Ali kaybettiğinde kaybetmiştik aslında...
"Yalnız Ali.. mağlup Ali.. mağrur Ali.. haksızlığa boğulmuş, adâletsizliğe mahkûm Ali.. "
Tüm mağlûbiyetlerin ve gâliba tüm gâlibiyetlerin izleri çok derinlerde ve gâliba bir silsile olarak tarihin derinliklerine uzanıyor tüm mağlûbiyetler ve gâlibiyetler. Mağluplar ve gâlipler müteselsilen aynı safta buluşuyorlar.
Aralarına binlerce yıllık zaman girmiş gâlipler ve mağlûplar, bu binlerce yıla rağmen birbirinin benzerî tepkileri veriyorlar, birbirinin benzerî bir dünyaya inanıyorlar ve aynı ruh ve aynı kalp iklimlerinden besleniyorlar.
Ve gâliba onlar aynı dünyalara doğuyorlar; gâlipler ve mağlûplar dünyasına...
Gâlipler iktidârın hazzını telezzüz ediyorlar, mağlûplar ise inandıklarının ve ideâllerinin bedelini ödüyorlar...
Gâlipler iyilikle olan savaşlarının muzafferleri, mağlûplar her şeye rağmen iyiliğin mağlûpları...
***
Peygamberden sonra Sekife toplantısından çıkan karar 'İkinin ikincisi' olarak Ebû Bekir'i hilâfet makâmına getirmişti. Ebû Bekir kendisinden sonra Ömer'i vasiyet etmiş ve Ömer de yaralandığında ardında altı kişiden oluşan bir şûra bırakmıştı. Şûranın reisi Abdurrahman b. Avf'ın yaptığı istişârelerin neticesi, Müslümanların Osman ve Ali üzerinde oluşmuş mutabakatıydı.
Abdurrahman b. Avf mescidde yapılan toplantıda Ali'nin ve Osman'ın ellerini tutarak evvelâ Ali'ye sordu sualini:
"Allah'ın Kitabı, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve Ömer'in uygulamalarına tâbi olarak hareket edip edecek misin?"
İlmin kapısı Ali, kahramanlığın üzerinde tecessüm ettiği Ali, cesâretini kılıcının keskinliğinde taşıyan Ali, Fâtıma'nın müşfik kocası Ali, Hasan ve Hüseyin'in biricik babası Ali, Peygamberin yatağında düşmanı bekleyen ve bedenini Peygamberin düşmanlarının kılıçlarına kalkan eden sâdık ve fedâkâr ve mûtemet Ali ve suskun Ali, Lâ fetâ illâ Ali, lâ seyfe illâ Zülfikâr'ın Ali'si cevabını verdi:
"Allah'ın Kitabı ve Resulünün Sünnetine tam olarak uyacağım, ancak bunun dışında kendi içtihadlarıma göre davranacağım..."
Abdurrahman b. Avf aynı suali Osman'a sordu:
"Allah'ın Kitabı, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve Ömer'in uygulamalarına tâbi olarak hareket edip edecek misin?"
Osman kendisini halife yapacak olan o cevabı verdi:
"Allah'ın Kitabı, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve Ömer'in uygulamalarına tâbi olarak hareket edeceğim..."
Sonrası mâlûmun ilânı...
İnsanın omuzlarının üzerinde taşıdığı kafasının içindeki beyni, tefekkür ve idrak melekeleri, aklı ve akletme kâbiliyeti ve dahi onu eşref-i mahlûkat yapan tüm fıtrî hasletlerinin insana yüklediği en mühiminden vazife:
'Mesûliyet nâmusu, düşünce ahlâkı, idealizm sadâkâti...'
Bunların bedeli: 'Mağlubiyet...'
Ali o gün, kendi düşüncelerine, kendi ilmine, kendi idrâkine, kendi akl'etmesine, kendi ahlâkına, kendi idealizmine sâdık kalarak bunu tebyîn ettiğinde biz de kaybetmiştik aslında...
Ali o gün kaybettiğinde, tecdid fikri de, tenkid fikri de mağlûp olmuştu...
Ali o gün kaybettiğinde, yanlışlıklar ve haksızlıklar karşısında konuşan dil, kıyâm eden beden, akl'eden ve tefekkür eden zihin de kaybetmişti aslında.
Ali o gün kaybettiğinde, biz de kaybetmiştik aslında...
Ali'den sonra Hüseyin kaybetti:
"Ceddim Muhammed'in dini benim bedenim üzerinden yükselecekse eğer, gelin ey kılıçlar, gelin doğrayın bedenimi" diyen Hüseyin de kaybetti...
Hüseyin'den sonra mazlumların yanında olan ve Halife Mansur'un kadılık teklifini ve zulmü İslâm adına meşrûlaştırmayı reddederek zindanlarda işkence ile can veren İmam Hanefi de kaybetti...
O günden sonra hep kaybettik...
İyilerin ve iyiliğin kazanamadığı cenk alanlarında iyiler ve iyilik hep kaybetti...
Yine kaybedeceğiz...
Yine, 'kabültü heptü' diyenler kazanacak...
Yine haksızlık karşısında dilleri lâl olanlar, vicdanları kanamayanlar, idrakleri tutulanlar, akıllarını emânete bırakanlar, yüreksizler kazanacak...
Fakat insanlığın değerleri, bu gâliplerin gâlibiyetleri üzerinden değil, mağlûpların hasletleri ve ahlâkları üzerinden yükselecek...
İnsanlık, bir tek ferdine bile ismini vermediği Nemrut'ları ve Yezid'leri ve onların haleflerini zulüm ve zillet sâhifelerine, Ali'yi, Hüseyin'i, Numan b. Sabit'i ve daha nice mağlupları ise kahramanlar ve iyilik sâhifelerine yazacak...
Ali o gün kaybettiğinde, haksızlıklar karşısında konuşan dil, kıyâm eden beden, akl'eden ve tefekkür eden zihin de kaybetmişti... Ya haksızlık karşısında hakikat adına susan dil kendi dilimiz ise.. Yine kaybedeceğiz.. hep kaybedeceğiz...
Kaybederek öleceğiz...