türk ve Moğol tarihi hakkında birinci elden bilgi kaynağıdır. Ermeni müverrih Vardan tarafından telif edilen "Türk Fetihlere Tarihi (889-1269)" adlı bu eser Türk, Moğol, Ermeni, Rum ve Gürcülerin tarihi hakkında oldukça değerli bilgiler içermektedir. Vardan tarafından "Cihan Tarihi" diye adlandırılan bu eser, kendisinin bizzat müşahede ettiği vakalar ile duymuş olduğu bazı rivayetlerden oluşmaktadır. Müverrih, eserini kaleme alırken kendisinden önceki Ermeni müverrihlerin eserlerinden de istifade etmiştir. İlk çevirisi 1937 yılında Hrant. D.Andreasyan tarafından yapılan kitabı yeniden yayına hazırlayan İlhan Aslan, istifade ettiği bu eserlerin günümüze ulaşmamış olmasını Ermeni tarihçi Vardan'ın yazmış olduğu eserin kıymetini bir kat daha artırmakta olduğunun altını çizerek, "Orijinal adı 'Türk Fütühatı Tarihi' olan bu kıymetli eserin Türklük araştırmalarına büyük katkı sağlayacağı şüphesizdir" değerlendirmesinde bulunuyor.

Post Kitap Tel:(0212) 512 70 20

***

KÜTÜPHANEMDEN

Kaplan Hoca'dan millete dair

Milliyetçi Türk aydınları arasında mümtaz bir yere sahip olan, eserleri ve yetiştirdiği öğrencileriyle Türk kültür hayatına unutulmaz hizmetleri bulunan merhum Prof. Dr.Mehmet Kaplan'ın  bir kitabı var elimde. 1969 yılında Türkiye Kültür Enstitüsü Yayınları tarafından basılan "Büyük Türkiye Rüyası", Mehmet Kaplan Hoca'nın daha önce bir yerde yayımlanmamış deneme ve makalelerinden oluşuyor. Tam 48 yıl önce okuyucuyla buluştuğunda büyük alaka gören bu kitaptan, günümüze de ışık tutan "Sen de Gemidesin!" başlıklı denemeden günümüzdede çok dersler çıkarılabilecek tadımlık bir parça sunuyorum:

"Türkiye denilen bu gemi hepimizi üzerinde taşıyor. Türk milleti bu gemi ile yüzyılların ötesinden bugüne  kadar gelmiş. Bundan sonra da aynı gemi ile ebediyete kadar gidecek. Onun iyi idare edilmesi, ona bakılması vatandaş olarak hepimizi ilgilendirir. Memleket işlerine karşı alaka duymayan, 'Sosyal meselelerden bana ne?' diyen her vatandaşa, Ali Suavi gibi biz de, 'Sen de gemidesin!' diye ihtar edebiliriz. Devleti, sadece idare edenlerin sorumluluğuna bırakmak ve bir daha onu düşünmemek, sosyal şuura sahip olmamak demektir. Bugünün insanı, kendini sosyal meselelerden sorumlu hissediyor. Hatta sadece milli meselelerden  değil, dünya meselelerinden de. Zira bugün açıkça görülüyor ki, milletlerin mukadderatı yalnız kendilerine bağlı değildir.

Ferd ile millet arasında nasıl, istense bile koparılamayacak münasebetler mevcut ise, milletler arasında da öyledir. 'Aynı gemide oluş' fertleri ve milletleri ister istemez ortak bir kadere bağlamıştır. Tarih insanları adeta zorla birbirlerini düşünmeye mecbur etmiştir"

Bu ve benzeri önemli yazılardan ders çıkarmak, sonraki yıllarda yeni baskıları yapıldığı için kolaylıkla bulunabilecek "Büyük Türkiye Rüyası"nı bulup okuyacaklara kalıyor.