İYİ Parti'nin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "(50+1 şartının değişmesi) İsabetli olur. Çoğunluğu alanın seçilmesi halinde Cumhurbaşkanlığı seçimi de seri olur, uğraştırmaz, yanlış yollara sevk etmez. Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil." ifadelerine tepki gösterdi.
"SABAH ŞERİFLERİN HAYROLSUN, SAYIN ERDOĞAN"
Akşener, "İtirazlarımızı da, her türlü hakaret ve iftirayla reddettikleri, 50+1 sistemini; bugün, değiştirmek istiyorlar. Hem de bizzat, Sayın Erdoğan’ın sözcülüğüyle… Sabah şeriflerin hayrolsun, Sayın Erdoğan… Biz zaten; hesapsız kitapsız, alelacele getirdiğiniz, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin; Türkiye’nin başına, bela olacağını; daha 2017 yılında söylemiştik! Bu ucube sistemin, Türk demokrasisinde, derin yaralar açacağını söylemiştik! Zaten var olan kutuplaşma ortamının, daha da derinleşeceğini söylemiştik! Ve biz, o nedenle, o gün, “HAYIR!” demiştik! Tüm uyarılarımıza rağmen, bizi dinlemediniz. Yanlışta ısrar ettiniz. Hatalarınızda inat ettiniz.
"TAMAMEN KENDİ ESERİ OLAN İTTİFAK SİSTEMİNDEN, BİZZAT KENDİSİ ŞİKAYETÇİ OLDU"
Ez cümle; Günaydın Sayın Erdoğan! Sonunda yine, bizim dediğimize geldiniz… Peki bu süreçte, kaybeden kim oldu? Ne yazık ki, yine aziz milletimiz oldu. Değerli arkadaşlarım; Ak Parti iktidarının; 'Bu ülke koalisyonlardan çok çekti.' diyerek, çıktığı yolun sonunda, Türk siyaseti, ittifaklara mahkum oldu. Aradan geçen yılların ardından, Sayın Erdoğan da, artık anlamış olacak; geçtiğimiz günlerde, çıktı ve dedi ki; 'Mevcutta, 50+1 mecburiyeti, partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil…' Aynen böyle dedi… Yani; tamamen kendi eseri olan, ve inatla Türkiye’ye dayattıkları, ittifak sisteminden, bizzat kendisi şikayetçi oldu… Gerçekten ibretlik… Cumhur ittifakının içindeki, çekişmeler; Ortaklar arasındaki sorunlar; Meclis kürsülerinden gönderilen mesajlar; elbette bizi değil, kendilerini ilgilendirir. Ama ortada duran bir gerçek var: 50+1 şartının, dayattığı ittifak sistemi; milletimizi, iki yumruk arasına, mahkûm ediyor. Milletimiz, velinimet olmaktan çıkartılıp; rakama indirgenerek; siyasi tercihlerinde, seçeneksiz bırakılıyor. +1’e sıkıştırılan, siyaset düzeni; kimliksizliğe, kişiliksizliğe ve ilkesizliğe alan açıyor. Ve bu şekilde yapılan bir siyaset de; milletimizin, siyaset kurumuna olan güvenini, derinden yaralıyor.
"EĞER Kİ, TÜM BUNLARI; BİR KEZ DAHA ADAY OLABİLMEK İÇİN YAPIYORSAN..."
İşte, o nedenle, biz, İYİ Parti olarak; İttifak sisteminin neden olduğu bu yozlaşmaya, karşı çıktığımız için; 2024 yerel seçimleriyle birlikte; hür ve müstakil bir siyasetin yolunu açtık. Nitekim; geçtiğimiz Ağustos ayında; tüm siyasi partilere de, bir çağrıda bulunduk. 'Gelin, seçimlere ayrı ayrı girelim; Vatandaşlarımızın, tercihlerini özgürce yansıtacağı, bir rekabet ortamı oluşturalım.' dedik. 'Türk siyasetini; bugün içinde bulunduğu, ve milletimizin aleyhine çalışan; siyasi pragmatizm sarmalından çıkaralım.' dedik. 'Gelin, koltuklara değil, milletimize hizmet için yarışalım.' dedik. Madem ki, Sayın Erdoğan da; 50+1 şartının dayattığı, ittifak sisteminden bu kadar rahatsız; o zaman, buradan, bizzat kendisine sesleniyorum: Gelin, Ak Parti olarak; ittifak sisteminin, ülkemize dayatılmasının, siz de, bizim gibi, önüne geçin. Gelin, Türk demokrasisinin, tıkanan nefesini açmak için; siz de, bizim gibi, bir adım atın. Gelin, önümüzdeki seçimlere; Ak Parti olarak, siz de; İYİ Parti gibi, tek başınıza girme cesaretini gösterin! Ama Sayın Erdoğan; eğer ki, bu açıklamayı yapmaktaki amacın; anayasa değişikliğinin, arkasına sığınıp; sistem ile birlikte, 2 dönem kuralını değiştirmekse; işte o zaman, hiç kusura bakma, çok beklersin! Eğer ki, tüm bunları; bir kez daha aday olabilmek için yapıyorsan; Hiç kusura bakma, çok beklersin! Eğer ki; bu ucube sistemi, daha da ucubeleştirip; Tek adam rejimini, tahkim etmek için, kendine bir yol arıyorsan; Hiç kusura bakma, çok beklersin!" dedi
Akşener'in konuşması şöyle;
Aziz milletim, değerli milletvekilleri, sevgili gençler, kıymetli basın mensupları;
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Önümüzdeki Cuma günü,
24 Kasım, yani Öğretmenler Günü…
Yani;
Cehle karşı açtığımız savaşta, hep en önde yürüyen;
cesur neferlerin günü.
