Anlayana mektup var dünden...
“Adımız andımızdır, yoluna can koyarız
Türk olmayı, en büyük şeref ve şân sayarız.
Türküz Türküz dedikçe kalbimiz almakta hız,
Türk olmayı, en büyük şeref ve şân sayarız.”
Ortaokul ve lisede coşkuyla okuyarak büyüdüğümüz bir marş hatırladım!
İlkokulda, “Yerli Malı Haftası”nda herkesin evden getirdiği haşlanmış yumurta, kete, pasta, civil peynir, kaşar, ev ekmeği, kısır vb. yöresel yemeklerle yaşanarak öğrenilen-öğretilen; “Yerli malı, Türk’ün malı; her Türk onu kullanmalı” toplumculuk zihniyeti ve sonrasında; “Türk olmayı en büyük şeref ve şân sayarız” özgüveniyle yetişen-yetiştirilen “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyen insanlarla;
işbirlikçi basın-medya sayesinde her ev işgal edilerek beyinlerin, “Kökler, Zengin-Yoksul, Dallas, Bonanza, Köle İzaura” adlı Amerikan dizileriyle yıkandığı, aile içi ahlâksız ilişkilerin sosyetelik diye öğretildiği insanlar arasındaki korkunç farkın farkını yaşıyoruz!
Adamlar; “Basın Mensuplarıyla Basına Kapalı Toplantı”lar yapıyorlar, aklımızla-ferâsetimizle-zekâmızla alay edildiğini anlamıyoruz bile! PKK’nın siyasallaşmış ve “asla dokunulamaz”laştırılmış temsilcileri BDP’lilerin de olduğu bir Meclis’te PKK’dan “Gizli Oturum” yapıyorlar, milletle alay edişlerini görmüyoruz bile!
“İstiklâl Harbimiz” de kanlarının son damlasına kadar bizimle berâber olan, “Yedi Düvel” adlı Haçlı ile mücâdele eden Libyalılar’ı, Bingazi’lileri, Sirte’lileri Haçlı ile berâber bombalayanları “Dünya Lideri-Dokunmanın ibâdetten sayıldığı” kurtarıcı olarak sunuyorlar, itiraz etmiyoruz! Libya’da, göğsünde bağımsızlık kahramanı Çöl Arslanı Ömer Muhtar’ın resmiyle Haçlı Emperyalizme kafa tutan, Kıbrıs Çıkartmamız’da bütün gücüyle yanımızda olan, bu tavrından dolayı Haçlı tarafından yıllarca ambargo uygulanan Kaddafi’nin, ABD’nin kurdurduğu “Adâlet ve Kalkınma Harekâtı” adlı muhalif Haçlı Müslümanlar’ca linçine sessizce seyirci kalabiliyoruz!
Van’da meydana gelen deprem âfeti dolayısıyla Yunanlıların, Ermenilerin, İsrail’in bile yardım talebinde bulunduğu günümüzde, hiçbir Arap Devleti’nden yardım teklifi yapılmadığını atlıyoruz!
Yüz yıl önceden bugüne yazılmış bir mektubu, güncelleyerek paylaşmak ve inkâr edilen muhteşem emekleri hatırlatmak istiyorum.
29 Ekim 1909’da Hanya’da çıkan İstikbâl adlı gazetede yayınlanmış, İstanbul’daki işbirlikçi gazetecilere hitâben yazılan, mürekkebi kurumamış bir mektup!..
Önce ufak bir önbilgi: muazzez; birileri tarafından izzetlendirilmiş, mevki makam verilerek yüceltilmiş. Bugünkü ‘Hareketi berâber başlattığımız Kardeşim’ gibi, ‘Temiz kardeşimizdir’ desteği ile üç ayda ‘Tutukluluk süresinin uzunluğu’yüzünden tahliye edilen, Deniz Feneri Davası zanlılarından RTÜK Eski Başkanı ve diğerleri gibi ve ‘BOP Eş Başkanı’ olarak görevlendirildiğini söyleyen izzetlendirici gibi! Ve mektup:
“Muazzez Vatandaş!
Bir müddettir Bingazi olayları, Bingazi’de görevli millî onurlu memurların bazısı hakkında gazetenizde yazmakta olduğunuz bilgilerin, dayanaksız ve pek yüzeysel bakışlı olduğundan şüphe edilemez. Gazetenizin, böyle kişisel öç alma duygularına dayandırılarak yapılan ihbarların yayınlanarak milletin aklına yerleştirilmesine vasıta olması, Bingazi’de birçok millî onur sahibinin birbirinden şüphelenmesine sebep olması, milletin kurtuluşu ve huzûru için şart olan genel kardeşliğe-millî bütünlüğe zarar verebilir.
Bölücülüğü değil birliği savununuz!
Millet fertleri arasında bölücülüğü-nifâkı değil, birlik ve berâberliği sağlamaya yönelik; birbirinden intikam almak duygularını oluşturmaya değil istibdâtı (zorbaca baskıları) ve zûlmeti (gerici-yobaz-karanlıkları) yok etmeye çalışan makaleler yayınlansa gazetenizin itibârı-şerefi artar, hizmeti anlamlı olur. Önceki hükümetin geliştirdiği, beslediği zulüm bilinmektedir. Asılsız ihbarlardan hareketle bazı millî onur ve namus sahibi kişilerin de o istibdat savunucusu güruhla karıştırılması, pek büyük hatadır.”
Sanki günümüz “Karen Fogg Çocukları”na, “Dolma Kalemler”ine yazılmış değil mi?
“Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.”