Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Tekirdağ Cumhuriyet Meydanı'nda miting düzenledi. Mitinge Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Lideri Ali Babacan ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş da katıldı.
Mitingde konuşma yapan Ali Babacan, “İşkenceye sıfır toleranstan Sinan Ateşlerin vurulduğu bir ülke haline geldik. Çetenin mafyanın cirit attığı bir ülke haline geldik" dedi.
Babacan'ın konuşması şu şekilde:
“İŞKENCEYE SIFIR TOLERANSTAN SİNAN ATEŞ’LERİN VURULDUĞU BİR ÜLKE HALİNE GELDİK”
İşkenceye sıfır toleranstan Sinan Ateş’lerin vurulduğu bir ülke haline geldik. Çetenin mafyanın cirit attığı bir ülke haline geldik. Bu ülke bunu hakketmiyor. Görüyorsunuz, ‘nereden nereye.’ Devlet yönetiminde ortak akıldan tek akla, keyfiliğe; yöneten kadrolarda liyakatten kayırmacılığa. Dış politikada AB rotasından Şangay Beşlisi’ne, ‘nereden nereye.’ Arabulucu, güçlü, itibarlı Türkiye’den kapı kapı ondan 2 milyar, ondan 3 milyar para istemek zorunda kalan bir ülkeye. Tüm dünyanın cazibe merkezi olan Türkiye’den gençlerin kaçmak istediği Türkiye’ye, ‘nereden nereye.’
“BİZ VATANDAŞIMIZIN SOFRASINA GÖZÜMÜZ GİBİ BAKMAK ZORUNDAYIZ”
Tekirdağ’dayız, bir serhat ilimizdeyiz. Şurada Avrupa Birliği (AB) ile aramızda 200 kilometre var. Onların yüzü gülüyor, Tekirdağlı hemşerilerim eziyet çekiyor. Biz ülkemizi çok seviyoruz. Vatanımızı, toprağımızı, insanımızı çok seviyoruz. Ama bu hak mıdır, reva mıdır? Bu eziyet, bu sıkıntı nedir? Nedir bu güzel insanlarımızın çektiği? Bir kilo soğan 30 lira olmuş, kıyma 300-400 lira olmuş. Hak mıdır? Bunu söyleyince de ‘bakmayın soğana’ diyorlar ama vatandaşımızın derdi bu. Kusura bakmasınlar, biz bakmak zorundayız. Biz vatandaşımızın sofrasına gözümüz gibi bakmak zorundayız. Türkiye, bu partili, taraflı cumhurbaşkanlığı sistemi başladıktan sonra, son 5 yıldır sürekli olarak fakirleşiyor. Kim Türk lirası cinsinden gelirle yaşıyorsa adı ister memur olsun, işçi olsun, emekli olsun, esnaf olsun, çiftçi olsun herkes kaybetti. Bir avuç insan kazandı, bütün Türkiye kaybetti. Enflasyon yoluyla kaybettirdiler. Herkesin cebindeki paranın değerini düşürdüler. Gerçekten ok üzülüyoruz.
“HERKESİN CEBİNDEKİ 200 LİRADAN 124 DOLARI KİM ÇALDI”
Bu 200 lira, tedavüle ilk 2009 yılında çıktı. 2009 yılında, bu 200 lira, tam 134 dolar ediyordu. Bugün 10 dolar bile etmiyor çünkü Kapalı Çarşı’da ayrı kur var, bankada ayrı kur var, döviz bürosunda ayrı kur var. Memleketi ta Özal öncesine döndürdüler. Bu para 134 dolar ederken şimdi 10 dolar etmiyor, aradaki fark 124 dolar. Herkesin cebindeki bu paradan 124 doları kim çaldı, kim aldı bunu? Enflasyon yoluyla hepimizi fakirleştirdiler. Bir zamanlar vatandaşımızın sofrası, buzdolabı, hayatı zenginleşmişti. Biz yaşadık o yılları. Gençler rahatlıkla bir cep telefonu alıyordu. Yeni işe giren bir mühendis kardeşimiz aylık maaşıyla, taksitle bir araba alabiliyordu. Şu anda bir araba almak hayal. Bir ev almak imkânsız. Evlenemiyorlar.
“TÜRKİYE HİÇBİR ZAMAN BU KADAR YÜKSEK ENFLASYON GÖRMEMİŞTİ”
Ülkenin düştüğü durum bu. Ve o iyi dönemlerde kimse gençlere, ‘çıkar telefonunu göster’ demiyordu. Öyle laflar yoktu. Emekliler, torunlarına gönlünce hediye alabiliyordu, hatta emekliler, maaşlarından artırdıklarıyla Avrupa’da otobüsle de olsa bir tur yapıp gelebiliyorlardı. Şimdi imkânsız. Emekli maaşı temel gıda ihtiyacına yetmiyor. Emekli maaşıyla şöyle bir sofra kurmak, buzdolabını doldurmak mümkün değil. Ne oldu o günlere, nasıl geldik bu günlere, diye sormamız lazım. Bu enflasyon, hırsızlığın en modern yöntemi. Yıllarca düşük seyreden enflasyon, son 5 yılda katlaya katlaya arttı. Cumhuriyet tarihinin en yüksek enflasyonu şu geçtiğimiz yılda gerçekleşti. TÜİK enflasyon rakamları tutmaya başladığından bugüne kadar Türkiye hiçbir zaman bu kadar yüksek enflasyon görmemişti.