İlim denizinde, her daim seferde, her daim seferberlikte olan;
fedakâr yüreklerin günü.
Memleketimiz için, medeniyet yolunda, bir istikbal çizen;
irfan meşalesini, azimle taşıyanların günü.
Yurdumuzu yüceltmeye;
Cumhuriyetimizi yaşatmaya;
Milletimizi, hak ettiği gibi, muasır medeniyetler seviyesine taşımaya;
and içenlerin günü…
Kutlu olsun!
Bir öğretmen olarak;
memleketimizin, dört bir yanında;
çalışan, çalışamayan;
atanan, atanamayan;
öğrencilerine kavuşan, kavuşamayan;
tüm öğretmenlerimizin gününü, tebrik ediyor;
her birine sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Başöğretmenimiz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere,
istiklal kahramanı öğretmenlerimizi;
Yüreğimizdeki acısı dinmeyen, Aybüke öğretmenimizi;
Gaziantep’te kaybettiğimiz, Ayşenur öğretmenimizi;
ve tüm şehit öğretmenlerimizi;
bir kez daha, saygıyla, sevgiyle ve rahmetle anıyorum.
Mekânları cennet olsun.
Değerli dava arkadaşlarım;
Vatan savunmasından;
Cumhuriyetimizin, kuruluşuna ve yükselişine kadar;
milli varlığımızın, her aşamasında,
büyük emekleri olan öğretmenlerimizin, bir meslektaşı olarak;
bugün, Gazi Meclisimizde, sizlere sesleniyor olduğum için;
bir yanım gururlanırken;
Diğer yanım ise;
Öğretmenlerimize yaşatılan çilenin karşısında,
büyük bir hüzünle doluyor.
Bizi bugünlere getiren yolun, taşlarını döşeyen öğretmenlerimizi;
Yılın 364 günü, yok sayıp;
Sadece 24 Kasım’larda, laf olsun diye ananlar;
öğretmenlik mesleğinin önemini anlamamakta,
hâlâ ısrar ediyor.
24 Kasım’da, öğretmenlerimizin yüzünün,
bir nebze de olsa, gülebilmesi için;
İYİ Parti olarak, Gazi Meclisimize;
Tüm öğretmenlerimize, bir maaş ikramiye verilmesi,
Eğitime hazırlık ödeneğiyle, ek ders ücretlerinin arttırılması,
ve 100 bin öğretmen atamasının, gerçekleşmesi için,
önergeler verdik.
Ancak maalesef, Ak Parti ve MHP oylarıyla reddedildi…
2023’te Öğretmenlere verilen eğitime hazırlık ödeneği 1400 lira.
2022’de 1325 liraymış. Artış %5,6. Merkez Bankası bile 2023 enflasyonun %65’i aşacağını söylüyor.
1400 lira ile eğitime öğretmenler nasıl hazırlanacak?
Bu ödeneği kafi gören artırılmasının aleyhine oy verenlerin hesapla da vicdanla da bağları kalmamış.
Evet, bizim önerilerimizi reddettiler.
Peki kendileri ne yapıyorlar?
Hiçbir şey…
Bugün ülkemizde, bir milyona yakın,
atama bekleyen öğretmen adayımız var.
Ama;
2023-2024 eğitim öğretim yılının,
ilk çeyrek tatilini geride bıraktığımız, şu günlerde;
2024 yılı, öğretmen atama takvimi, hâlâ açıklanmadı.
Düşünebiliyor musunuz?
Öğretmen var, öğretmensiz öğrenciler var;
ama gereğini yapan bir iktidar yok.
Seçimlerden önce;
mülakatın kaldırılacağını;
ve adayların, KPSS puanıyla atanacağı sözünü veren, Ak Parti;
seçimlerden sonra, yine sessizliğe bürünmüş durumda…
Havaya bakıp, ıslık çalıyorlar…
On binlerce genç öğretmen kardeşime, söz verdiler;
ama istediklerini aldıktan sonra;
utanmadan, sıkılmadan, yüzleri kızarmadan,
sözlerinden döndüler.
KPSS’den yüksek puan alıp;
“Bu sefer tamam” diyen gençlerimizin;
umutları söndürülmeye, aynen devam ediyor.
Öğretmenlerimiz, atanamadıkları için;
başka işlerde çalışmaya devam ediyor.
Daha da acısı;
Öğretmenlerimiz;
yaşadıkları umutsuzluk ve çaresizlik karşısında,
hayatlarına son vermeye, devam ediyor.
Sosyal Bilgiler Öğretmeni, Hasan Cihar Aslan.
Kuryelik yapıyordu, intihar etti.
Daha 26 yaşındaydı.
Rehber Öğretmen, Mustafa Kaya.
Ailesine üç satırlık bir mektup bırakıp, intihar etti.
28 yaşındaydı.
Matematik Öğretmeni, Kevser Abdülkadiroğlu.
Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Matematik Bölümü’nü
birincilikle bitirmişti, intihar etti.
Daha hayatının baharında, 21 yaşındaydı…
Alim Koç;
33 yaşında, Beden Eğitimi Öğretmeniydi…
Esra Temur;
26 yaşında, Sosyal Bilgiler Öğretmeniydi…
İbrahim Yeşilbağ;
27 yaşında, Coğrafya Öğretmeniydi…
Elif İşler;
28 yaşında, Coğrafya Öğretmeniydi…
Merve Çavdar;
25 yaşında, Sosyal Bilgiler Öğretmeniydi…
Gencecik öğretmenlerimiz, evlatlarımız, intihar ettiler…
Ve ismini duymadığımız;
hikâyesini bilmediğimiz;
okullarda mesleklerini yapıyor olmaları gerekirken;
çalıştıkları farklı işlerde, iş kazalarında, hayatlarını kaybeden,
daha nice öğretmenimiz var…
Her birine, Yüce Allah’tan rahmet diliyorum.
