Anlaşamamakta anlaşmak
Empati, bireyin aynı anda hem kendi sandalyesinde hem de karşısındaki sandalyede oturabilmeyi becerebilmesidir. Bütün tartışmalarda uzlaşma, verimli ve etkin sonuç alabilmek, tartışan üyelerin empati yetenekleri ile doğrudan ilgilidir. “Senin yerinde olsam ben şöyle davranırdım” diyen bir tartışmacının yaptığı empatidir. Görsel ve yazılı basında, siyaset ve sosyal yaşantıda görülen ihtilaf, çatışma, kargaşa ve uyumsuzluğun temel nedenlerinden birisi de taraflardaki empati yokluğudur. Televizyonda karşısındakinin düşüncelerine kulak tıkayan tartışmacı, sokakta polisin varlığını dikkate almayan gösterici, toplu pazarlık görüşmelerinde işgörenlerin isteklerini tartışmaya dahi yanaşmayan işveren velhasıl bütün sosyal duygusuzlukların ve anlaşmazlıkların altında empati yokluğunu görmek mümkündür.
Çalmayı beceremediği için hırsıza ya da alma imkânı bulamadığı için rüşvete karşı olmak erdem değildir. Muhalefette iken bol bol vaatlerde bulunmak, iktidara geldiğinde ise muhalefet gibi davranmak; empati falan değil düpedüz sosyal kleptomanlıktır. Halkın duygu, düşünce ve samimiyetinden çalmaktır.
Bir kişinin bir başkasını, bugünkü neslin dünkünü, inananın inanmayanı, solcunun sağcıyı anlayabilmesi empati yeteneğine bağlı olduğu kadar bir o kadar da “stereo” kalıp kullanmamaya bağlıdır.
Stereotip bakış “basmakalıp” yaklaşımlarla, inançları, rakipleri, kavramları ve düşünceleri mahkûm etmek sonucunu doğurur. Stereotip düşünceler, soy, etnik yapı, din, ideoloji, cinsiyet ve sosyal sınıf gibi gruplara ait edinilmiş basma kalıp düşüncelerdir.
Bugün bütün değerlendirme hatalarının, yapılan masum yanlışlıkların ve fikir kusurlarının altında empati eksikliklerinin yanı sıra stereotip (ön fikirlilik) fazlalıklar vardır.
Türkiye’de her gazetenin, televizyonun, ideolojinin ve öğretinin empati kuramamak ya da stereo kalıplarla yayın yapmak gibi bir politikası vardır. Neredeyse her yayın kuruluşu kendi ahlak alfabesini, değerler amentüsünü ve ilkeler manifestosunu yazmış durumdadır. Yine her fikir akımının ya da örgütün karşıtları için verilmiş kararları, keskinleşmiş hükümleri ve reddedilmiş görüşleri vardır. Bu yaklaşım bireyleri ’bizim kötü tarafımız karşıtlarımızın iyi tarafından iyidir’ sonucuna ulaştırmaktadır.
Sanırsınız ki gruplar, kurumlar ve siyasi figüranlar anlaşmamak için özel bir gayret içine girmişler. Onlar için adeta anlaşamamakta anlaşmak doğal bir zorunluluktur.
Belki de kendilerini birbirlerinin yerine koyduklarında kendi varlık nedenlerinin ortadan kalkacağı endişesini taşıyorlardır. Karşıt olmanın kendilerini önemli ve etkin kıldığını sanıyorlardır.
Uyum değil itilaf, barış değil çatışma, işbirliği değil ayrışma örgütlü güç odakları tarafından ödüllendirildiği için; bu yöndeki tutum ve tavırlar artmaktadır.
Halbuki, dünyanın her yerinde işbirliği, dayanışma ve karşılıklı yardımlaşmanın her zaman çatışmadan ve anlaşmazlıklardan daha hayırlı sonuçları olduğu bilinmektedir.
Anlaşmazlığın zorunlusu olabilir ama başarısızlığın kutsalı olamaz. Güvensizlik ve korku her yerde anlaşmazlığı, anlaşmazlık da başarısızlığı doğurur. Savaşa, kavgaya, çatışmaya ve anlaşmazlıklara verilen moral desteğin barışa verilmesi halinde çözümlenmeyecek hiç bir sorun kalmayacaktır. Geleceğin gerçek kahramanları kavgada ya da savaşta rakiplerini yenenler değil, kavga halindeki rakipleriyle savaşsız yaşayabilecek bir barış ortamını üretebilenler olacaktır. Bunun yolu da empati yapmaktan geçmektedir.
Bunun biraz da rakibin yerine kendini koyarak yani empati yaparak strateji üretememekle ilgisi vardır. Mevcut ya da değişen şartlarda rakibin yerine kendini koymak sonuç almak için etkili bir strateji üretmenin şartıdır.
Hiçbir savaş kaybetmek için yapılmaz. Kaybedilen her savaşın yapılmayan empatilerle yakın ilgisi vardır. Kendi şartlarından ve kendi düşüncelerinden hareketle strateji üretenler yapsa yapsa, faydalı ahmaklık yapmış olurlar. Tek yönlü, egoist ve sınırlı bakışların empati yapamamakla yakından ilişkisi vardır. Başarısızlık ve yenilgi biraz da bu tür tavırların sonucudur.