“HUKUK VE ADALETİ AYAKLAR ALTINA ALIP BİR ÜLKENİN EKONOMİSİNİ DÜZELTEMEZSİNİZ”
Hani çok sevdiği bir soru vardı ya; ‘Nereden nereye’ derdi. Yıl 2013, kişi başına düşen milli gelir 12 bin 500 dolar. Hedef koyduk, dedik ki, ‘2023 yılında bu ülke 25 bin dolara ulaşır.’ Şu an 10 bin 500 dolar. 2013’te, 12 bin 500 dolardan aldılar, 10 bin 500’e düşmüş durumda. 10 yıldır geriye sayıyor bu ülke. Gençlerimizin umudu kararıyor. Gençlerimiz yarınlarını başka ülkelerde aramaya başlıyorlar. Ekonomide dünya sıralamasında 16’ncılıktan 21’inciliğe düştük. Hukukun üstünlüğünde dünyada 59’unculuğa yükselmiştik 117’nciliğe düştük. Ne kadar hukuk o kadar ekonomi. Ne kadar adalet o kadar ekonomi. Hukuk ve adaleti her gün ayaklar altına alıp bir ülkenin ekonomisini düzeltemezsiniz, mümkün değil.
“EN FAZLA İKİ YILDA ENFLASYONU TEK HANEYE İNDİRECEĞİZ”
Endişeye mahal yok. Bu ekonomik kriz, bu darboğaz düzgün, dürüst ve ehil kadrolar iş başına geldiğinde inşallah çok hızlı bir şekilde çözülecektir. 6 ayda bu ülke, bu kriz ikliminden çıkar ve hep diyoruz en fazla 2 yılda da enflasyon tek haneye iner. Türkiye bunu başardı yine başaracak. İnanın bu düştüğümüz durum asla kaderimiz değil. Türkiye’nin yarınları elimizde, hepimizin elinde. Hep beraber bu ülkeyi yeniden ayağa kaldıracağız. Koşmaya başlayacağız ve ülke inşallah kanatlanıp uçacak. Bu her birimizin sofrasının bereketlenmesi demek. Faturaları dert etmeyeceğiz, ödemelerimizi rahat yapacağız, buzdolaplarımızı huzurla doldurabileceğiz demek. Hani külliyede Togg yerli otomobil dolaşıyor ya o yerli otomobilin herkes tarafından rahatlıkla satın alınabileceği bir Türkiye hedefliyoruz biz. Araba var da para yok, almayınca millet ne yapacak o arabayı. Yerli marka diyoruz yerli otomobil demiyoruz. İkisinin farkı var. Bunlar hayal değil.
“TENCEREDE ET DEĞİL DE DERT KAYNAYINCA HÜKÜMETİN DEĞİŞME ZAMANI GELDİ DEMEK”
Patates-soğan seçimleri değiştirecek belli. Tencere kaynamayınca olmuyor. Tencerede et değil de dert kaynayınca hükümetin değişme zamanı geldi demek. Müsait bir yerde indireceğiz hep beraber. Bu ülke zamanında çok büyük başarılar elde etti. Gençler, KYK burslarından biriktirdikleriyle rahatlıkla tatil yapabiliyorlardı. Şimdi gençler, bayramda ailelerini görmeye gidemiyorlar. Otobüs parasını biriktiremiyor çoğu gencimiz. İşe yeni başlayanlar, krediyle de olsa araba alıyordu, ev alıyordu. Son model arabaları almak kolaylaşmıştı. Emeklilerimiz maaşlarıyla rahat geçinip bir kenara brikim de yapabiliyorlardı. İnanın çok daha iyisi olacak.
“ORTA GELİRLİYKEN BİRDEN AÇLIK SINIRININ ALTINDA YAŞAMAYA BAŞLANAN MİLYONLARA SESLENİYORUM”
Formül basit: Güveni oluşturun, gerisi çok kolay. Evladının beslenme çatasını dolduramayan gözü yaşları annelere sesleniyorum, sabahtan akşama çalıştığı halde evine rahata meyve-sebze alamayan babalara sesleniyorum, diplomaları evde dururken motosiklet üstünde canını tehlikeye atarak çalışan kurye kardeşlerimize sesleniyorum, orta gelirliyken birden açlık sınırının altında yaşamaya başlayan milyonlara sesleniyorum. Nasıl ki 2001-2002 krizinden sonra refahı yaşadıysak, nasıl ki 2009 krizinden sonra Türkiye tekrar güçlenip ayağa kalktıysa, bu krizden de hep beraber çıkacağız. Adaletle, hukukla, ortak akılla ve beraberce yapacağız. Hakkı düştüğü yerden tutup kaldıracağız, adaleti hâkim kılacağız.
