Amaç Gezi değil ABD’nin çıkarları
Gece, saat 24:00’e kadar oturup ABD Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu’ndaki “Gezi olayları ve Türkiye nereye gidiyor” isimli oturumu izledim. Oturum tamamlandığı zaman, konuşmalardan, Türkiye’deki durumu anlama yerine, zevahiri kurtarmaya yönelik ve ABD demokratik hareketlere arka çıkmıyor lafının kayıtlara geçme çabası gibi algıladım.
Oturuma katılan konuşmacıların, hemen hemen hepsi, Türkiye’deki gelişmeleri anlayamamış, ancak yalap şalap konuşma ve reaksiyon göstermek için çağrılmış gibi geldi. Yani demokrasiyi savunan ve en demokratik, en özgür olarak kendini tanımlayan bir ülkenin, bu duruma seyirci kalmasını ortadan kaldırma çalışmasına benziyordu.
Konular beklediğimiz cinsten, basın, asker-sivil ilişkisi gibi yüzeysel konulardı. Mesela konuşmacılar, Silivri ve ülkedeki adalet dağıtımı gibi, damar konulara değinmemeye özen gösterdi. Erdoğan hükümetinin basına uyguladığı baskı, sindirme ve korkutma politikalarının yanlış ve tehlikeli olduğunda birleştiler ve Profesör White ve emekli büyükelçi Jeffry, Gezi olaylarının, ortaya azınlığın sesi olarak çıktığını ancak hükümetin tutumu nedeniyle giderek kuvvetlendiğine işaret ettiler.
Konuşmacılar, Türkiye ekonomik ve siyasi açıdan güçlü olsa dahi, içteki istikrarsızlıkların, ülkeyi zayıf düşüreceğini ileri sürdü. Konuşmacıların, “AKP ve Erdoğan hükümetini, Özal hükümetleri ile birlikte en fazla Amerikan çıkarlarına hizmet eden hükümetler” olarak tanımlaması tüylerimi diken diken etti.
Boston Üniversitesi’nden Profesör Jenny White, Gezi olaylarının, İslam karşıtı, laiklik olayları olmadığını, bu durumu tamamen otoriter bir sisteme dikleniş şeklinde gördüklerini söyledi. AKP iktidarının, giderek daha fazla halk taleplerine kulaklarını tıkadığını anlatan White, bu tepkilere, çözüm yerine baskıyla hükümetin yaklaştığını belirtti.
Erdoğan hükümetinin uygulamalarına mehter yürüyüşü, iki ileri bir geri diyen konuşmacılar, asker-sivil konusunda da askeri hâlâ darbe yapmakla suçlayan iktidarın iddialarının gerçekçi olmadığını belirtti. Kadın haklarında sert açıklamalar yapan hükümetin, kadınlara aile parası ödemesi ve kız çocuklarının okula gönderilme kampanyasının artırılması gibi çelişkili işlere kalkıştığına işaret etti.
Arizona eyalet Üniversitesinden emekli büyükelçi Kurt Volker, “Türk demokrasisi, karşı karşıya bulunduğu tehlikeleri gideremezse Türkiye, Orta Doğu bölgesi için, en büyük tehlike olacaktır” diye konuştu. Volker AKP hükümetinin İslam kurallarını halka zorla kabul ettirmeye çalıştığına da işaret etti.
Dikkatimi çeken, Erdoğan’ın Davos’ta “one minutes” çıkışının yapıldığı günlerde ABD Temsilciler Meclisi’nde milletvekili olan Wexler’in, Erdoğan’a o günkü tepkisi ile bugünkü hali. Temsilciler Meclisi koridorunda röportaja gitmiştim. Bana Erdoğan konusunda söylediği hakaretamiz öyle kelimeler vardı ki Başbakanı ben savunmak zorunda kalmıştım. Seçimi kaybettikten sonra AKP adına propaganda işine soyunduğunu duymuş ama tanık olmamıştım
Bu oturumda Wexler, sanki AKP lobicisi gibiydi. İşin garibi bu emekli milletvekilinin, İsrail’in bilgisi ve isteği dışında tek kelime edemeyeceğini bilmem. Şimdilerde de Washington’da Musevi lobisinin organı olan Washington Enstitüsü’nde çalışıyor. Bu da gösteriyor ki AKP her ne kadar karşılıklı atışıyorsa da İsrail ile işler tıkırında.
Tüm konuşmalarda bir nokta öndeydi; Amerika’nın çıkarları bu durumdan zarar görür mü? Yoksa insanlar ölmüş, insanlara baskı varmış, adalet yengeniz olmuş, anladığım kadarı ile kimsenin umurunda bile değil. Aslında böylesi de olması gerekir gibi geliyor. Kendi ülkenizin çıkarlarını önde tutmalısınız.
Son bir söz, geçen hafta New York Times gazetesinde Türk demokrasisi konulu bir yazı çıkmış. Baktım neyin nesi diye. Egemen Bağış daha önce AKP hükümetini eleştiren gazetenin yorumuna cevap yazmış ve ne kadar demokratik olduklarını savunmuş. ABD gazetelerinde çıkan bir yazıya reaksiyon gönderebilirsiniz ama genelde fazla kimse ırgalamaz. Yıllardır Ermeni Soykırımı ve Kürt sorunu konusunda çıkan yazılara Elçiliğin yolladığı reaksiyon yazıları gibi.