İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin genel merkezinde haftalık basın toplantısını gerçekleştirdi. Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Akşener, konuşmasında hükümete yüklendi.
Başbakan Binali Yıldırım'ın "16 yılda 4 milyar 39 milyon fidan diktik, inanmayan gitsin saysın" sözlerine tepki gösteren Akşener, "Koskoca başbakan milletle dalga geçiyor" dedi.
Akşener'in açıklamaları şöyle:
"Değerli Arkadaşlarım,
Sevgili Gençler,
Çok Değerli Basın Mensupları,
İYİ Parti’nin Milletimizle grup toplantısına, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Salonumuza sığmayan, salon dışında bizi dinleyen dava arkadaşlarım, sizler de hoş geldiniz.
Salonda yer bulamadınız ama gönlümüzdeki yeriniz malum.
Bütün dikkatlerini bize, İYİ Parti’ye çevirmiş olanlar bilsin ki, İYİ Parti en büyük salonları dolduracak güçtedir.
Ancak, Salı toplantılarımızı otel salonlarında değil parti binamızda yapmak istediğimiz için, bu salona sığmayıp dışarıda kalan arkadaşlarım kusurumuza bakmasınlar. Biliyorum ki, milletimizin yüreğindeki yerimiz sağlamdır.
Değerli Dava arkadaşlarım, beş gün sonra kurultayımız var.
Türkiye’ye müjdeler olsun ki, 1 Nisan’da kurultayımız var.
“Parti kuramazlar” dediler, kurduk.
“3 kişiyi bulamazlar” dediler, milyonlar olduk.
“Kurultay yapamazlar” dediler, işte yapıyoruz. Hem de düğün alayı gibi, bayram sofrası gibi kurultay yapıyoruz.
Kurultayımızı Ankara Spor Salonun’da yapıyoruz.
İYİ Parti kurultayı sadece partimizin kurultayı olmayacak. Mevcut düzenden bıkmış, usanmış, bunalmış olan aziz milletimizin de kurultayı olacak. Korku duvarlarını yıkmak isteyen herkesin kurultayı olacak.
Kapımız, “Artık rahat bir nefes almak istiyorum” diyen herkese açık.
Hiç birimizin gelecekten umut keserek, “Kimse bir şey yapamaz” çaresizliğine kapılma lüksü yok.
Herkesten ve her şeyden umut kesildiğinde bile, bir çözüm mutlaka vardır.
Çünkü biliyoruz ki, gecenin en karanlık anı, sabaha en yakın andır!
Türkiye Cumhuriyeti tarihi, bize bu gerçeği defalarca öğretmiştir. Bugün o çözüm, o çare, o umut, İYİ Parti’dir.
Her siyasi partiye nasip olmayacak genişlikte ve nitelikte, bir çalışma kadromuz oluştu. Doğrudan katılımcı olarak 468 kişi.
Yurt içi ve dışından Akademisyenler, sahadan uzmanlar, yetkin bürokratlar, Dünya Bankası, OECD ve İslam Kalkınma Bankası gibi
kurumlarda görev alan ve almış olanlar, Dünya’da önemli Piyasa Aktörü şirketlerin üst düzey çalışanları, Türk Özel Sektöründe girişimci ve yöneticilik yapmış birçok yol arkadaşına sahibiz.
- Ekonomi, Maliye
- -Dış Politika ve Güvenlik
- Teknoloji, Bilişim, Eğitim,
- Tarım ve Gıda
başta olmak üzere öncelikli alanlarda ciddi bir ekip organizasyonumuz kurulu.
Samimiyetle söylüyorum, yarın sabahtan itibaren Türkiye’yi yönetmeye hazırız.
Sadece Ekonomide 14 üst düzey , 37 uluslararası deneyimli uzman ekibimiz var. Dolaylı katılımcılar ayrı.
Benzer şekilde Dış Politika.
An itibarı ile AK Parti’den daha güçlü ve yetkin bir kadromuz var.
Parti devletine dönüştüğü için, bürokratik kadroları kastetmiyorum.
Cumhurbaşkanlığında ABD Dışişleri Bakanı ile yapılan görüşme fotoğrafını hepimiz biliyoruz. Bugünkü haliyle bizim ekip fotoğrafımız iktidarın fotoğrafından çok daha güçlü ve yetkin.
Çalışma arkadaşlarımız, konulara katkı koyanlar ile birlikte iki binin üzerinde.
