Ankesörün ucu...
Algı haberleri ve dosyalara karşı temkinli yaklaşmayı, kimseyi algılara kapılarak "hain" ya da "kahraman" ilan etmemeyi tecrübelerle öğreneli çok zaman geçti.
2017 yılı Eylül-Ekim aylarından başlayarak kademe kademe yoğunlaşan ve ağırlıklı olarak askerlere yönelen "ankesörlü" soruşturmalarına da bu şekilde yaklaştım. 15 Temmuz 2016 hain darbe girişiminden sonra görevine devam etmiş, tamamı tekrar tekrar soruşturmalardan geçmiş askerlerin bir anda "kripto" ilan edilerek büyük çoğunluğunun tutuklu yargılanması, devamında ise 701 nolu KHK ile tamamına yakınının ihraç edilmesi endişelerimi artırdı. Doğrusunu söyleyeyim; endişelerime bir gerekçe de, ihraç edilenler arasında çok sayıda askerin Suriye'deki operasyonlarda aktif rol üstlenmiş olması oluşturdu. 2017 yılı Eylül-Ekim aylarında başlayan ankesörlü soruşturmalarının Suriye operasyonları sırasında devam etmemesi ve sonrasında ise seri şekilde devam etmesi sizce de şüphe duymaya değmez mi?
Suriye'de ölselerdi şehit sayılacak ve törenle top arabasıyla taşınarak defnedilecek askerleri "terörist" suçlamasıyla yüzleştiren nedir peki?..
Bu sorunun cevabını hemen vermek mümkün değil ama bakalım BTK ankesörlü telefonu nasıl tanımlamış. Ankesörlü/kontörlü telefon kayıtlarının geniş bir tarih aralığında talep edilmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılıklarına yazılan cevabi yazılarında BTK'nın tanımı şöyle;
"Ankesörlü/Kontörlü telefonlar; coğrafi konumlarından bağımsız olarak Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde herkes tarafından her yerde erişilebilir (meydanlar, hastaneler, terminaller, garlar, limanlar, metro istasyonları, askeri tesisler, toplu konut alanları ve halka açık mekanlar vb.), herkesin karşılayabileceği makul bir bedel karşılığında satın alınan ankesör kartları vasıtasıyla asgari standartlarda çalışan ve 5365 sayılı Evrensel Hizmetin Sağlanması Hakkındaki Kanunun 5. Maddesi ile 'Evrensel Hizmet' olarak nitelenen bir sabit hat hizmetidir.
Genellikle ankesörlü/kontörlü telefonun kurulu bulunduğu yerin nüfus yoğunluğuna bağlı olarak bu ankesörlü telefonlarla gün içerisinde yüzlerce görüşme olabilmektedir."
Devletin yetkili kurumunun herkes tarafından her yerde erişilebilir ve makul bedelle satın alınabilen bir evrensel hizmet olarak tanımladığı ankesörlü/kontörlü hatlar, 15 Temmuz'dan yaklaşık bir yıl sonra ortaya çıkmaya başlayan itirafçı ifadelerinde FETÖ'nün iletişim yöntemi olarak belirtildiği için, 2010 yılından bu yana en az 8 defa veya ardışık olarak en az bir defa aranan askerler tutuklanıyorlar.
Terör örgütü FETÖ'nün ankesörlü/kontörlü telefonları bir iletişim yöntemi olarak kullandığında şüphe yok. Ancak ByLock gibi kripto yöntemleri kullanan ve ByLock'ta dahi Morbeyin gibi tuzak yönlendirme yöntemleriyle suyu bulandırmayı ve kendi üyelerini perdelemeyi başarmış, bir örgütün, sokaktan geçen herkesin kullanabileceği ankesörlü/kontörlü telefon aramalarında aynı şekilde bulandırma ve perdeleme yapmadığından haklı şüphe duymamak elde mi?..
Bize ulaşan birkaç örnek üzerinde konuşursak konu daha anlaşılabilir olacaktır.