Cumhuriyetimizin, 100’üncü yılında;
Baş üstünde tutulması gereken öğretmenlerimize;
kara toprağı reva gören, bu anlayışa, yazıklar olsun!
Öğrencileri öğretmensiz;
öğretmenleri de işsiz bırakan, bu eğri düzene, yazıklar olsun!
Ülkemizde, “atanamayan öğretmen” diye bir sorun üreten;
ve bizzat kendi sebep olduğu sorunu, bir türlü çözmeyen;
bu duyarsız iktidara, yazıklar olsun!
Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta,
Ankara’da, Gazi Meclisimizin önünde,
öğretmenlerimiz bir eylem yaptılar.
Millet iradesinin huzurunda, iktidara seslendiler.
Seçim dönemi verdikleri sözü hatırlattılar.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında,
100 bin öğretmen atamasının,
bir an önce yapılmasını istediler.
Ben de, milletvekili arkadaşlarıma, bu konuda talimat verdim.
Öğretmenlerimizin yaşadığı, bu zorlukları hafifletmek;
ve özellikle, atama bekleyen öğretmenlerimizin,
kadro ve mülakat sorunlarını, çözebilmek amacıyla;
Meclis Grubumuzun hazırladığı araştırma önergemiz;
yarın Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelecek.
Bu vesileyle, ben de buradan,
bir kez daha, iktidara seslenmek istiyorum:
Öğretmenlerimizi içine düşürdüğünüz, bu tabloya,
daha fazla seyirci kalamazsınız!
Artık bu sesi duymak zorundasınız!
Artık bu talebi, yerine getirmek zorundasınız!
Söz namustur.
Sözünüzü tutmak zorundasınız!
Bakın, önümüzde 24 Kasım Öğretmenler Günü var.
Gelin, elinizi vicdanınıza koyun;
Bu 24 Kasım’da, öğretmenlerimizi sevindirecek;
Onlara nefes aldıracak, bir adım atın.
Gelin, bir kez olsun, seçimde söylediklerinizin, arkasında durun;
Söz verdiğiniz gibi, mülakatları derhâl kaldırın!
Gelin, öğretmenlerimize kulak verin;
Cumhuriyetimizin, 100’üncü yılını,
100 bin öğretmen atamasıyla taçlandırın!
Aziz milletim;
Dünya, tam 47 gündür, bir soykırımı izliyor.
İnsanlığa karşı başlatılan bir savaşı,
tüm dünya oturmuş, sadece izliyor…
Katil Netanyahu’nun;
katışıksız caniliğinin,
şımarık sözlerinin,
psikopatça tavırlarının karşısında;
hiç kimse, hiçbir şey yapmıyor!
Ağır hastalar, harabe olmuş yollarda,
sedyelerin üzerinde taşınıyor.
Binlerce insan, güvenli bir yere gitmenin yollarını arıyor.
Ama nafile!
Çünkü artık maalesef,
gözü dönmüş Netanyahu’nun karşısında,
güvenli bir yer bile kalmadı.
Birleşmiş Milletler’e ait binalar bile vuruluyor.
Bakıma muhtaç insanların kaldığı hastaneler;
Kadınların, çocukların sığındığı;
okullar, ibadethaneler bombalanıyor…
Yani;
tüm dünyanın gözleri önünde,
resmen bir soykırım gerçekleşiyor.
Tüm bu tablonun karşısında;
Birleşmiş Milletler Filistin Mültecilerine Yardım Genel Komiseri ise, çıkıp;
Gazze'ye artık, insani yardım sağlayamadıklarını;
insanları artık, koruyamadıklarını söylüyor.
Dünyanın, insanlığını kaybetmiş olmasından yakınıyor.
Rezalete bakar mısınız?
Birleşmiş Milletler neden kurulmuştur, biliyor musunuz?
20’nci yüzyılın, ilk yarısında yaşanan savaşları, bir daha yaşamamak için.
Barışa yönelik tehditlerin tekrarlanmasını, önlemek için.
Uluslararası barış ve güvenliği, korumak ve kollamak için.
Yani aslında, Genel Komiser diyor ki;
Bugün, Birleşmiş Milletlerin bağlayıcı karar alma organı Güvenlik Konseyinin varlık amacı , resmen ortadan kalkmıştır.
Buyurun cenaze namazına…”
Bu arada, enteresandır, ne hikmetse;
Gazze’de yaşanan katliamların karşısında,
eli kolu bağlanan,
tüm bu olanlara, sadece üzülmekle yetinen, Birleşmiş Milletler;
mesele Kıbrıs olunca, bir anda aslan kesilebiliyor.
Hatırlayın, çok değil, birkaç ay önce;
Kıbrıs’ta bir Türk köyüne,
sadece köylülerin ulaşımını sağlamak amacıyla;
yani insani amaçlarla yapılan, bir yolu;
Birleşmiş Milletler, Barış Gücü askerlerini kullanarak,
engellemek istemişti.
Şu iki yüzlülüğe bakar mısınız?
Mevzu bahis, Kıbrıs’ta yol yapımıyken;
Koşa koşa arzı endam eden, Birleşmiş Milletler Barış Gücü;
Gazze’de, yollar bombalanırken;
Büyük bir üzüntü içinde, yan gelip yatmayı tercih ediyor.
Türk görünce doğrulan silahlar;
Katil Netanyahu’yu görünce, saklanıyor.
