Anlaşılamayanlar
1. Anlaşılamayan en önemli hususlardan biri AKP ve onu yöneten çekirdek kadrodur. Siyasi parti yöneticilerinin önemli bir kısmı, merkez medya denilen basın yayın organları, birçok yazar, akademisyen, aydın ve birçok sivil toplum kuruluşu, AKP ve onun çekirdek kadrosunu hâlâ, demokratik düzende normal faaliyet gösteren herhangi bir siyasi hareket gibi görmektedir. Oysa gerek icraatlarıyla, gerek beyan ve söylemleriyle AKP açıkça ve defaatle göstermiştir ki hareket, herhangi bir siyasi parti hareketi değildir; toplum ve devlet hayatındaki her şeyi, kendi anladıkları din esaslarına göre düzenlemeyi hedef alan teokratik bir ideoloji hareketidir.
Bu kadro, neredeyse çocukluk yaşlarından itibaren sahip oldukları bu ideolojiden bir milim dahi sapmamıştır; zaman zaman buna aykırı görünen beyan ve davranışlar sadece durumu idare etmek içindir. Mısır’daki darbeye karşı çıkmalarının sebebi de asla demokrasi kaygısıyla ilgili değildir; ideoloji kardeşliğinin bir sonucudur.
Suriye’deki Nusra’ya destek olmalarının sebebi de aynı şekilde ideoloji kardeşliğidir. AKP ve çekirdek kadrosunun bu özelliği anlaşılmadıkça onlar hakkında yapılan tahminler ve verilen hükümler daima hatalı olmaya mahkûmdur.
2. Anlaşılamayan diğer bir husus PKK ve uzantılarıdır. Onların ana dilde eğitim, ana dilde savunma hakkı vb. talepleri asla, bazı demokratik hakların istenmesinden ibaret değildir; nihai hedef, Türkiye’den toprak koparıp bağımsız bir devlet kurmak; daha sonra da Irak, Suriye ve İran’daki oluşumlarla birleşip Büyük Kürdistan’ı gerçekleştirmektir. Bu hakikat anlaşılmadığı sürece yazar çizer ve akademisyenlerin bütün yorumları hatalı olmaya; şu veya bu istihbarat kuruluşunun, şu veya bu partinin bütün çözüm projeleri sonuçsuz kalmaya veya PKK’nın istediği sonuca yaramaya mahkûmdur.
3. Anlaşılamayan bir husus da laiklik ve onun faydasıdır. Dini, ilahi ve ulvi makamında bırakan ve inanç konusunda insanların hür iradeleriyle yapacakları seçime saygı gösteren laik anlayışa sahip toplumlar, zihinlerinin bütün kuvvetini bilime vererek maddenin, hayatın ve evrenin sırlarını bulup çözmeye çalışmakta ve bunun sonucu olarak da hayatı ve evreni dahi değiştirebilen mucizevi sonuçlara ulaşmaktadırlar.
Buna karşılık laikliği benimsememiş toplumlar, dünyevi hayatın her kımıltısını, her belirtisini günah-sevap terazisine vurmakta, âdeta ellerinde günah-sevap terazisiyle dolaşmakta ve zihinlerinde akla, bilime yer bırakmamaktadırlar. Bunun sonucu olarak da bilimi üstün bir değer kabul eden toplumlar tarafından yönetilmekte ve güdülmektedirler. Güdülmenin onursuzluğunu fark edenlerin bir kısmı ise laikleşmek yerine çareyi, teröre başvurmakta bulmaktadır. Laikliğin ve bilimin erdemini anlamamakta direnen bütün Müslüman devlet ve toplumlar, başka toplumlar tarafından yönlendirilmeye ve yönetilmeye mahkûmdur.
4. Anlaşılamayan diğer bir husus, dinin bir ideoloji olmadığıdır. Din, insanların Tanrı, öte dünya, ruh, melek, şeytan vb. soyut varlıklar hakkındaki inançlarına ve bu inançlara bağlı olarak günah ve sevap kavramlarında ifadesini bulan bazı ritüellere ve ahlak anlayışına dayanan ilahi ve ulvi bir kurumdur. Tarih boyunca görülen bazı dinî uygulamalarda sık sık bu tanımın dışına çıkıldığı görülmüştür. Ancak bu uygulamalar bazen yüzyıllarca süren din ve mezhep savaşlarına yol açmıştır. Din, ilahi ve ulvi bir kurum olmaktan çıkarılıp beşerî bir ideoloji hâline getirildiği müddetçe, aynı dinin mensupları hiziplere, fırkalara bölünmeye ve birbirlerine girmeye mahkûmdurlar.