Hayatının hiçbir evresinde FETÖ ile iltisakı olmadığını ve bu yapı nedeniyle mağdur olduğunu iddia eden Yüzbaşı R.A. 2018 yılı Nisan ayında göz altına alınır. Gözaltı gerekçesini emniyet ve savcı önünde öğrenir.2013 yılında bir gece saat 03:30'da, Eğitim Bölük Komutanı olarak görev yaptığı ilin Devlet Hastanesi'nin önündeki ankesörlü telefondan aranmış ve 69 saniyelik bir görüşme gerçekleşmiştir. Akabinde tekrar aranmış, bu sefer telefona cevap vermemiş veya verememiş, ondan sonra da aynı ankesörlü telefondan kendisine bağlı görev yapan bölük astsubayı aranmıştır. Kendisine yöneltilen bir soru son derece ilginçtir. Aranmadan önce 0 850 ile başlayan bir numara, sonra başka bir rakam dizisi, en son Yüzbaşı R.A. aranmıştır. Bu arama yönteminin özel bir şifreli yöntem olup olmadığı sorulmuştur. Tutuklamaya sevk edilen Yüzbaşı, tek ardışık aramasının Devlet Hastanesi önünden olması, askerlik yapmış hemen herkesin tahmin edebileceği gibi hastaneye çıkan bir asker tarafından aranmış olma ihtimalinin yüksek olması, 0850 ile başlayan numaranın ise özel ve gizli bir yöntem değil, PTT tarafından bir dönem Mehmetçiğe dağıtılan Yurtkart olarak isimlendirilen telefon kartlarında kullanılan yöntem olması açıklamalarıyla her gün imza atma koşuluyla adli kontrolle tutuksuz yargılanmak üzere bırakılır. Hakkında başkaca bir iddia veya "kriter" olmamasına karşın 701 sayılı KHK ile ihraç da edilir.
Bir başka örnek verelim. İstanbul'da önemli bir askeri birliğin Kurmay Başkanı Albay F.İ. 15 Temmuz 2016 gecesi Genelkurmay'dan Tuğgeneral Partigöç imzasıyla çekilen darbe mesajına karşı ilk karşı mesajı yazan ve bağlı birliklerine göndererek darbe girişimine karşı çıkan asker. Kendi bağlı birliklerine gönderdiği mesajla sıkıyönetim bildirisine uyulmayacağını, darbeye kalkışanlara itaat edilmeyeceğini bildiren o gecenin kahramanlarından kabul edilen Albay daha sonra ankesörlü arama gerekçesiyle 701 sayılı KHK ile ihraç ediliyor. Gözaltına alınıyor ve adli kontrolle serbest bırakılıyor. Tutuksuz yargılanacak. "Kahraman"dı, "terörist" oldu.
16 Temmuz 2016 sabahı Başbakan Binali Yıldırım'ın talimatı ile Eskişehir'den FETÖ'yle iltisakı olmadığına o günlerde emin olunan ve güvenilir bulunan dört pilot iki uçakla havalandılar ve Akıncı üssüne gelerek önce alçak uçuş yaparak yeni bir uçak veya helikopterin kalkmasını engellemeye çalışırlar. Bilindiği kadarıyla bir helikopter etkisiz hale getirilmek zorunda kalınır ve Akıncı pistleri kullanılamayacak şekilde bombalanarak tahrip edildikten sonra uçaklar Eskişehir'e dönerler. Pilotlar ilerleyen günlerde "kahraman" olarak anılırlar ve hem terörle mücadele hem de Suriye'de yapılan operasyonlarda aktif görev alırlar. Darbe girişiminin bastırılmasına önemli bir görev üstlenmiş ve canlarını ortaya koymuş dört pilottan ikisi (her iki uçaktan birer pilot) Üstteğmenler M.Y. ve F.E. ankesörlü/kontörlü aramalar nedeniyle ihraç edildiler ve yargılanıyorlar. "Kahraman"dılar "terörist" oldular.
***
Gelen mektup ve mesajları ve dinlediğimiz hikayeleri okusanız, duysanız inanamazsınız... Biz, mantıklı sorular soralım, belki karşılık bulur birileri cevap verir. Hemen her işlek köşede bulunabilen ankesörlü veya kontörlü telefonlar sadece FETÖ'nün iletişim yöntemi olmayabilir mi?
Sıradan insanlar da bu iletişim yöntemini tercih etmiş olamaz mı?
İnsanların TSK üniforması giyiyor olmaları "olağan şüpheli" olmaları için yeterli mi kabul ediliyor?
Herhangi bir TSK mensubunun FETÖ'cü olmadığını kanıtlamasının yolları var mıdır? Bu yolar nelerdir?
FETÖ, Bylock'ta Morbeyin uygulamaları ile yaptığı ve binlerce insanın mağdur olduğu kendi üyelerini perdeleme ve suyu bulandırma yöntemini burada da uygulamış olamaz mı?
Her bir asker veya sıradan vatandaş, hiçbir şekilde güvenilir olmadığı defalarca anlaşılan TİB kaynaklı ankesörlü veya ardışık arama listesine bir şekilde girdikten sonra başkaca kriterler yönünden de incelenmeyi hak etmiyor mu?
ByLock'ta olduğu gibi, görüşmenin içeriğine bakılmadan insanları mağdur etmek doğru mudur?
Ve sorulması gereken asıl soru: ankesörün diğer ucunda kim var?