Mesele Türklük olunca,
birden değer kazanan, tampon bölgeler;
İsrail, Birleşmiş Milletler’e ait binaları vurunca;
önemini yitiriveriyor.
Buradan, açıkça ilan etmek istiyorum:
Kadınları, çocukları, sivilleri, canice öldüren Netanyahu’ya;
kapalı kapılar ardındaki pazarlıklar sonucunda, sessiz kalanlar;
bu insanlık suçuna, ortaklık yapmaktadır.
Ve sergilenen, bu düpedüz ikiyüzlü tutum;
sadece Filistin için değil, tüm insanlık adına;
vicdanlardaki güven ve adalet duygusunu, zedelemektedir.
Güven ve adaletin olmadığı bir ortamda ise;
Ne insan haklarından, ne de demokrasiden bahsedilebilir.
Ne barış, ne de güvenlik sağlanabilir.
Ne huzur, ne de mutluluk olabilir.
O nedenle, buradan, tüm dünyaya,
bir kez daha, çağrıda bulunuyorum:
Netanyahu, hukuktan muaf değildir!
İnsani değerleri, ahlakı ve savaş hukukunu, hiçe sayan;
başta Cenevre Sözleşmesi olmak üzere;
tüm uluslararası sözleşmelere, aykırı davranan bu cani;
daha fazla cezasız kalamaz.
Hedefine, evleri, okulları, hastaneleri, ibadethaneleri alan, bir katliama;
meşruiyet kazandırma çabanızdan, artık vazgeçin!
Mezalime karşı sergilediğiniz, çifte standardı, artık terk edin!
Nükleer silah tehditlerine, dünya daha fazla göz yumamaz!
Kafalarınızı kumdan çıkarın;
ve Netanyahu terörüne, artık dur deyin!
Aklınızı başınıza alın;
ve bu zıvanadan çıkmış faşiste, artık dur deyin!
Uluslararası hukuk gereğince, bu katili yargılayın;
ve çağımıza sürülen kara lekeye, artık dur deyin!
Aziz milletim;
Ülkemizin içinde bulunduğu şartlar;
ne yazık ki, her geçen gün;
daha da ağırlaşmaya, devam ediyor.
Her hafta, farklı bir suni gündemle,
üstü örtülmeye çalışılsa da;
ekonomimizdeki kriz, yerinde duruyor.
Milletimiz her gün;
geçim sıkıntısıyla, biraz daha boğuluyor.
Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta, Kırıkkale’deydim.
Yanıma gelen bir emekli kardeşimiz,
ne dedi biliyor musunuz?
“Aldığımız maaş, 7 buçuk lira, geçim ölü…”
Bugüne kadar, hep geçim sıkıntısı diyorduk.
Sıkıntı o kadar büyümüş ki;
İnsanlarımız artık, “ölü” olarak tarif ediyor.
Bir grup haramzadenin, zevk-i sefası, tam gaz sürerken;
Emeği ile geçinenlerin;
pazar, manav, market torbaları;
her geçen gün, daha da boşalıyor.
Değerli dava arkadaşlarım;
İktidar, seçim kaygısıyla, bugüne kadar;
ekonomideki yıkımı, geçici adımlarla örtmeye çalıştı.
Şimdilerdeyse, yeni bir yola girmeye niyetlendiklerini görüyoruz.
İstanbul Ticaret Odası Başkanı, geçenlerde bir açıklama yaptı.
Dedi ki:
“Asgari ücret, hedeflenen enflasyon oranında artırılmalı.”
Bunu, daha önce,
Hazine ve Maliye Bakanı, Mehmet Şimşek de dile getirmişti…
Niyet belli!
Ücret zamlarını, enflasyondan düşük yapmak.
Biliyorsunuz, bu arkadaşlar bize, seçimlerden önce;
"IMF’yle çalışacaklar" diye, utanmadan çamur atıyorlardı…
İşte size, gerçek bir IMF politikası…
Ücretlinin, dar gelirlinin sırtına bin;
alım gücünü bitir;
talep azalsın, enflasyon düşsün…
Millet fakirleşmiş mi;
insanların hayatları zorlaşmış mı;
umurlarında bile değil…
Buradan, ekonomiyi yönetenlere seslenmek istiyorum:
Sakın ola, böyle bir şey yapmayın!
Ne seçimlerden önce, ne de seçimlerden sonra,
sakın ola, bu yola girmeyin.
Kendi hatalarınızın bedelini, daha fazla bu milletin sırtına yüklemeyin.
Yıllardır, sebep olduğunuz yüksek enflasyonun, altında ezilen,
dar gelirlilere ve ücretlilere, daha fazla bedel ödetmeyin!
Bedel ödeme sırası, artık;
ekonomiyi krize sürükleyenlere,
ve krizin neden olduğu enkazın üzerinde, sefa sürenlere geldi.
Önce siz tasarruf edeceksiniz!
Önce siz kemer sıkacaksınız!
Önce siz, lüks hayatlarınızdan vazgeçeceksiniz!
Ne emekli maaşını, ne de asgari ücreti,
enflasyonun altında bırakmayın!
Zaten zor durumda olan insanımızı,
daha da fakirleştirmeyin!
Bilinçli olarak zenginleştirdiğiniz,
ranta boğduğunuz kesimler var ya;
işte gidin, enkazı biraz da, onların sırtına yükleyin!
Biraz vicdanlı olun!
Kırk yılda bir, iktidar olmanın sorumluluğuyla hareket edin!
Milletimize daha fazla çile çektirmeyin!
Ayıptır, günahtır.
