Araba devrilmeden
Bu köşede sık sık "Dikkat: Cemaat/Tarikat Çıkabilir!" serlevhalı yazı okudunuz. Her defasında araba devrilmeden tedbir alın dedik.
İnsanlar, tarikatsız, cemaatsiz kendilerini yalnız hissetmişlerdir. Nerede, nasıl rahatlarsa orada yer alabilirler. Yalnız bunun bir şartı var. İslâmî yapılanmaysa Kur'ân ahkâmının dışında çıkamaz.
Zamanımızda Hz. Peygamber'in önüne şeyh, cemaat lideri, vakıf başkanı konmayan bir yapılanma gösterebilir misiniz? Belki dinî aydınlanma ve aydınlatma için fedakârlık gösterenler vardır. Bilemiyoruz. Onlara bir sözümüz olamaz.
"Metastaz" bir kitap adı. Geçen ay yayımlandı. İki Barış'ın (Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu) yazdığı "Metastaz"da, hangi tarikat, hangi cemaat nasıl faaliyet gösteriyor, delilleriyle ortaya konuyor. (Kırmızı Kedi Yayınları, 254 s.).
İki Barış da "Cemaat" kurbanı. Odatv Davası'ndan içeride kaldılar. Kitap, kesinlikle bir hınç kitabı değil.
Barış'lar kitapta mayınlı sahalara girmekten çekinmemişler, lafı eğip bükmemişler.
Kitabın adı neden Metastaz? Önsöz'de şöyle açıklıyorlar:
"FETÖ'yü en çok kansere benzetiyorlar. Organda kontrolsüz çoğalıyor. Bünyeyi esir alıyor. Tedavi için ise hastalıklı doku kuşatılıp büyümesi durduruluyor ve ortadan kaldırılıyor. Ya kurtuluş beklenen el, hastalığın kaynağıysa? Metastaz diyoruz, kanserli hücrenin sıçramasını anlatıyor. Durdurulamayan hastalıklı yapı kendisine yeni bir organ buluyor. Vücudu apansızca yakalıyor.
15 Temmuz, devletin içine yerleşmiş FETÖ tümörünün vücudu teslim alma girişimiydi. Neyse ki başaramadı. Ancak FETÖ'ye ilaç diye bu kez önümüze tarikat düzenini koydular. Örgüt hem bu yeni 'paraleller'e tutunarak hayatta kaldı, hem de kanserli yapı kendisini yenileyerek eski hastalıkları başka biçimlerde üretti. Biz bu filmi hatırlıyoruz!"
Kitap, anlayana ikazdır. En çok da Ak Parti'ye. Ak Parti diyorum ama, Ak Parti yok... Bir kişi var. Bildiğiniz kişi. Onun asıl ders çıkarması lâzım. Onun asıl devletin nizamını tamı tamına uygulamış lâzım; onun asıl yeni cemaatler için yol açmaması lâzım ve onun asıl bir yeni "cemaat lideri" olmaması lâzım. Hiçbir cemaat diğer cemaati sevmez. Kendisinde güç gören diğerini engellemek ister.
Devletin nizamı neyse, Anayasa ne diyorsa onu uygulayacaksın. Meseleye asıl buradan bakmalıyız.
Maalesef, "Adalet nerede?" diye sık sık sormak mecburiyetinde kalıyoruz. Haklı haksız ayırt edilmiyor. Şartlar ayırt etmeyi güçleştirse de, akıl-vicdan-kanun üçlemesiyle adaleti gözetmeliyiz. Yeter ki "korku"yu yenelim. Yeter ki, "Yine de dünya dönüyor." diyebilelim.
Adaletsizlik kol geziyor ve çok acı yaşanıyor. "İslâmcılar"ın bir kesimi bile diğerinden, yani hükûmet edenlerden korkuyor. "Üzerime gelirler mi? Yanlışlardan bahsetsem, adaletsizlikleri sıralasam beni içeri atarlar mı?" endişesi yaşıyorlar.
Kitabın Önsöz'ünün son sözleri anlamlı:
"'Çöküş'ü anlatıyoruz. Ancak bu kitabı, daha ileride yeniden kuruluş için yazdık. Bizi okutan, imtiyazların baskısından kurtaran, zihnimizdeki sınırları kaldıran Cumhuriyet'e borcumuz var. Bir borç ödüyoruz.(...) Bütün çiçeklerin tek renge mahkûm edildiği bir dönemde bu kitabı basmak zordu..."
"Zor"u başarabilirsek düze çıkarız.
Herkes fikrini söylesin ama kimse kimseyi icbar etmesin!