Ali Koç ve tüm başkanlar

Anlamakta zorlandığım iki adam tipi var; 1- Sen canım demeye hazır olabilecekken, “canın çıksın!” demekte ısrar edenler... 2- Bu ülkeyi seviyorum diyen herkes benim kardeşimdir. En yakınlarım kadar onları da seviyor ve önemsiyorum. “Dememekte ısrar edenler!” Esasen bu tip kişileri, şunlardır bunlardır diye isimlendirip kategorize etmek ne kadar doğru olur bilmiyorum. Bu tereddütüme rağmen sporda ve siyasette en uç örneklerine şahit olduğumuz bu figürlerin neden böyle davrandıklarının araştırılmasını, davranış bilimcilerine bırakarak, ben spor ve siyasetteki örneklerine geçiyorum. Niçin? “Nizasız ve kavgasız bir toplum, ezeli rekabete rağmen ebedi dost!” Bir spor kitlesine kavuşmak için futbolda Fatih Terim ile Ali Koç, siyasette de Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan... Bunlar yukarıda izah ettiğim Türkiye’deki bu figürlerin en uç örneğidir.

***

Elbette saygın ve saygıdeğerdirler. Elbette etraflarında danışman ve ekipleri vardır. Fakat hangi faydalarına inanarak bazı söylem ve davranışları geliştirirler anlamakta zorluk çekiyorum. Hatta danışman grubunun tahrik ve yanlış beyanlarla kendilerini yanlış yönlendirdiklerine de inanıyorum. Hatta bu hususta muhatap olduğum canlı bir örneğini de size arz edeceğim. Mesela Ali Koç, Fatih Terim için niçin “sicili bozuk biri” der. Fatih Terim; “Maçlar masa başında değil sahada kazanılır” dediği için. Yahu Fatih Hoca şampiyonlar Ligi’ndeki rakiplerini kastetti. Muhatap Fenerbahçe değildi. Tabiiki bunların tamamı lafügüzaf. Zira Türk futbolunun iki mühim figürü sebep ne olursa olsun bulundukları makam ve bunların taraftar kitlesine etkisini düşünerek, bu cümleleri asla kurmamalıydı. Devlet adamlığı ve makam ciddiyeti bunu gerektirirdi. Hele hele Galatasaray başkanı Mustafa Cengiz’in, Fatih Hoca’ya arka çıkacağı mantığıyla “insanla hayvanı ayıran edeptir” gibi garip bir cümleyle ortaya çıkıp Ali Bey’i itham etmesi hiç te yakışık alan bir şey olmadı. Zira işgal ettikleri mevki ve makamlar akıllarına gelen her lafı sarf etmeye mani makamlardır.

***

Gelelim ikinci örnekteki sayın Cumhurbaşkanımıza, her branşta olduğu gibi yeni sistemde özerk olmasına rağmen Türk futbolunun pusulası da kendisindedir. Ve pek tabii ki futbola olan yüksek ilgisi de bizleri mutlu etmektedir. Lakin çok iyi hatırlıyorum ki yukarıda arz edeceğimi yazdığım bir zamanlar cezaevinden çıktıktan sonra Tayyip Bey’e protokol tribününden yer verilmediği konusunda yaşadığım canlı örnek, bu konunun acı bir hatırasıdır. Davetiyesini İstanbul Valisi’nin dağıttığı Beylerbeyi sahasının açılışında benim kendisine muhatap olarak sunulmam da koca koca yalanlar sınıfına giren “alt makam esnaflarının” uydurup göz boyadığı bir örnektir. Ben bu örneklerle en verimli çağında görevlerini bırakmaya mecbur bırakılan bir spor yöneticisiydim. İşte bu aktarılanlar kimi zaman Ali Koç’a, kimi zaman Sayın Cumhurbaşkanı’na, yanlış bilgi aktarıcıları tarafından nakledilip adaletsiz ve yanlış netice ile sonuçlanan toplumu da sevgisizliğe ve kamplaşma noktasına getiren şark kurnazlığıdır. Bu garip davranışların asıl failleri de esasında başkanlar değil oralardan nemalanan menfaat şebekeleridir. Başkanların kusuru mu? Maalesef büyük olmayı hedeflemelerine rağmen, küçük danışmanlara itibar etmeleridir.

Yazarın Diğer Yazıları