Aziz milletim;
Krizlerin normalleştiği bir Türkiye gerçeğini,
maalesef hep birlikte, yaşamaya devam ediyoruz.
Bugünlerdeki yeni krizimiz ise, hakikat krizi…
Biliyorsunuz, uzun bir zamandır;
İktidar için kullanışlı olan, tüm alanlarda;
doğruların, sürekli olarak, eğilip, büküldüğü;
veya tümden reddedildiği, bir garip iklimde yaşıyoruz…
Hemen her gün;
Bilgiden ve birikimden yoksun;
toplumsal değerlerimizden kopmuş bir zihniyetin;
patolojik bir şekilde, bizzat ürettiği veya üretimini teşvik ettiği;
bir palavralar silsilesinin, gündeme servis edilişine, şahit oluyoruz.
En nihayetinde de;
Kendi ürettiği palavralara, kendi inanan bir iktidarın, savrulmalarını;
hep birlikte yaşıyoruz.
Nitekim, geçtiğimiz hafta;
yine bu savrulmalardan birini yaşadık.
Çok değil, daha birkaç yıl önce;
iktidarın, bir daha açılmamak üzere, kapattığını söylediği bir sayfa;
bir de baktık ki, bugün yeniden açılmış...
Dün;
büyük büyük, hamasi cümlelerle savundukları;
İtirazlarımızı da, her türlü hakaret ve iftirayla reddettikleri, 50+1 sistemini;
bugün, değiştirmek istiyorlar.
Hem de bizzat, Sayın Erdoğan’ın sözcülüğüyle…
Sabah şeriflerin hayrolsun, Sayın Erdoğan…
Biz zaten;
hesapsız kitapsız, alelacele getirdiğiniz,
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin;
Türkiye’nin başına, bela olacağını;
daha 2017 yılında söylemiştik!
Bu ucube sistemin, Türk demokrasisinde,
derin yaralar açacağını söylemiştik!
Zaten var olan kutuplaşma ortamının,
daha da derinleşeceğini söylemiştik!
Ve biz, o nedenle, o gün, “HAYIR!” demiştik!
Tüm uyarılarımıza rağmen, bizi dinlemediniz.
Yanlışta ısrar ettiniz.
Hatalarınızda inat ettiniz.
Ez cümle;
Günaydın Sayın Erdoğan!
Sonunda yine, bizim dediğimize geldiniz…
Peki bu süreçte, kaybeden kim oldu?
Ne yazık ki, yine aziz milletimiz oldu.
Değerli arkadaşlarım;
Ak Parti iktidarının;
“Bu ülke koalisyonlardan çok çekti.” diyerek, çıktığı yolun sonunda,
Türk siyaseti, ittifaklara mahkum oldu.
Aradan geçen yılların ardından,
Sayın Erdoğan da, artık anlamış olacak;
geçtiğimiz günlerde, çıktı ve dedi ki;
“Mevcutta, 50+1 mecburiyeti, partileri yanlış yollara sevk ediyor.
Kimin eli, kimin cebinde belli değil…”
Aynen böyle dedi…
Yani;
tamamen kendi eseri olan,
ve inatla Türkiye’ye dayattıkları, ittifak sisteminden,
bizzat kendisi şikayetçi oldu…
Gerçekten ibretlik…
Cumhur ittifakının içindeki, çekişmeler;
Ortaklar arasındaki sorunlar;
Meclis kürsülerinden gönderilen mesajlar;
elbette bizi değil, kendilerini ilgilendirir.
Ama ortada duran bir gerçek var:
50+1 şartının, dayattığı ittifak sistemi;
milletimizi, iki yumruk arasına, mahkûm ediyor.
Milletimiz, velinimet olmaktan çıkartılıp;
rakama indirgenerek;
siyasi tercihlerinde, seçeneksiz bırakılıyor.
+1’e sıkıştırılan, siyaset düzeni;
kimliksizliğe, kişiliksizliğe ve ilkesizliğe alan açıyor.
Ve bu şekilde yapılan bir siyaset de;
milletimizin, siyaset kurumuna olan güvenini,
derinden yaralıyor.
İşte, o nedenle, biz, İYİ Parti olarak;
İttifak sisteminin neden olduğu bu yozlaşmaya, karşı çıktığımız için;
2024 yerel seçimleriyle birlikte;
hür ve müstakil bir siyasetin yolunu açtık.
Nitekim;
geçtiğimiz Ağustos ayında;
tüm siyasi partilere de, bir çağrıda bulunduk.
“Gelin, seçimlere ayrı ayrı girelim;
Vatandaşlarımızın, tercihlerini özgürce yansıtacağı,
bir rekabet ortamı oluşturalım.” dedik.
“Türk siyasetini;
bugün içinde bulunduğu,
ve milletimizin aleyhine çalışan;
siyasi pragmatizm sarmalından çıkaralım.” dedik.
“Gelin, koltuklara değil, milletimize hizmet için yarışalım.” dedik.
Madem ki, Sayın Erdoğan da;
50+1 şartının dayattığı, ittifak sisteminden bu kadar rahatsız;
o zaman, buradan, bizzat kendisine sesleniyorum:
Gelin, Ak Parti olarak;
ittifak sisteminin, ülkemize dayatılmasının,
siz de, bizim gibi, önüne geçin.
Gelin, Türk demokrasisinin, tıkanan nefesini açmak için;
siz de, bizim gibi, bir adım atın.
Gelin, önümüzdeki seçimlere;
Ak Parti olarak, siz de;
İYİ Parti gibi, tek başınıza girme cesaretini gösterin!
