- Zati âliniz ne ile gidiyorsunuz efendim?
- Ben? Atla!.. Bu kumandanlar da atlarının üzerinde tabiî... Biz hepimiz kıt’anın başında gidiyoruz. Onlar yaya gidiyorlar.
Bu zat kayboldu. Ondan sonra batarya kumandanını memur ettim. Bu da başını alıp Kocaçimen Tepesi’ne kadar gitmiş, delâletinden(kılavuzluğundan) istifade edilemedi.
- Yani müşkülât. Muharebenin kurşunlardan, güllelerden evvelki sıkıntıları?
- Evet. Bizzat yol bulmak ve müfrezeyi oradan sevk etmeden suretiyle Kocaçimen Tepesi’ne muvasalat edildi(erişildi). Şimdi Kocaçimen Tepesi’ni tasavvur buyurun: Kocaçimen şibihcezirenin en yüksek tepesidir. Fakat Arıburnu noktası zaviyei meyyite içinde(ölü noktada) kaldığından buradan görülmüyor. Şimdi şu haritadan bakın.
Sir Hamilton’un raporunda bulunan haritalardan birine baktık. Bu vaziyeti pek etraflı anlatamıyordu. Paşa çıngırağı gene çaldı. İki dakika sonra kapının yanında bir mahmuz şıkırtısı... Asker, Paşanın askerî ceketindeki cepten haritayı alması için emir telâkki etti. Beş on dakika sonra girdi. Bulamamış. Paşa gülümseyerek müsaade istedi. Bizzat gitti.
Yalnız kaldığım müddetçe odayı seyrettim. Duvarda hep asker resimleri, Balkan muharebesinin, Trablus muharebesinin, Hareket Ordusu yürüyüşünün, Mektebi Harbiye talebeliğinin hatıraları asılı idi. Bir kelebek şeklinde açılmış şal örtünün altında Paşanın genç kazak zabitlerini hatırlatan kalpaklı ve haşin bakışlı bir agrandismanı(büyütülmüş resim) vardı.
Yazıhanesi üzerinde bir Çerkez kamasının yanı başında Balzak’ın Kolonel Şaber (Colonel Chabert)i, Mopasan (Maupassant)ın Bul dö Süif (Boule de suif)i, Lavedan’ın Servir’i duruyordu. Şüphe yok ki Paşa, sükûnetli dakikalarının boşluğunu edebiyatla dolduruyor.
Zira harp sahasında kalın paltolarla kaba çizmelerin içinde uykusuz üç dört gece geçiren bu zat salonlarda pek mahirane vals edermiş; tanıyanlar Mustafa Kemal Paşa’yı yalnız gözü yılmaz bir kumandan diye değil aynı zamanda salonlarda pek lezzetle aranan nazik, terbiyeli ve zeki bir kavalye diye anıyorlar.
Büyük bir aynanın yanı başında asılı duran bir fotoğrafı nazarı dikkatimi celbetmişti. Ona bakıyordum: Yeniçeri kılığında Mustafa Kemal Paşa. Tam o esnada kendisi, elinde haritalar, içeri girdi. Ve ona baktığımı görünce gülümsedi.
Kalın ve azimkâr sesiyle:
- Evet Sofya’da bir balkostüme hatırası, dedi.