Bir şey ifade edeyim, siyasi tarihimizde görülmemiş baskı ortamına rağmen, hatta bu ortama inat ülkemiz için bir şeyler yapabilme arzu ve isteğine şahit oluyoruz.
Değerli Arkadaşlarım,
Bugün Dünya Tiyatro Günü,
Değerli tiyatro sanatçılarımızın, tiyatro çalışanlarının ve tiyatro severlerin ‘’Dünya Tiyatro Günü”nü kutlarım.
Bizler sanata tüküren zihniyete inat, sanata ve sanatçıya hak ettiği saygıyı taşıyanlar ve sevenlerdeniz.
Dünya Tiyatro Günü’nde,
Tiyatromuzun öncüleri Namık Kemal, Musahip Zade Celal, Halide Edip, Muhsin Ertuğrul, Muammer Karaca ve ismini sayamadığım birçok değerli tiyatrocumuzu rahmetle anarken,
“Tiyatroyu en büyük keşif” kabul eden Necip Fazıl’ı anmamak, “Nefsi öldürme”, “Allah’ı bilme” öğütleriyle dolu oyunlarını hatırlamamak olur mu?
Necip Fazıl’ı hatırlayıp da, Nazım Hikmet’in yazdığı “Kör Padişah” oyununu hatırlamamak olur mu?
“Baskıcı yönetimlerin yalanı, ikiyüzlülüğü, çıkarcılığı körüklediği,
ancak akılcı ve insancıl yaklaşımla bu kötü durumdan kurtulunabileceğini” anlatması halâ güncelliğini korumuyor mu?
Tiyatroyu özel yapan gerçekçiliğidir. Bence tam da bugün, “Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım?” diye soran Cyrano de Bergerac’ın şu sözlerini hatırlamak lazım;
“Bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip, taklalar mı atmalıyım? İstemem! Eksik olsun! “
Evet, bizler, ne bir bakanı, ne de onların üstündekileri hoş tutmak adına şaklabanlık yapmaya itiraz ettiğimiz için, insanı aşağılayarak birilerini yüceltmeye itirazımız olduğu için bu yola çıktık.
Çıktığımız bu yolda Necip Fazıl’la Nazım Hikmet, yan yana yürüsünler istiyoruz.
Güzel ülkemiz farklılıkları eşeleyerek kutuplaşmak yerine, benzerlikleri, ortaklıkları ortaya koyarak büyüsün istiyoruz.
Tam da bu haftada, Türkiye’nin en kıymetli tiyatro oyuncularından Zuhal Olcay, Cumhurbaşkanına hakaretten 10 ay hapis cezası aldı.
Hani Sayın Erdoğan’ın gönlü genişti? Sadece kendisini övenlere açılan gönüle geniş denmez!
İnsanların, hakaret etmeden iletişim kurması gerektiğine inanıyoruz.
Hakareti asla ve asla onaylamıyoruz.
Ancak, Zuhal Hanım ne demiş bakalım:
“Boş vermişim dünyayı” şarkısının sözlerine Erdoğan’ı dahil etmiş, “Hepsi boş hepsi yalan, bir gün hayat bitecek, dersin görmüşüm rüya” şeklinde söylemiş. Kadere inananlar, bu sözleri niçin hakaret saysın?
Bu ruh hali, güç şişmesi olarak anlaşılmamalıdır. Bu ruh hali, özgüvensizlik olarak anlaşılmalıdır.
Açık ve net böyledir.
12 Mart, 12 Eylül dönemi diktaları da şarkılardan korkardı.
Biri bize söylesin, şarkılardan şimdi de mi korkuluyor?
Rahmetli Özal ve rahmetli Demirel için yapılan nükteler ve onların olgunlukları nerede, şimdiki cumhurbaşkanının sanatçıları hapse attırması nerede.
Bu fark bile aslında her şeyi anlatıyor, değil mi?
Milli bayramlarda ve 10 Kasım’larda durmadan hasta olup törenlere katılamıyorlardı. İYİ Parti kuruldu, bu arkadaşlara da iyi geldik.
O tarihlerde iyileşmelerini sağladık. İnşallah şimdi de şarkılardan korkmamalarını sağlarız.
Biz, Sayın Erdoğan da şarkılardan korkmasın diye siyaset yapıyoruz.
"GAZİANTEP MİLLETVEKİLİ “İMDAT” DİYE BAĞIRIYOR"
Değerli arkadaşlarım,
Bizler hep birlikte, kendi oyununu kurmuş, kendi seyircisini kiralamış olanları o sahneden indireceğiz.