Ama Sayın Erdoğan;
eğer ki, bu açıklamayı yapmaktaki amacın;
anayasa değişikliğinin, arkasına sığınıp;
sistem ile birlikte, 2 dönem kuralını değiştirmekse;
işte o zaman, hiç kusura bakma, çok beklersin!
Eğer ki, tüm bunları;
bir kez daha aday olabilmek için yapıyorsan;
Hiç kusura bakma, çok beklersin!
Eğer ki;
bu ucube sistemi, daha da ucubeleştirip;
Tek adam rejimini, tahkim etmek için,
kendine bir yol arıyorsan;
Hiç kusura bakma, çok beklersin!
Aziz milletim;
Ülkemizde,sokaklara, evlere, hatta okullara kadar sızan;
birçok ailemizi derinden etkileyen;
bir diğer sorunumuz da, ne yazık ki;
madde bağımlılığı…
Memleketimizin, dört bir yanına gerçekleştirdiğim ziyaretlerde;
çaresiz anneler, utana sıkıla, kulağıma eğilerek;
uyuşturucu belasına bulaşmış çocukları için, yardım istiyor.
Kimisi arkadaş çevresinden,
kimisi okulundan,
Kimisi de, mahalle ortamından,
bu belaya bulaşıyor.
Çocuklarının, hem sağlığından, hem de geleceğinden,
endişe duyan anneler ise, acilen bir çözüm bekliyor.
Avrupa Uyuşturucu ve Bağımlılık İzleme Merkezi’nin
2023 Avrupa Uyuşturucu Raporu’na göre;
en yaygın 6 uyuşturucu türünden, 3’ünün,
en fazla ele geçirildiği ülke, Türkiye oldu.
Son yıllarda Türkiye, maalesef;
birçok uyuşturucu maddenin üretildiği,
ve kolaylıkla temin edilebildiği, bir ülkeye dönüştü.
Sadece büyükşehirlerde değil;
kent kırsallarında bile yaygınlaşan,
ilköğretimde okuyan çocuklarımıza kadar ulaşan, bu belayla,
hep birlikte mücadele etmek zorundayız.
Çünkü madde bağımlılığı,
insan sağlığına, toplum güvenliğine, ülke refahına, zarar veren,
hayati bir sorundur.
Gençlerimiz ve geleceğimiz için,
büyük bir tehdit oluşturan, madde bağımlılığı;
nüfus yoğunluğu ve kentleşmenin artması;
internetin yaygınlaşması;
sosyal ve kültürel bağların zayıflaması gibi, nedenlerden ötürü;
tüm dünyada olduğu gibi,
ülkemizde de, ne yazık ki, hızla artıyor.
İşsizlik ve ekonomik krizin etkisini de, hesaba kattığımızda,
tehditin boyutu, çok daha vahim bir hal alıyor.
Son zamanlarda, Emniyet Teşkilatımız;
konuyla ilgili, birçok başarılı operasyon yürütmüş olsa da;
uyuşturucu belasına karşı, sadece asayiş tedbirleriyle,
mücadele edemeyiz.
Cezaları ne kadar artırırsak artıralım,
talep oldukça, arzın önüne geçemeyiz.
Dolayısıyla, sorunu kökten çözmek için,
madde bağımlılığına meyli,
ve uyuşturucuya olan, talebi ortadan kaldırmalıyız.
Genç nüfusumuzun, neredeyse yarısını etkileyen,
bu bela ile mücadele etmek için;
özellikle gençlerimize, her yönüyle sahip çıkmak,
onları yeniden umutlandırmak zorundayız.
Madde bağımlılığı ile mücadele,
çok yönlü ve geniş bir işbirliği gerektirir.
Başta;
güvenlik, sağlık, eğitim, ve sosyal hizmet kurumlarımız olmak üzere;
sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler,
iş çevreleri, üniversiteler gibi tüm ilgili kuruluşların,
işbirliği içerisinde çalıştığı;
bütüncül bir stratejiye dayanan;
koordine bir mücadele yürütmemiz gerekiyor.
Değerli dava arkadaşlarım;
Biliyorsunuz önümüzde, yerel seçimler var.
İYİ Parti olarak;
Madde bağımlılığı ile mücadeleyi,
biz de, yerelden başlatacağız.
Sosyal hizmetler kapsamında, 5393 ve 5216 sayılı kanunlar;
belediyelere, madde bağımlılığıyla mücadele konusunda,
önemli görevler yüklüyor.
Ayrıca;
ulusal ve uluslararası eylem planlarında, yerel yönetimler;
bağımlılıkla mücadelenin,
temel paydaşlarından, biri olarak yer alıyor.
İşte bu yüzden;
81 ilimizde ve ilçelerimizde göstereceğimiz,
Belediye Başkan Adaylarımıza, bu konuda çok iş düşecek.
Şimdi bizzat buradan, arkadaşlarıma talimat vermek istiyorum:
Her biriniz, seçildiğiniz bölgelerde,
bu konuya öncelikli olarak eğileceksiniz!
İYİ Parti’nin kazandığı, her bir belediyeyi;
bağımlılıkla mücadelenin, aktif bir merkezi hâline getireceğiz.
İlgili tüm kurum, kuruluş ve kişilerle eş güdüm içerisinde çalışacak;
önleyici ve iyileştirici tedbirleri içeren,
politika ve programlarımızı, hızla uygulamaya koyacağız.
Bütçe harcamalarını arttırır endişesiyle,
sadece kısa vadeli projeler ve faaliyetler yürütmeyeceğiz.
Bütüncül, çok aktörlü ve sorumluluktan kaçmayan bir yönetim anlayışıyla;
sürdürülebilir bir mücadele stratejisi oluşturacağız.
