Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

Alay - Aşağılama - Tehdit

Bugünlerde Dîvânu Lugâti't-Türk'teki (DLT'deki) atasözleri üzerinde çalışıyorum. Türkçenin bilinen bu ilk sözlüğünde 300 kadar atasözü var. Kâşgarlı Mahmud bunları 1070'lerde kaydetmiş. Ama kim bilir bu atasözleri o tarihten de ne kadar önceye gidiyor.

Yazılması 1077'de bitmiş olan DLT'nin bugüne ulaşmış bir tek yazma nüshası var. O da Fatih Millet Kütüphanesi'nde. Ama Kültür Bakanlığı bu el yazmasının renkli tıpkıbasımını iki kez yayımladı. Talihli olan Türkler de bu tıpkıbasımları edindiler. Ben de o talihli Türklerden biriyim.

Yazmanın 381. sayfasına gelince çertil- fiiline rastladım. Kâşgarlı bu fiili çertildi nēŋ diye kaydetmiş. Anlamını da "nesne elden gitti" diye vermiş. Fakat asıl önemli olan bu fiil için verilen atasözü örneği:

Erdemsizden kut çertilür. O dönemde erdem sözünün "fazilet" anlamı yanında "edep" ve "marifet" anlamları da var. Kâşgarlı atasözünün anlamını şöyle vermiş: "Edebi ve fazileti olmayan kişiden devlet ve talih gider."

Günümüzdeki "edebi ve fazileti olmayan" kişileri düşündüm. Hani devamlı bağırıp çağıran, herkesi aşağılayan, herkesle alay eden, hatta insanları tehdit eden kişileri. Bir gün söylediklerini başka bir gün yalanlayan kişileri düşündüm. O zaman atasözündeki hikmeti daha iyi anladım. Böyle kişilerden mutlaka devlet ve talih gider.

Çevremde, çevremden tepelere doğru gittikçe yükselen o sesler var ya… Tonu gittikçe yükselen o sesler… Erdemsizden kut çertilür diyor atalarımız. Kutun yani devlet ve talihin işte o erdemsizlerden nasıl çekildiğini görür gibi oluyorum.

Yazmanın 495. sayfasında anlamlı bir atasözü daha var: Küç ildin kirse törü tüŋlüktin çıkar. Küç, "zorbalık" demek, "zulüm" demek. İl ise "kapı" anlamında. Törü malum. "töre , kanun" anlamlarında. Ama bir de "insaf" anlamı var. Tüŋlük, Anadolu'da hâlâ dünlük biçiminde yaşıyor olsa gerek. Çadırın tepesindeki delik anlamında. Kâşgarlı bu atasözünün anlamını da şöyle vermiş: "Zulüm avludan girse töre yani insaf baca deliğinden (çadırın tepesindeki delikten) çıkar. Elhak doğru. Zorbalık ve zulüm geldi mi ne kanun kalıyor, ne merhamet, ne de insaf.

501. sayfaya gelince arka arkaya iki atasözüne daha rastladım ve ata ruhlarına gülümsedim: Erdem başı tıl. "Erdem ve meziyetin başı dil" imiş. Dil, üslup, dili güzel kullanmak, erdem ve meziyetin başı kabul ediliyor. Bu durumda, sakin sakin değil de bağırtı hâlinde konuşanlara ne demeli? Sürekli bağırıp çağırarak insanları azarlayanlara, aşağılayanlara ne demeli? Erdemin başı dil olduğuna göre bu sorunun cevabını da okuyucular versin. Ama ne olur ne olmaz, cevabı sessizce versinler.

Ve diğer atasözü: Yavlak tıllıg bigde kerü yalŋuz tul yig. Atasözlerinin 11. yüzyıldaki özgün biçimlerini yazıyorum. O dönemdeki Türkçeye biraz aşinalığımız olsa fena mı olur? Yavlak, "kötü" demek. Tıl, biraz önce geçti, "dil" anlamında. Tıllıg ise "dilli" oluyor. Big, "bey"in, yig de "yeğ"in o zamanki biçimi. Kelime kelime atasözünün anlamı şöyle: "Kötü dilli bey (koca) olmasındansa yalnız dul olmak yeğdir."

Demek ki atalarımız kocanın eşine bağırıp çağırmasını, kötü sözler söylemesini hoş görmüyor. Hatta böyle koca olacağına kadın dul kalsın daha iyi, diyor. Bugün bazı kadınlarda rastladığımız "kocam değil mi, sever de döver de" anlayışından ne kadar uzak. Ne kadar medeni! Tabii gönül ister ki eşler ne yavlak dilli olsun, ne de kadınlarımız dul kalsın. Ama burada bence asıl anlatılmak istenen, kötü, aşağılayıcı, kırıcı dilin ne kadar zararlı olduğu.

Atalar çok güzel sözler söylemiş ama birilerinin erdemden de, tatlı dilden de hiç nasibi yok. Böyle olunca atalar ne derse desin!

Yazmanın 39. sayfasından bir atasözü daha alalım ve Kâşgarlı Mahmud'a hiçbir eklemede bulunmadan onun verdiği anlamı da verelim.

Tilkü, öz inke ürse uduz bolur: "Tilki kendi inine ürüse uyuz olur." Bu, kabilesini, aşiretini, kendi ülkesini inkâr ederek ve ayıplayarak kötüleyen kimseler için kullanılır. Ben söylemiyorum, açıklama da Kâşgarlı Mahmud'a ait. 

 

Yazarın Diğer Yazıları