Bu öyle bir oyun ki, iktidarın Gaziantep milletvekili “imdat” diye bağırıyor, “FETÖ borsası açıldı, parayı basan işadamı serbest kalıyor” diyor.
Bu durum herhangi bir gelişmiş ülkede yaşansa, ülkeyi yönetenler sokağa bile çıkamaz. Yargı temsilcileri utanır, kendini sorgular.
Yönetenler utanır, insan içine çıkamaz. Bizde ne oluyor?
Erdoğangiller kendilerini uyaran bu milletvekilinin ‘dikkatini’(!) çekiyor.
Bunu da utanıp sıkılmadan söylediler!
Siyasette dikkat çekmek ne demektir biliyor musunuz? “Sus, otur” demektir. “Sus, otur” demişler o vekile!
Bakalım bu konuda bir daha ağzını açabilecek mi?
Tamam o sussun otursun da, hale bakın ki Cumhurbaşkanı’nı uyarmak da bize düşüyor.
Sayın Erdoğan FETÖ mücadelesinde samimiyseniz desteğimiz sizinledir. Ülkenin bekası için “FETÖ Borsası”nın peşine düşmelisiniz.
Unutmayın ki bu, 15 Temmuzda devleti sokaktan toplayan aziz milletimize de borcunuzdur.
Sadece biz değil, azıcık aklı olan, FETÖ konusunda pis kokular alıyor.
Daha üç dört gün evvel, ‘Gezi Olayları’nın çıkmasını tetikleyen çadırların yakılması emrini veren, halen Fetö’den tutuklu bulunan Emniyet Müdür’üne 10 ay ceza verildi.
Sayın Erdoğan, ya bu işlere dikkatini vermeli ya da etrafındaki danışman ordusunu gözden geçirip, kim dost, kim düşman belirlemeli.
Bir taraftan gezi olaylarına terör eylemi demekte ısrar ediyorsunuz, diğer taraftan olayları başlatan emniyet müdürü FETÖ’cü ve sadece 10 ay gibi bir ceza alıyor. Bu nasıl bir çelişkidir?
Sakın sizi, Gezi’de de FETÖ aldatmış olmasın. Gelin bu işe bir de bu gözle bakın.
Biz düşmanlıktan beslenen bir siyaset yapmıyoruz. Biz milletimize gerçekleri anlatıyor, onları aydınlatmaya çalışıyoruz.
Biz ülkemizi koruma, insanımızı, demokrasimizi koruma siyaseti yapıyoruz!
Kimse bizden 1946 seçimlerindeki şartları olumlamayı beklemesin.
Günümüzde de o şartlarda seçim yapmayı planlayanları buradan uyarıyoruz.
Milletimiz o günleri, mücadelesini vererek aştı. Demokrasimizi kimse o günlere döndüremez. Buna izin vermeyiz. Milletimiz de izin vermez.
Ama buradan hiç kimse rahmetli İsmet İnönü düşmanlığı yaptığımız anlamını da çıkarmasın.
Rahmetli İnönü, Türkiye’deki siyaseti çok partili hayata geçiren, dolayısıyla, demokrasiye geçiş yolunda çok önemli katkılarda bulunmuş, büyük bir devlet adamıdır.
1947 yılında Demokrat Parti, partili cumhurbaşkanlığı ve seçim sistemi konularına itirazen, sine-i millet kararı almıştı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, parti tüzüğünü değiştirip Genel Başkanlığı bırakarak krizi çözmüş ve üstün basiret göstermiştir.
Bugünün iktidar sahipleri, hakaret ettikleri İsmet İnönü’nün vazgeçtiği bir gücü, kendilerine hedef olarak koymuşlardır.
Demokrat parti ise siyasi mücadelesini meclis içinde sürdürerek milletle kucaklaşmış ve 1950 seçimlerini kazanmayı başarmıştır..
Her iki tarafın hakkını da teslim etmek görevimizdir.
İYİ Parti mensupları, Cumhuriyeti kuranlara her zaman ve her zeminde saygı göstermiş ve göstermeye devam edecektir.
Değerli Dava arkadaşlarım,
Hafta ortasında iki değerli devlet adamını kaybettik.
Diplomat ve siyaset insanı merhum Deniz Bölükbaşı ve Türk siyasetinin renkli simalarından olan merhum Hasan Celal Güzel’e Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun.
Ayrıca güzel insan, iyi insan, tavır ve iman adamı Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nu, şehadetinin 9. yılında rahmetle anıyoruz.