“GÜVEN OLMAYINCA OLMAZ”
Güven olmayınca olmaz. Ben, ‘güven çok önemli’ deyince gençler soruyor: ‘Güven deyip duruyorsun Başkanım da güven nasıl oluşur?’ ‘8 maddede size özetleyeyim’ diyorum: Konuşunca doğruyu söyleyeceksin. Söz verince tutacaksın. Emanete hıyanet etmeyeceksin. Devlet yönetiyorsan adaletten asla sapmayacaksın. Ehliyetli, liyakatli kadrolarla çalışacaksın. İstişareyle yöneteceksin. Şeffaf olacaksın, çalmayacaksın. Her zaman hesap vermeye hazır olacaksın, hesap vermekten kaçmayacaksın. Bu 8 maddeyi yapın, korkmayın, güveni oluşturtursunuz.
“ÖNÜMÜZDE İKİ TERCİHLİ BİR REFERANDUM VAR: KARA KIŞ MI, BAHAR MI”
Önümüzde sayılı günler var, 18 gün. Sayılı gün çabuk geçer. Önümüzde bir referandum var. Sadece iki tercihli bir referandumdan bahsediyoruz. Birinci sandıkta Sayın Erdoğan mı Sayın Kılıçdaroğlu mu? İkinci sandıkta da Cumhur İttifakı mı Millet İttifakı mı? İki tercihli referandum. Bu iki tercihi, size daha basitleştirerek anlatacağım. Belirleyici olan iki seçenek var, gerisi detay, teferruat. Otoriterlik mi, demokrasi mi? Öfke-nefret mi, sevgi mi? Kriz mi, huzur mu? Şu anda istişaresiz karar veren bir yapı mı-tek akıl mı, ortak akıl mı? Tekirdağ bunun cevabını biliyor. İki seçenekten birisin seçecek Tekirdağ. Bir başka bakışta, bu bir referandum olacak ama özetin de özeti karşımızda iki tane seçenek olacak: Kara kış mı, bahar mı? Cevap basit.
“14 MAYIS’TA OYUNUZU VERİP, SIRTINIZI YASLAYIP GERİSİNİ İZLEYECEKSİNİZ ÇÜNKÜ GERİSİ BİZDE”
Tekirdağ bu işi bitirmiş. Tekirdağ kararını vermiş. Sizden söz istiyorum. Bu seçimi birinci turda tamamlayacak mıyız? Birinci pusulada hep beraber ortak cumhurbaşkanı adayımız Sayın Kılıçdaroğlu’nun adının altına ‘evet’ mührünü basacak mıyız? İkinci pusulada, Millet İttifakı’nın çerçevesi içinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin logosunun altında, DEVA için, Gelecek için, Saadet için, Demokrat için ‘evet’ mührünü basacak mıyız? 14 Mayıs’ta oyunuzu verip sırtınızı yaslayıp gerisini izleyeceksiniz çünkü gerisi bizde. Her şeyiyle hazırız, 2 bin 300 maddelik ortak eylem planımızla, kadrolarımızla, 84 maddelik anayasa değişiklik paketimizle hazırız. Biz bu hazırlıkları çok önceden yaptık.
“TRAFOYA KEDİ GİRMESİN DİYE OYLARIMIZA SAHİP ÇIKACAĞIZ”
Trafoya kedi girmesin diye, oylarımıza sahip çıkacağız. Tüm Türkiye’de, 50 bin binada, 200 bin sandıkta oylarımıza sahip çıkacağız. Altı parti bunun bütün altyapısını oluşturduk, oluşturuyoruz. Hiçbir binayı, hiçbir sandığı boş bulandırmayacak şekilde ağı oluşturduk, oluşturuyoruz. Tek bir parti bunu yapmakta zorlanabilir ama altı parti el ele verdiği, güç birliği yaptığı zaman bu işi çözüyoruz. Çözüm bizde. Adaleti getireceğiz. Türkiye’yi mutlu insanların, huzurun, güvenin, adaletin, zenginliğin ülkesi yapacağız. Türkiye’yi dünyanın yıldızı yapacağız. Yunanistan da Bulgaristan da buraya gıptayla bakacak. Bütün bu coğrafya için ilham kaynağı olacağız. Hep beraber başaracağız. 15 Mayıs sabahı, hepimiz o özlediğimiz Türkiye’ye uyanalım.