Ali Kuşçu
Sevgili Okuyucum,
Özbekli, Kazakeli, Türkmenli, Kırgızeli, Azerbaycan, yüzlerce yıldır dillerde, kitaplarda (Farsça ek ile) TÜRKİSTAN; (Türkeli) olarak ifâde edilegelmiştir... Türk budunlarının ortak ata-babalarının pek çoğu, bu büyük Türk vatanının bağrından çıktı. İşte Ali Kuşçu da bunlardan birisidir.
Ünü bütün dünyayı saran bu büyük Türk matematikçisi ve astronomu 1400 yılında Özbekeli'nde, Semerkant'ta doğdu...
Babası'nın mesleği gereği "Kuşçu" lakabıyla anıldı. Babası, "Bilgin hükümdar" olan Uluğ Bey'in "Doğancıbaşı"sıydı.
Ali Kuşçu, dünyanın en büyük üniversitesi sayılan Semerkant Medresesi'nde eğitim gördü. Bizzat Uluğ Bey'den ve Bursalı Kadızâde Rumî'den ders aldı. Özellikle Uluğ Bey, genç bilgin Ali Kuşçu'ya çok büyük değer verdi. Onu, öğrencisi olması yanında bir kardeş gibi gördü; beraber ava çıktı, sarayında ağırladı.
Ali Kuşçu, çok çalışkandı. Susuz çölde bir insan suyu nasıl isterse; Ali Kuşçu da bilgiyi, öyle isterdi...
Birgün, daha çok öğrenmek için Uluğ Bey'den gizlice Kirman'a gitti. Kirman'da öğrenimini tamamlarken, Ay'daki görüntülerin o zamana kadar açıkça bilinmeyen yönlerini çözmek için "Risale-i Hall-ül Eşkâl'i Kamer" adlı bir eser hazırladı.
Semerkant'a döndüğünde Uluğ Bey, Ali Kuşçu'ya "Bize ne getirdin?" diye sordu. O da hazırladığı eseri sundu. Ali Kuşçu'nun çalışmasını inceleyen Uluğ Bey, izinsiz ayrılmasından doğan kusurunu affetti.
Uluğ Bey'in Semerkant'ta kurduğu rasathânenin yönetiminde bulunan Gıyaseddin Cemşid ile Bursalı Kadızâde, kısa aralıklarla ölünce, Ali Kuşçu rasathânenin başına geçti. Bu görevde iken, Uluğ Bey'in bizzat yazdığı "Uluğ Bey Zeyci" diye bilinen o meşhur eserin düzenlenmesine yardımcı oldu. Bu arada Uluğ Bey Medresesi'nde öğretmenlik yaptı.
Uluğ Bey'in ölümünden sonra, hacca gitmek üzere yola çıktı. Tebriz'e geldiğinde, Akkoyunlu Türklerinin lideri Uzun Hasan Bey'in çok derin saygısını kazandı. O sıralarda Anadolu'daki Osmanlı Devleti ile Akkoyunluların arası pek iyi değildi. Uzun Hasan Bey, barış ortamı yaratmak için Ali Kuşçu'yu İstanbul'a elçi olarak gönderdi. Osmanlı Devletinin başında bulunan Fatih Sultan Mehmet Han, Ali Kuşçu'ya İstanbul'da çok değer verdi. Kendisi ile uzun uzun sohbetlerde bulundu. İstanbul'da kalması için rica etti. Ali Kuşçu, bir Türk'e yakışan şekilde: "Görevim bitsin, geleceğim" dedi. Gerçekten, Ali Kuşçu elçilik görevini, tamamladığını Tebriz'de uzun Hasan Bey'e söyledikten sonra, dönmeye söz verdiği İstanbul yolunu tuttu.
Ali Kuşçu, İstanbul'da el üstünde tutuldu. Günde iki yüz akçe ile Ayasofya Medresesi'ne öğretim üyesi olarak atandı. Matematik, geometri ve kozmografya okuttu. Ayrıca bir kurs açarak halka matematik öğretmeye başladı.
Fatih, seferlerde dahi Ali Kuşçu'yu yanından ayırmadı. Fatih'le beraber çıktığı bir seferde kaleme aldığı Arapça "Risalât-ı Fethiye" adlı eserini Fatih'e sundu. Fatih, çok mutlu oldu.
Bu büyük Türk bilgini Ali Kuşçu 16 Aralık 1474 yılında İstanbul'da öldü. Mezarı Eyüp Türbesi civarındadır.
Ali Kuşçu, astronomi ve matematik gibi müspet bilimler yanında, hadis, tefsir gibi İslâmî bilimlerle de uğraştı. Ali Kuşçu'nun en büyük hizmeti Osmanlı Devleti'nde astronomi bilimini kurmasıdır. Anadolu Türk'ü, bu yüzden Ali Kuşçu'ya çok farklı bakmıştır. Ali Kuşçu Anadolu Türk'ü ile öz ülkemiz Orta Asya arasında bir örnek köprü olarak görülmüştür. Kaderin Orta Asya'dan ayırıp, Anadolu yaylasına getirdiği Türkler ile Türkistan'da kalan Türkler arasındaki birlik duygusunun canlı örneği olarak belleklerde yer etmiştir.
Bilen kişinin çözemediği ne vardır? Uluğ Bey'le arkadaş, Uzun Hasan Bey'le ve Fatih ile can dost bir Ali Kuşçu! Oysa, bu üç Türk başkanı ayrı Türk coğrafyalarında, ayrı devletlerin başındaydılar. Ali Kuşçu, bu üç önder, bu üç devlet için hizmet verirken, sanki şöyle diyordu:
"Biz bir bütünüz. Birimiz hepimiz için..."
Bilgin atamız Ali Kuşçu'yu rahmetle anıyoruz.
Esen kalın efendim.