Mücadelemizi, sosyal-kültürel faaliyetlerle destekleyecek;
uyuşturucu tuzağına düşmüş insanlarımızı;
değerlerimize ve çağın gerektirdiği donanıma sahip olarak,
topluma geri kazandıracağız.
Aziz milletim;
İYİ Parti olarak ortaya koyduğumuz, İYİ Belediyecilik vizyonuyla;
Her şehrimiz için özel olarak;
Madde bağımlılığını önleme, müdahale, tedavi,
rehabilitasyon ve sosyal entegrasyon süreçlerini kapsayan,
bir “belediye eylem planı” hazırlayacağız.
Biliyoruz ki;
bağımlılık ile mücadelede;
toplumsal bilincin oluşturulması,
ve farkındalığın arttırılması da, son derece önemlidir.
Bu kapsamda düzenleyeceğimiz, Bağımlılık Önleme Programlarıyla;
öğrenciler, gençler ve aileler için;
bilinçlendirme ve eğitim toplantıları,
sempozyumlar, paneller, konferanslar,
salon ve okul toplantıları gerçekleştireceğiz.
Bu bilinçlendirme ve eğitim faaliyetlerinin de,
sürekli, düzenli ve bilimsel değerde yapılmasını,
garanti altına alacağız.
Ayrıca;
Ailelerimize de;
danışmanlık, rehberlik, eğitim ve sağlık hizmetleri sunacağız.
Çocuklarımızın, ruh ve davranış sağlığını korumak için;
toplum ve aile içi şiddetle, karşı karşıya gelme;
kötü arkadaş ilişkileri;
yaşına uygun olmayan ortamlar;
bilişsel ve özgüven eksikliği;
aile ilgisinde yetersizlik gibi,
tüm risk unsurlarına karşı, etkin bir mücadele yürüteceğiz.
Gençlerimize, sosyal ve rehberlik hizmetleri sunacağız.
Ailelerin, gençlere destek olmaları,
ve iletişimlerini güçlendirmeleri için,
programlar düzenleyeceğiz.
Gençlerin, madde bağımlılığı konusunda,
yerel politika ve programlara katılmasını;
böylece kendi topluluklarında,
liderlik rolleri üstlenmelerini teşvik edeceğiz.
Ayrıca her şehrimizde;
Gençlerimizin, zamanlarını iyi değerlendirebilecekleri,
Gençlik ve kültür merkezleri, spor tesisleri, Kent Akademileri gibi,
güvenli ve pozitif mekânlar oluşturacağız.
Sokak çocuklarını, kimsesizleri, evsizleri de unutmayacağız.
Onlara da, rehberlik hizmeti sağlayacak;
gerekli hâlde rehabilitasyon merkezlerine,
yönlendirilmelerini sağlayacağız.
100 bin nüfus üzerindeki belediyelerimizde,
“tedavi ve rehabilitasyon merkezleri” kuracağız.
Daha önce de söylediğim gibi;
bağımlılıkla mücadelemiz, sadece önleyici tedbirlerle sınırlı kalmayacak.
Ayrıca, eğitimli uzman personelin bulunduğu merkezlerde;
teşhis, tedavi ve destek faaliyetleri de yürüteceğiz.
Özellikle, risk altındaki gençlerimizde;
bağımlılığın erken teşhisi,
gerekli yardım ve desteklerin sağlanması,
önceliğimiz olacak.
Bağımlılıktan kurtulma sonrasında ise;
Sanat ve Meslek Edindirme ve Sosyal Gelişim Merkezlerimiz ile,
İnsanlarımızın, hayata ve topluma geri kazandırılmalarını sağlayacağız.
Kentsel ekonomik kalkınma ve istihdam projelerimizle,
kendilerine uygun bir biçimde, çalışma hayatına katılmalarına,
imkân sunacağız.
Madde bağımlılığı ile mücadelede,
yürütülen faaliyetlerin, başarıya ulaşması,
ancak konunun tüm yönleriyle ele alınıp,
ilgili tüm kurumlarla işbirliği ve koordinasyonun,
sağlanmasıyla mümkündür.
Bu çerçevede;
devletin merkez ve taşra kurumlarıyla,
ilgili ulusal, bölgesel, yerel sivil toplum kuruluşlarıyla,
üniversiteler, enstitüler, medya kuruluşları,
özel sektör temsilcileri, diğer yerel yönetimlerle,
iletişim, işbirliği ve koordinasyon içinde, ortak çalışmalar yürüteceğiz.
Arz ve talep azaltıcı çalışmalar kapsamında,
kolluk kuvvetleriyle işbirliği sağlayacağız.
İl Uyuşturucu ile Mücadele Koordinasyon Kurullarında,
daha fazla sorumluluk alarak,
karışlıklı destek ve işbirliğini artıracağız.
Madde bağımlılığı ile mücadele konusunda, faaliyet yürüten,
uluslararası kuruluşlar ve kent birlikleriyle,
işbirliği sağlayacağız.
Madde kullanımı satışı, dağıtımı ve kullanımına,
elverişli ortam oluşturmamak için;
Kent içi aydınlatmaların bakım ve yaygınlaştırılmasına;
izbe yerlerin bakım ve kontrolüne;
okul çevrelerindeki büfe, kafe, restoran, seyyar satıcı gibi yerlerin,
zabıta tarafından düzenli olarak denetlenmesine;
önem ve öncelik vereceğiz.
İYİ Parti olarak yönettiğimiz, tüm belediyelerin bütçelerinde;
madde bağımlılığıyla mücadele için kullanılmak üzere,
“açıkça tanımlanmış harcama kalemleri” oluşturacağız.
