Anlaşamamakta anlaştılar
Türkiye-ABD zirvesi beklendiği şekilde gerçekleşmiş, önceki yazımdaki "sağırlar diyaloğu" ifadem ve değindiğim hususlar görüşmenin esasını teşkil etmiştir.
Taraflar kendi düşüncelerini ortaya koydu
Liderlerin yaptıkları görüşmelerde kendi düşüncelerini ifade ettikleri, hiçbir karşı düşünceyi dile getirmedikleri ve hassas konulara da duyarsız davrandıkları görülmüştür. Özellikle Türkiye'nin defalarca dile getirdiği, bu sefer de yüz yüze görüşmede vurguladığı; ABD'nin bir terör örgütü olan PYD'yle iş birliği yapmasından vazgeçmesi, ona sağladığı silah desteğini durdurması ve Gülen'in iadesi konularına karşı ABD Başkanı'nın ilgi göstermediği müşahede edilmiştir.
Ancak ziyarette ABD Başkanı'nın samimi ve sempatik davranışı, Türkiye Cumhurbaşkanı ve heyetinin de buna uygun yaklaşımı, konularda bir mutabakat sağlanmasa da, ilişkilerin bozulmamasına önem verilmesinin bir işareti olarak anlaşılmıştır. Tarafların, diyaloğun devam ettirilmesi ve iki ülke arasındaki ilişkilerin canlandırılması niyetinde olduğu görülmüştür.
İstediğiniz yok, yerine şunları verelim!
ABD'nin, Türkiye'nin önem verdiği konuları duymazlıktan gelirken, Türkiye'nin daha önce talep ettiği silah, İHA, akıllı mühimmat gibi malzemelerin verilmesi konusunda çalışılacağını ifade etmesi, "onların yerine şunları verelim" deyimini hatırlatmıştır. Bu durum, ABD'nin hatasını bildiğini, ancak Türkiye'yi kaybetmeyi göze alamadığını göstermektedir. Bunun, ABD'nin bölgedeki çıkarları için Türkiye'ye olan ihtiyacından kaynaklandığı açıktır.
ABD'nin verdiği sözler Menbiç'teki gibi uçmaya adaydır. Zirveden beklenen sonuç alınamamıştır.
ABD'nin DEAŞ ve PKK'yla mücadelede, Türkiye'ye destek vermeye devam edeceğini ifade etmesi, özellikle PKK konusunda, sonuna kadar kullanılması gereken bir argümandır. Bu durum, PKK gerekçesiyle YPG kapsamında da zorlanmalıdır.
ABD, politikasında ısrarlı
ABD'nin bölge politikasında, kendine müzahir ve İsrail'in güvenliğini de gözeten bir "Kürdistan" düşüncesinin olduğu artık anlaşılmalıdır. DEAŞ'la mücadele adına, PYD/YPG'ye verdiği destek başka bir şekilde ifade edilemez. Rakka operasyonunda müttefiki Türkiye yerine, PKK'nın kontrolünde terör örgütü olduğunu bile bile, YPG'yi tercih etmesi bunun bir göstergesidir.
YPG'ye sağladığı her türlü destek ve güçlendirmeye yönelik çalışmaları onu, yeni yapının silahlı gücü olarak oluşturması anlamındadır.
ABD politikasına göre, Irak'tan sonra Suriye'de bu yapının ikinci parçası teşkil edilmektedir. Trump'ın söylemlerinden, bundan sonra sıranın İran'da olduğuna ilişkin bir izlenim de ortaya çıkmıştır. Sonra sıranın bir şekilde Türkiye'ye de geleceği hesaplanmalıdır.
Türkiye'nin izlemesi gereken politika
Türkiye'nin Suriye politikasında başlangıçta yaptığı hatalar, durumu gittikçe çıkmaza sokmuştur. Ancak bekamız için bu durumdan kurtulmamız da elzemdir.
Siyasi çevrelerce, Barzani'yle yürütülen iyi ilişkiler örnek gösterilerek, "PYD'nin Barzanileştirilmesi" politikası ortaya atılmıştır. Barzani'nin Kerkük ve bağımsızlık söylemleri dikkate alındığında bunun hatalı bir politika olduğu açıktır. Buna iyi ilişki demek, gerçeği görmemek demektir.
Rusya'nın PYD'ye verdiği destek ve imkânlar ortadadır. Trump'ın, Türkiye-ABD zirvesinde, Rusya Dışişleri Bakanı'yla yaptığı görüşmede YPG/PYD konusunda mutabakat sağlandığını beyan etmesi konuyu daha da karmaşık hale getirmiş ve iki süper gücün anlaşma halinde olması, Türkiye'nin yeni bir politika oluşturmasını da zora sokmuştur. Her iki ülkeye de güvenilemeyeceği aşikârdır.
Zorluğuna rağmen Türkiye'nin, ABD'yi ürkütmeden tavrını Rusya'dan yana koyması, toprak bütünlüğünün korunması bağlamında Suriye yönetimiyle iletişime geçmesi, bu konuda gerekirse Rusya'dan destek alması, İran'la, kendisine yönelecek tehlikeyi işaret ederek dayanışma içine girmesi, Irak'la Barzani'nin bağımsızlık tutumunu göstererek uzlaşması ve bu politikaları da açık değil, kapalı diplomasiyle yürütmesi uygun mütalaa edilmektedir. Ulusal çıkarlarımız bunu gerektirmektedir.
*
19 Mayıs ATATÜRK'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nızı kutlarım.