Anlayanlar, anlamayanlara anlatsın
'Bu kadar da olmaz' dediğimizin olduğu; 'yok artık' isyanımızın 'var var daha neler var' pişkinliğiyle karşılık bulduğu bir gün daha...
Askerlik şubelerinin önünde, göze girmek, 'aferin' kapmak, konjonktürün nimetlerinden faydalananlar kulübüne üye olmak için 'çakma cengaverlik' kuyrukları oluşturan cenahtan birileri akıl etmiş olmalı; AKP Trabzon İl Kongresi'nin yapıldığı spor salonunda şöyle bir pankart asılıydı:
"Reis bizi Münbiçe götür, Afrinden birşey anlamadık"
***
Bu rezalet karşısında biz sadece susalım bence...
Afrin şehidi Piyade Astsubay Üstçavuş Musa Özalkan'ın, daha evlatlarının naaşı soğumadan "icra" ayıbıyla karşı karşıya kalan ailesi anlatsın Afrin'den ne anladıklarını...
Afrin şehidi oğlu Piyade Uzman Çavuş Mehmet Muratdağı'nı toprağa veren Sibel anne anlatsın..
Hataylı Döne anne anlatsın, Tokatlı Naciye anne anlatsın, Şahin baba anlatsın, Konyalı Zehra anne, Ahmet baba anlatsın...
Kardeş acısı yaşayan Antalyalı Rumeysa ve Baha anlatsın...
Tankçı Uzman Çavuş Taner Kart'ın "hayır ölmedi" diye feryat eden gencecik eşi Kırklarelili Ayşe anlatsın...
Afrin şehidi Astsubay Kıdemli Çavuş Göksu Şahin'in 6 aylık evladı anlatsın...
Afrin şehidi Piyade Astsubay Üstçavuş Hasan Kuş'un,
Afrin şehidi Piyade Uzman Çavuş Burak Akalın'ın,
Afrin şehidi Kara Pilot Üsteğmen Erdem Mut'un,
Afrin şehidi Uzman Erbaş Enes Sarıaslan'ın,
Afrin şehidi Uzman Çavuş Oğuzhan Ekiz'in,
Afrin şehidi Kurmay Pilot Yüzbaşı Mehmet İlker Karaman'ın,
Afrin şehidi Piyade Uzman Çavuş Hüseyin Şahin'in,
Afrin şehidi Uzman Onbaşı Hamza Karacaoğlu'nun,
Afrin şehidi Piyade Uzman Çavuş Serdar Ege'nin ve bütün diğer Afrin şehitlerimizin anaları, babaları, kardeşleri, eşleri, çocukları anlatsın...
Afrin şehidi Piyade Uzman Çavuş Ali Gümüş'ün hamile eşi anlatsın...
Afrin şehidi Piyade Üsteğmen Oğuz Kağan Usta'nın, babasının cenazesinde elindeki oyuncak bebekten güç alan 3 yaşındaki kızı Miray Nil anlatsın; 3 yaşındaki o bebek bile "bir şey anlamayan" AKP'lilerin aksine "çok şey" anlamıştır Afrin'den çünkü!
***
Bir de unutmadan;
"Birşey" değil "bir şey"dir o!
"Şey" her zaman ayrı yazılır Türk dilinde!
Keşke Türkçe öğrenseydiniz sözüm ona "yerli ve millî" atar yapmaya kalkmadan önce!
***
"Keşke babam daha önce ölseydi" düzenlemesi(!)
Şehitleri kendi içlerinde ayırdılar...
Gazileri ayırdılar...
Şimdi de, aynı anda hem iş kazalarında ölenleri, hem de madenlerde yaşanan iş kazalarında ölenleri ayırıyorlar.
Yeni torba yasaya göre "10 Haziran 2003 ila 13 Mayıs 2014 tarihleri arasında kömür ve linyit madenlerinin yer altı işlerinde meydana gelen iş kazalarında ölen sigortalı çalışanların eş ve çocuklarından birine, eşi ve çocuğu yoksa kardeşlerinden birine kamu kurum ve kuruluşlarında iş" verilecek...
Ya yakınları 10 Haziran 2003'ten önce ölenler?
Ya yakınları 13 Mayıs 2014'ten sonra ölenler?
Ya yakınları şart koşulan tarihler arasında ölen ama öldüğünde sigortasız çalıştırılanlar?
Ya maden değil de başka işletmelerdeki iş kazalarında ölenler?
İnsanlara "keşke babam daha önce ölseydi", "keşke kocam tersanede değil de madende ölseydi" de dedirteceksiniz ya sonunda;
'Allah sonunuzu hayır etsin'den ötesi gelmiyor artık aklıma.
Pes.
***
Batan geminin malları bunlar
Sözcü bey, portakal sandığının üzerine çıkıp elini ağzına götürmüş bağırıyor sanki;
Gel vatandaş gel!
Batan geminin malları bunlar...
***
Elindeki yaşlı aracı satıp yeni araç almak isteyenlere teşvik...
Vakıflara teşvik...
Vakıf Üniversitelerine teşvik...
Özel sektör işverenlerine teşvik...
Maden kazalarında ölenlerin yakınlarına istihdam...
Amatör spor kulüplerine vergi iadesi...
OSB'ler ve küçük sanayi sitelerinin altyapı yatırımlarına KDV'den muafiyet...
Terörle mücadeleye yardımda bulunurken ölen sivillerin yakınlarına ikinci istihdam...
Çeyiz desteğinde artış...
Konut desteğinde artış...
Kreş açan işverene teşvik...
Milletvekillerinden apartman yöneticilerine, ölüm aylığı alan çocuklardan kadınlara mavi boncuk dağıtılmayan toplum kesimi bırakılmamış son torba yasada;
Değirmenin suyu nereden geliyor acaba?
Öyle ya sendikalarla yapılan zam pazarlıklarında kuruşun hesabını yaparken bir anda nasıl oldu da kavuşuldu "Rabbim verdikçe veriyor" rahatlığına?
Ya da sahiden rahatlar mı acaba?
Rahatlar mı yoksa 2019'a giderken seçmenin gözünü açmasından duydukları rahatsızlık mı bu bonkörlüğün kaynağı?
Bir tür sus payı mı, perdeleme aracı mı; işi, yatırımı, sosyal refahı değil de oyu teşvik mi aslında bütün mesele?
***
Bugün ekonominin hiç de hayra alamet olmayan göstergelerine rağmen yedirdikleri hurmalar seçimler geçip de "haydi kemer sıkmaya" denildiği vakit cebimizi tırmalamaz inşallah!