Anlaşılamayanlar
Ne kadar anlatsak, ne kadar belge ve delil koysak bir türlü anlamıyorlar. Bazı hususları tekrar anlatalım.
1. Türk, sosyolojik bir gerçeklik olmakla beraber aynı zamanda siyasi / hukuki bir gerçekliktir. Vatandaşlık tanımında, bu sebeple ve bu anlamda yer almaktadır.
Türk kelimesinin siyasi / hukuki bir gerçeklik olduğunun ispatı mı? Gazete başlıklarında her gün bunun ispatı var. İşte birkaç başlık. Zaman gazetesi, 30.03.2013, 21.15: “Duruşma salonunda Türk gazetecilere yer yok” Yeni Şafak, 30.03.2013, 21.36: “Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Alman mevkidaşı Westerwelle’den Almanya’daki NSU örgütü davasının Türk yetkililer ve Türk basını tarafından izlenmesi için gerekli önlemlerin alınmasını istedi.” Şimdi... Zaman ve Yeni Şafak gazeteleri, Bakan Davutoğlu, duruşmaya girecek Türk gazeteci ve yetkililerin soylarını filan mı araştırmış? Ana dillerinin ne olduğunu mu araştırmış? Sadece, siyasi / hukuki anlamda Türk, vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi kapsadığı için kelimeyi bu şekilde kullanmışlar. Birkaç başlık daha. Zaman, 30.03.2013, 21.15: “Türk bilim adamları, kanser ilacının patentini aldı.” Milliyet, 30.03.2013, 21.20: “Rihanna Türk şoför arıyor.” Akşam, 30.03.2013, 21.25: “Kaçırılan Türk teknisyen serbest.” Ne dersiniz, Rihanna adlı şarkıcı aradığı Türk şoförün kanına mı bakacak? Teknisyenle ilgili haberler bütün televizyonlarda “Türk teknisyen” şeklinde yer aldı; bütün haberciler, serbest kalır kalmaz teknisyenimizin soyunu sopunu mu öğrendiler? Milliyet, 03.04.2013, 6.50: “Yurtdışındaki Türkler yurda dönmek istiyor.” Radikal, 03.04.2013, 7.00: “AB’de Arapça bir Türk’e emanet.” Bu kadar yeter mi? Her gün gazetelere bakın; bunlara benzer onlarca başlık göreceksiniz. Mustafa Erkal arkadaşımız son yazısında bu konuya temas etti ama malumu ilam için davul zurna çalmadan olmuyor.
2. Osmanlılarda eyalet meselesi. Bakın: 1515’te Diyarbekr, 1548’de Van Beğlerbeğiliği kurulur (Kürdistan değil); daha sonra bunlar vilayet adını alır (eyalet değil). 1568-74, 1609, 1653 tarihli Osmanlı kayıtlarında hep Vilâyet-i Diyarbekr, Vilâyet-i Van kayıtları geçer (Kürdistan ve eyalet değil). Bu bölgeler için eyalet terimi 19. yüzyıl başlarında, yani artık çöküş döneminde kullanılmaya başlanır; fakat Kürdistan terimi yine yoktur. Resmî olarak Kürdistan Eyaleti terimi sadece 1848-1867 arasında yirmi yıl kullanılmıştır. Sonra yine Van Vilayeti, Diyarbekir Vilayeti terimleri kullanılır. 1876, 1908 yıllarına ait salnâmelerde bu terimler görülebilir. Bu konulardaki ayrıntılara, Prof. Dr. Tuncer Baykara’nın “Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş I - Anadolu’nun İdari Taksimatı” adlı eserinden bakılabilir. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün birkaç hafta önce bütün yetkililere ve basın mensuplarına gönderdiği yedi sayfalık görüşlerde bunlar ve daha birçok önemli husus, belgeleriyle anlatılmıştır. Anlaşılıyor ki ne yetkililer okumuş, ne gazeteciler. Bilmeden konuşuluyor. Konuşulması neyse ama bilgisizlik üzerine siyaset kuruluyor.
3. Barış süreci vb. adlar alan politika, büyük bir yalan üzerine kurulmuştur. Bu yalan, terörün güvenlik politikalarıyla 30 yıldır önlenemediği yalanıdır. Rakamlardan daha gerçek ne olabilir? İşte şehit sayıları. 2000: 29, 2001: 20, 2002: 6, 2003: 31, 2004: 75, 2005: 105, 2006: 111, 2007: 146, 2008: 171, 2009: 56, 2010: 88, 2011: 99. Ve 01.01.2012-31.11.2012: 123.
Bundan daha somut ne olabilir? 28.05.1999 - 18.11.2002 arasındaki DSP-MHP-ANAP hükümeti döneminde şehit sayısı 20’ye ve nihayet 6’ya kadar düşmüş, Öcalan yakalanmış, PKK Türkiye’den çekilmiştir. 2012 sonlarında başlayan AKP hükümetleriyle şehit sayısı hızla yükselmeye başlamıştır. Oslo dedikçe, Habur dedikçe terör azmış, şehit sayısı artmıştır.
O hâlde herkesten önce MHP, daha sık ve daha vurgulu şekilde bu yalanı anlatmalıdır. Çünkü onların hükümet ortağı olduğu dönemde güvenlik politikası sonuç vermiş ve terör bitme noktasına gelmiştir. Bunu daha sık vurgulamalıdır; çünkü yeni süreç bu yalan üzerine kurulmuştur.