Lakin acımız devam ediyor. Nasıl bir acizliktir ki , nasıl bir yetersizliktir ki, şehidimizin kanı hala yerdedir.
Onun devletiyle helalleşebilmesini, Allah bize nasip etsin inşallah.
Yine hafta ortasında, çok önemli bir gelişme yaşandı.
Büyük bir Medya Grubunun satıldığını öğrendik.
Bu konuda söylenecek sözümüz var. Medya tekelleşmiyor, partileşiyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimine büyük yığınak var. Dedik ya, endişe büyük. Bunu bir kenara not edin.
Şimdi, biz zaten medyadan destek bekleyerek çıkmadık bu yola. Medyaya güvenerek te yola çıkmadık. Milletimize güvenerek yürüyoruz bu yolu, Allah’ın izniyle hedefe vardığımız gün,
bize kapılarını kapatmış olan medyanın, tüm imkânlarını önümüze sereceğine de şahit olacaksınız.
Ama biz onlara bugün başka, yarın başka davranmayacağız. Hakikat yolundan gideceğiz.
Adam gibi bir medya hayal ediyoruz.
Ne dünkü gibi, 28 Şubat azgını, ne de bugünkü gibi, havuz şişkini.
"BAŞBAKAN MİLLETLE DALGA GEÇİYOR"
Değerli Arkadaşlarım,
Belli ki hükümet, sahip olduğu güce abanarak, Milletle dalga geçer bir ruh haline gelmiştir.
Bu ruh hali çok tehlikelidir. Allah milletimizi hükümetin bu şımarıklığından korusun.
Baksanıza! koskoca Başbakan, İşi gücü elinden alınıp boşa çıkınca,
kendisine de Sayın Erdoğan’ın sevimli yanı olma görevi verilince,
Milletle dalgasını geçme cüretini göstermeye başladı.
Çıkmış,
“Biz şu kadar milyar ağaç diktik. İnanmayan gitsin saysın” diye milletin aklıyla dalga geçiyor.
Sayın Başbakan sizin vaktiniz bol, diktiğiniz ağaçları saymışsınız, gidin, bir de kuruyan ağaçları sayın.
“Millete hesap vermek ciddiyet ister” diyeceğiz. Diyeceğiz de, KENDİNİ KAYBETMİŞE laf söylemek zaman kaybı olur.
Devleti yönetenler ciddiyetini kaybettiği için, doların 4 Liraya, avronun 5 liraya, benzinin 6 liraya varmasını konuşacak kimseyi bulamıyoruz.
Paradan altı sıfır attık diye övünüyorsunuz. Paradan sıfır atmak, ne cepteki parayı büyüttü ne de raftaki fiyatı düşürdü. Yalnızca yazana kolaylık oldu. Hepsi bu.
Gelin, TL den altı sıfır attığınız 2005 yılına bir bakalım.
Dolar kaç liraymış? 1 lira 33 kuruş. Dolar bugün 3 lira 98 kuruş.
Avro kaç liraymış? 1 lira 81 kuruş. Avro bugün 4 lira 95 kuruş.
Mazot kaç liraymış? 1 lira 73 kuruş. Bugün 5 lira 27 kuruş.
Cumhurbaşkanı başdanışmanı ve Başbakan dolar 4 lira diyenlere itiraz edip, "Dolar 4 lira denemez.. Bu bir algı operasyonu" dediler..
Adamın biri fırına gitmiş, “99 ekmek verir misin?” demiş..
Fırıncı, “Şunu düz hesap 100 yapalım” deyince adam demiş ki;
“Yav kim yiyecek o kadar ekmeği?”
Bunlarınki de aynı hesap. Dolar 3.98 olmuş, “4 lira demek algı operasyonudur” diyorlar..
2005 yılında 4 kilo buğday satıp 1 litre mazot alabilen çiftçimiz, bugün 5.5 kilo buğday satıp 1 litre mazot alabiliyor. Ayıptır günahtır.
Doğayı Koruma Derneği açıkladı; Ülkemizin sulak alanları kuruyor.
Güzelim SEYFE Gölü kurumak üzere, MEKE Gölü yok olmuş.
Tamam iklim ısınıyor da bunlar ne yapıyor?
Sulama sistemimiz yanlış, tarım anlayışımız terk edilmiş, oraya buraya, doğaya inat santraller kurulmuş.
Yemyeşil ülkemizi harabeye çevirdiler. Hırpalanmış ülkemizin bize ihtiyacı var.
