Ankara'dan Süleymaniye'ye
Kuzey Irak’taki Kürt yönetimiyle Ankara arasındaki soğuk savaş yerini giderek altyapısı sağlanmaya çalışılan bir uzlaşmaya mı bırakacak?
1991 yılında Saddam’ın yenilgisiyle başlayan birinci Körfez Savaşı’ndan bu yana geçen onyedi yıl içinde, ABD’nin işgali altındaki Irak’taki alt-üst oluş ve Türkiye’nin kırmızı çizgilerinin bir fanteziden öteye gitmediği anlaşıldıktan sonra Türkiye hem hükümet hem devlet bağlamında Kuzey Irak’taki devletin varlığını kabul ediyor mu?
10.10.2007 tarihinde köşemde “Anglo-Amerikan Yeni Irak Planı” başlıklı yazımda şu görüşleri savunmuştum:
“Başkan Bush”, Irak’ın bölünmesine izin vermeyeceğiz” dedi. Çünkü Irak konusunda yeni, 28 maddelik bir Irak’ın yeniden yapılandırılması planı hazırlandı. Ancak ABD ve İngiliz basınına sızdığı kadarıyla Irak federal bir cumhuriyet olarak kalacak. Buna karşılık devlet yönetiminde Irak ulusal kimliği ön plana çıkarılacak. ABD’nin yeni Irak planına engel çıkaranlar ise giderek ABD karşıtına dönüşen Şii başbakan el Maliki ve kuzeyde bağımsız devlet kurmak isteyen Barzani-Talabani ikilisi. Özellikle Kürtlerin Kerkük ve diğer petrol yataklarını işletme ve dışarıya pazarlama konusunda ısrarları Irak petrolünden işgalden sonra en büyük payı alan Anglo Amerikan petrol devlerinin, dolayısıyla bu ülke yönetimlerinin de kabul edemeyeceği bir durum.”
Aynı yazıda Irak planının Türkiye’nin aleyhine gelişmeler içermediğini, Kuzeydeki Kürt devletinin federal yapıda tutulmasının özellikle Barzani’nin merkezi Bağdat yönetimiyle karşı karşıya geleceği ve geçmişteki gibi yenilgiye uğrayacakları olasılığının güçlü olduğunun altını çizmiştim.
01.12.2007 tarihli “PKK’sız Kürt Kartı” başlıklı yazımsa bu gelişmelerin Türkiye’nin iç ve dış jeostratejik dinamiklerine yansıması sorununu irdelemiştim:
“Türkiye-Kuzey Irak-İran sınır üçgeninde bu tür jeopolitik kara delik” haline gelmiş bu coğrafyanın birbiri içine sıkışmış etnik-dini gruplarla dini ve mezhepsel tabakaların sürekli deprem üreten karmaşıklığı içinde yeni bir hareketlilik göze çarpıyor.
Ve sonunda şunu vurgulamıştım:
“Özetle Türkiye, İran, Irak, Suriye ve hatta ABD açısından bile geleneksel, tarih boyunca kapanın elinde kalan o “uğursuz” “Kürt Kartı”nda artık PKK’nın işaretleri silinecek gibi; Kürt sorununu PKK sorununa (teröre) indirgeyen anlayış ise Ortadoğu’daki yeni Kürt jeopolitiğinin açılımları karşısında şaşırtıcı, şok gelişmelere hazırlıklı olmalı.”
Şok gelişmeler hem bölgenin hem de Ankara’nın kapısını çalıyor.