30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Antlaşmasından cesaret alan İngilizler hem Sykes Picot Antlaşması'nı San Remo Antlaşması ile kendi lehlerine revize ettiler hem de 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'yla paylaşım planları kapsamında ilk defa olarak Kürdistan'ın haritalarda yer almasını sağladılar.
İstiklal Harbi mevcut konjonktürün Türkiye ile ilgili bölümünü değiştirdiyse de daha sonra İngilizler özellikle Kuzey Irak'ta aynı konu üzerinde bazen alenen bazen de el altından politikalar üretmeye devam etmiştir. Daha sonra Amerika da müdahil olmuştur. Bunun sonucunda 11 Mart 1970 tarihli Kürt Bölgesi Özerklik Beyannamesi ve Nisan 1991'de ABD'nin öne sürdüğü tasarıya istinaden BM'nin 688 sayılı kararıyla Kuzey Irak'ın 36. Paralelinde Güvenli Bölge kurulmuştur.
Bilindiği gibi ABD'nin Orta Doğu'yla ilgili ilan ettiği hedeflerinin başında bölgenin enerji rezervlerinin kontrolü ve denetimiyle birlikte İsrail'in güvenliği yer almaktadır.
ABD'nin 2003 yılı öncesi organize ettiği Irak muhalefet toplantılarında Saddam sonrası uygulamaya konulacak anayasanın ana hatları sık sık gündeme getirilmiştir. ABD'nin dayatmaları sonucunda federatif sistem, itilaflı topraklar, Kerkük'ün statüsü, milis güçleri, Petrol Yasası ve Kuzey Irak için Irak bütçesinin %17'sinin bölgeye tahsis edilmesi gibi konular 2002 Londra Toplantısı'nın sonuç bildirisinde yer almış ve Yeni Irak Anayasası'nın temelini oluşturmuştur.
6 Ocak 2014'te kaleme aldığım, "Kuzey Irak Petrol Sendromu ve Türkmenler" başlığı altındaki yazının ikinci paragrafında "2005'te onaylanan Kalıcı Anayasanın 111. ve 112. Maddelerine göre; Irak'ın herhangi bir bölgesinden petrol konusuyla ilgili yapılacak anlaşmalar, petrol satışı, ihracatı ve pazarlaması ancak Bağdat'taki Merkezi Hükümetin onayıyla mümkün olabilir. Anayasanın bu hükümlerini dikkate almayan Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ise Bağdat'tan herhangi bir onay almadan enerji devleri olan Exxon Mobil, Gazprom, Total, Chevron, General Energy, DNO gibi Batılı şirketlerle görüşmüş, bazıları ile özellikle Taktak, Başika, Pirmam, Bedvata, Erbad ve Karakoş gibi bölgelerde petrol arama çalışmaları kapsamında muhtelif bir takım anlaşmalar imzalamış ve faaliyete de geçilmiştir. Aslında bölgesel yönetim tarafından yapılan bu çalışmaların diğer bir hedefi ise ileride Kerkük petrolleri için bir zemin hazırlığı mahiyetinde olmuştur'' yer almaktadır.
Zaman zaman Irak Petrol Bakanı, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi tarafından yapılan antlaşmaların anayasaya aykırı olduğunu ve geçersiz sayıldığı ifade edildiyse de şu ana kadar herhangi bir kıymeti harbiyesi olmamıştır.
Yukarıda adı geçen Exxon Mobil Şirketi ile ilgili olarak Serdar Turgut'un 14 Aralık 2016'da Habertürk Gazetesi'nde Amerika'nın Kürt Politikası başlığı altında yer alan yazısında ''ABD'nin göreve getirilecek yeni Dışişleri Bakanı Rex Tillerson düne kadar Exxon Petrol Şirketi'nin CEO'suydu. Exxon'un özellikle Irak'ın Kürdistan bölgesinde büyük yatırımlarının var olduğu hatta Irak'ta bir Kürt Otonom Bölgesi'nin güçlenmesinde en büyük etken olduğu'' belirtilmektedir.
Kürds El Arab dergisinde yayınlanan habere göre Kerkük'ün Kürt Valisi Necmeddin Kerim geçen hafta Londra'da Kürdistan Bölgesi Doğalgaz ve Petrol adı altında düzenlenen konferansta ''Kerkük'ün Irak'ın bir parçası kalması durumu bizlere büyük zararlar vermektedir. Kerkük petrolleri üzerinde yetkiler elimizden alınmış ve bunun geriye alınması için uluslararası camianın Kürdistan'ın korunması konusunda sorumluluk taşımaları gerekmektedir. Kerkük Kürdistan'ın bir parçasıdır ve ilelebet Kürt şehri olarak kalacağını'' belirtmiş olması düşündürücüdür.
Öte yandan ABD, Irak'ta uygulanan modeli Suriye ve Türkiye'de uygulamaya çalışmaktadır.
Türkiye'nin 20 Ocak 2017'de göreve fiilen başlayacak olan Trump'la hangi konularda anlaşıp anlaşamayacağını zaman gösterecektir.