"CESARETİNİZ VARSA, BU BOZULMANIN NEDENLERİNİ ARŞTIRIN"
Değerli Gençler,
Sizlere de birkaç sözüm var. Tehlikede olan sizin geleceğiniz.
Satılan, yağmalanan sizin geleceğiniz. Şeker fabrikaları satılıyor. Geçmişte satılanların akıbetlerini biliyoruz.
Bizimle birlikte yürüyün. Her yerde yanımızda olun.
Amacımız; bu ülkenin güzel geleceği oldukça, ortak dili tuttururuz.
Ben bu yolu gençler olmadan yürümem. Kadınlarımız erkeklerimiz olmadan yürümem! Ben bu yolu siz olmadan yürümem.
Güzel ülkemizin, gençlerimizin enerjisine, kadınlarımızın, erkeklerimizin yüreğine ihtiyacı var.
Kaçınızın haberi oldu bilmiyorum. Birkaç gün önce Ankara’nın orta yerinde
işitme engelli 230 insanımızı arsa vaadiyle dolandırdılar. İnsan insanlığından utanır.
Çocuğumuz, kadınımız, engellimiz güvende değil.
Dinimizi güncelleyelim diyorsunuz da, bu toplumsal bozulmanın nedenlerini neden aramıyorsunuz?
Biz böyle değildik. Cesaretiniz varsa, bu bozulmanın nedenlerini araşırın, ortaya koyun.
Ama o yol size çıkacağı için, bunu asla yapmazsınız.
"ADALET KİM, SİZ KİM"
Değerli Arkadaşlarım,
Bu salondakilerin ve bu salona sığmayanların, bize güvenenlerin işi çok.
Ekonomik bozulmayı düzeltmek kadar, manevi yaraları sarmak içinde çalışacağız.
Bu toplum, yalnız varlıklarını değil, değerlerini de yitirdi.
Adalet ve Kalkınma Partisi, işbaşına, Yoksulluk, Yasaklar ve Yolsuzlukla mücadele edeceğiz diye geldi. Hatırlarsanız buna ‘3Y’ demişlerdi.
Yoksulluk arttı. Bunu devletin istatistik verileri söylüyor.
Yasaklara gelince ülkemiz olağanüstü hal ile yönetiliyor. Artık internet yayınlarına bile yasak getiriyorlar. İnsanlar birbirine bir şey söylerken etrafına bakınır hale geldi.
“Yolsuzluk hırsızlık değildir” diye din adamı profesörden fetva alınır oldu, yolsuzluk meşrulaştırıldı.
Adalet ve Kalkınma Partisi, adaleti ilçe başkanlarını hakim yapmak, savcı yapmak, kalkınmayı da yandaşları zenginleştirmek olarak anladı.
Hz Ali; “Devletin dini adalettir” demişti.
Ak Parti, adaleti ilçe başkanlıklarına taşıdı. İlçe başkanlarını hakim savcı yaptılar. Hakim kuralarını çektiler. Bir hafta geçmeden deldiler. Adalet kim, siz kim.
Devlet olarak garibin, kimsesizin yanında olmanız gerekirken sizin yerinize okul müdürlerimiz, imamlarımız sokaktaki sahipsiz insanlarımıza, fakir çocuklarımıza sahip çıkıyor. Allah onlardan razı olsun.
Değerli Basın Mensupları,
Sayın Erdoğan son günlerde sık sık Afrin’e gideceğim diyor. Mehmetçik zaten Afrin’de.
Biz kendisinden, şu Gazze’ye gitme sözünü yerine getirmesini bekliyoruz. Sekiz yıl geçti bir türlü gidemedi.
Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı geçen gün yine ÖSO’nun kahramanlıklarından bahsetti.
Buradan soruyorum; Sayın Erdoğan ÖSO olmasaydı kahraman ordumuz Afrin’i alamayacak mıydı?
Bu harekatı başaramayacak mıydı? Siz ne demek istiyorsunuz?
AK Parti Genel Başkanı Erdoğan saat başı televizyonlara çıkıp, yapıp ettiklerini anlatıp duruyor. İçinde sevgi yoksa eksik kalır yaptıklarınız.
Artık insanlar televizyonlarını açmaz oldu. Aynı sözleri dinlemekten, milleti bıktırdınız. Saraya kapandınız, saltanata düştünüz.
Millet ne yiyor, ne içiyor düşündüğünüz yok. Bindiniz ciplere milleti unuttunuz.
Harun olacağız dediniz, Karun oldunuz."