Ayrıca tüm bunların yanında;
madde bağımlılığıyla ilgili verileri,
düzenli olarak toplayıp, analiz edecek;
uygulanan politikaların ve programların etkinliğini de,
sürekli olarak ölçecek ve geliştireceğiz.
Değerli dava arkadaşlarım;
Biliyorsunuz, ilginç günlerden geçiyoruz.
Bir yanda, sözde muhalif basın.
Diğer yanda, yandaş basın.
Türkiye’yi araya alıp, mutlu mesut yaşayan, iki kutup;
İYİ Parti’ye karşı birleşmiş…
El birliğiyle, herkes İYİ Parti’yi tartışıyor.
Ne mutlu bize…
Neymiş?
İYİ Parti zor durumdaymış…
Bak sen hele!...
Seçmene verdiği sözlerin, hiçbirini tutmayanların, keyfi yerinde;
Milletimizi, enflasyona ezdirenlerin, keyfi yerinde;
Memleketi, kaçak hendeğine çevirenlerin, keyfi yerinde;
Ama yetkiyi alıp, Türkiye’yi düze çıkarmak için sabırsızlanan, İYİ Parti,
zor durumdaymış…
Seçimleri el birliğiyle, Sayın Erdoğan’a hediye edenlerin, keyfi yerinde;
Parti içi hesaplarını görmek için, Türkiye’yi feda edenlerin, keyfi yerinde;
Yüzde 60 şakşakçılarının, kola kutusu meraklılarının, keyfi yerinde;
Ama tüm itirazlarında, haklı çıkan;
sözünün değeri, daha yeni anlaşılan İYİ Parti, zor durumdaymış…
Dün;
“Yüzde 60 ile kazanırız.” yalanını üretenler;
Bugün çıkıp;
İYİ Parti üzerinden, yeni yalanlar türetiyorlar.
Varsın olsun.
Biz artık alıştık.
Çünkü bunların, tıyneti böyle…
Hiç kusura bakmasınlar:
İYİ Parti’de;
Güneş yerindeee, her şey yolundaaa…
Ama bu yaşadıklarımız, kesinlikle tesadüf değil.
Hatırlayın:
Dün;
Sözümüz dinlenseydi ve milletin tartısına,
milletimizin, bizden talep ettiği bir adayla çıksaydık;
bu en çok kimi üzerdi?
Elbette saray ve eşrafını üzerdi…
İşte bu nedenle, “kazanacak aday” dediğimiz için, bizi topa tuttular;
ama, “yüzde 60’la alırız” diyen akılsızlara, dokunmadılar.
Peki bugün;
İYİ Parti’nin, hür ve müstakil siyasetinden,
en çok kim çekiniyor?
Elbette saray ve eşrafı çekiniyor.
Peki sizce;
Saray medyası ve trolleri;
Neden, İYİ Parti’ye ittifak baskısı kuran, malum odaklara,
destek veriyor?
Sebebi çok açık!
Çünkü;
İttifak içinde flulaşan, parti kimliğimizin;
artık berrak bir şekilde, görünmesinden korkuyorlar.
Çünkü;
Milletimizle, İYİ Parti arasına diktikleri duvarların,
ortadan kalkmasından korkuyorlar.
Çünkü;
Müstakil kimliğimizle;
Kaşıyabilecekleri bir yaramız,
istismar edecekleri bir açığımız,
olmadığı için korkuyorlar!
Çünkü;
İttifaklara yapışan çamurlar,
İYİ Parti’ye yapışmaz diye korkuyorlar!
Çünkü;
Milletimizi İYİ Parti’den uzaklaştıracak,
yeni bir bahane, bulamadıkları için korkuyorlar!
Ve de en önemlisi:
Siyaset ve ticaret için inanç hortumculuğunun
Uydurdukları sahte milliyetçiliğin sefasını,
artık süremeyecekleri için korkuyorlar.
Çünkü;
Dejenere olmamış, Türk milliyetçilerinden korkuyorlar!
Geleneklerine, değerlerine ve Cumhuriyetine, sıkı sıkıya bağlı,
Atatürkçülerden korkuyorlar!
Vatanına, milletine, bayrağına sadık,
Türkiye sevdalılarından korkuyorlar!
Yani;
Türkiye’nin, İYİ ve cesur evlatlarından korkuyorlar!
Yandaş medya da, sözde muhalif medya da;
istediği gibi yazıp çizsin…
Korkmaya devam edecekler!
Çünkü biz, daha yeni başlıyoruz!
Türkiye’nin iyi ve cesur evlatları;
Biz biliriz ki;
“Yufka yüreklilerle, çetin yollar aşılmaz!
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı dağına!”
İYİ Parti olarak, bugün açtığımız yol;
işte öyle çetin ve kutlu bir yoldur!
Milletin cebine elini sokanlarla, bu yol aşılmaz!
Gözünü hırs bürüyenlerle, bu yol aşılmaz!
Vicdanını, nefsine esir edenlerle, bu yol aşılmaz!
Kendini milletten çok sevenlerle, bu yol aşılmaz!
Kişisel hesapların peşine düşenlerle, bu yol aşılmaz!
Yalandan, dedikodudan, iftiradan medet umanlarla, bu yol aşılmaz!
Bu yol, cesurlarla aşılır!
Bu yol, erdem sahibi, vicdan sahibi insanlarla aşılır!
Bu yol, “önce millet, önce memleket” diyenlerle aşılır!
Bu yol, İYİlerle aşılır!
Emin olun;
bu yolu hep birlikte aşacağız!
Ve yolun sonunda;
mutlaka başaracağız!
Bu kutlu yolda Allah yar ve yardımcımız olsun!
Gazamız mübarek olsun.
Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.