Alınacak dersler vardır!
“Mısır’da insanlık öldü, vicdan kurudu, insani değerler, demokratik değerler tarihi nitelikte ağır darbeler aldı... Filistin’de, Gazze’de sustunuz. Suriye’de sustunuz ve hâlâ susuyorsunuz. 100 bini aşkın insan öldürüldü, hâlâ susuyorsunuz.”
ABD’ye ve Batı’ya sitem eden bu sözler Tayyip Erdoğan’a aittir. Erdoğan, doğrudan ABD’nin adını anmıyor ama dolaylı olarak Mursi’ye karşı Sisi’nin yaptığı darbeye, darbe diyemeyen ABD’nin tutumunu eleştiriyor. ABD ve Batılı ülkeleri, Mısır’da olanlar karşısında sessiz kalarak demokrasi, evrensel değerler, insan hak ve özgürlükleri adına tutarsızlık gösterdiğine dikkat çekiyor.
Başbakan Erdoğan iki konuda yanılıyor: Birincisi; Mısır’da Mübarek’e karşı gösterileri destekleyen AB ve ABD, bunu ‘demokrasi, evrensel değerler, insan hakları ve özgürlükler’ için desteklememişlerdir. İkincisi de Batı ve ABD gibi ülkelere demokrasi ve insani değerler için sitem etmenin doğru olmadığıdır. İslam’a karşı ön yargılı ve modern “Haçlı” mantığı ile kendini konumlandırmış olanlara “niçin çifte standart uyguluyorsunuz” sorusunu sormak da anlamsızdır.
Ölüm orucu dosta karşı tutulur, düşmana karşı ölüm orucu tutulmaz.
Sitem de dosta karşı yapılır. Bu nedenle Başbakan Erdoğan’ın sitemi ABD ve Batı’da ciddi bir yankı bulmamıştır. Batı, adeta ‘hasım olarak kabul ettiklerinin sitemini anlamazlıktan gelerek hasımlarına sitem etmektedir!’
Başbakan Erdoğan, ABD’ye sitem edecek yerde, ABD’nin BOP Eş Başkanlığından istifa etmelidir! AKP iktidarı, böylece ABD’ye etkili bir biçimde ‘Orta Doğu’daki politikalarınızın aleti olmayacağız’ mesajı vermiş olur.
Başbakan Erdoğan, BOP Eş Başkanlığından çekilecek yerde Mısır’da darbeyi yapanlara adeta “niçin darbeyi destekliyorsunuz?” türünden anlamsız sorular sormaktadır.
ABD ve Batı’nın Arap ülkeleriyle ilişkilerini, demokrasi ve insan hakları gibi değerler değil ekonomik ve siyasi çıkarlar tayin etmektedir. Bölgede bir zamanlar Pehlevi’yle, Saddam’la, Kaddafi’yle, Mübarek’le; şimdilerde de krallarla, sultanlarla ve emirlerle sıcak ilişkiler içinde olan ABD ya da AB’nin, Mısır’daki askeri darbeye karşı tutumları anlaşılmaz değildir.
İslam ülkelerinin gücünü, İslam ülkeleri aleyhine kullanmak bir Batı stratejisidir. Bunun için İslam ülkelerinde yalnız iktidarlar değil muhalifler de küresel mahfillerce kullanılmaktadır.
Bu amaç için İslam ülkelerinde uygulanan taktiklerden bazıları şunlardır: ‘Güçleri karşıt hale getir; çatıştır, güçten düşür’, ‘mümkün olduğu kadar uzun süre kullan, at’, ‘raf ömrü biteni önceden belirle ve indir’.
Hiç kuşkusuz bir ABD ve bütün bir Batı da yoktur. Batı’daki siyaset erbabı ile vicdani ve ahlaki tavır sahiplerini birbirinden ayırmak da gereklidir.
Washington Post gazetesi, açıkça Obama’nın Mısır’da yaşanan katliamın suç ortağı olduğunu ilan etti. Obama yönetiminin Mısır’da olan biten karşısında ‘hem kendi savunduğu değerlere aykırı hem de vicdansızca bir tutum’ içinde olduğunu yazdı. Robert Fısk ise ‘Bundan sonra her hangi bir Müslüman’ın seçim sandığına yeniden güvenmesi’ için bir sebebinin kalmadığını söyledi.
Diğer yandan Arap ülkelerinin darbe, katliam ve iç çatışmalar konusunda takındığı tavırlar daha vahim, korkunç ve ürkütücüdür. Sorun küresel güçler ve onların siyasetlerinden ibaret değildir.
Mısır’da kendi halkına katliam yapabilen bir yönetim var. Katliamcılar kendini hem Müslüman, hem darbeci, hem de gerçek Mısırlı saymaktadır. Kefenler içinde yan yana yatanlar da onları katledenler de aynı dinin mensuplarıdır.
Mısır’da bir Müslüman’ın bir başka Müslüman’a bu vahşeti reva görmesi üzerinde durulması gereken önemli bir olgudur.
“Güç, ata tanımaz!” diye bir söz var. Mısır’da güç ne atayı, ne demokrasiyi ne de Müslümanlığı tanımıştır. Alınacak dersler vardır, dersler!