AKP’yi korkulu rüyası sanat bitirecek
Para nedir?
Para, Shakespeare’e göre insanın doğasının karşıtı evrensel bir fahişedir.
Parayla bireysel özellikleriyle elde edemediği şeyleri elde edebilir insanoğlu. Ama bu süreç sonunda doğasının karşıtına dönüştüğünün farkında mıdır acaba?
Elbette değil!
Para insanı dönüştüren gizli bir güçtür. Sevgiyi nefrete, nefreti sevgiye, ahlakı ahlaksızlığa, köleyi efendiye, efendiyi de köleye dönüştüren gizli bir güç.
İnsan tarafından üretilen değer verilen insanlık düşmanı!
Kapital sistemde emek sömürüsünün aracıdır para.
Bu sistem içinde para kendi emeğini satmaktan başka çaresi olmayan insanoğluna gün sonunda verilen değerdir.
Üstelik emekçinin ürettiği artı değere de sistem bir şekilde el koyarken emekçi gün sonunda kendi ürününe, doğasına ve benliğine yabancılaşır.
Marks’ın da belirtiği gibi artı değerin ortaya çıktığı günden beri dünya ikiye ayrılmıştır.
Sömüren ve sömürülenler. Bu karşıtlıklar üzerine inşa edilmiştir dünya tarihi Marx’a göre.
Peki insanlığı ikiye bölen, insanı doğasından uzaklaştıran hatta tam karşısına koyan, benliğine yabancılaştıran paraya gerçekten ihtiyacı var mı insanoğlunun?
Emeğin sömürülmediği, insanın insanca yaşayabildiği bir dünya ütopya mı, yoksa mümkün mü?
Sistem değişiminin pek de mümkün olmadığı komünizmin, sosyal demokrasi adıyla yumuşatılmaya çalışılmasından belli aslında.
Sistemi değiştiremiyorsa insan, en azından kendini değiştirebilir belki de!
Bu gerçekliği insanı içine alarak yaşatan bir etkinlikteydim geçtiğimiz gün.
Uygur Sanat Tiyatrosu tarafından hayata geçirilen “Paraya Hayır” adlı oyunun galasına katıldım.
Fransız Flavia Coste’nin “non à l''argent” adlı oyunundan uyarlanan oyunda Türk tiyatrosunun usta ismi Nejat Uygur’un torunu Süha Uygur’un oğlu Nejat Uygur da sahne alıyordu.
O kadar başarılı tiyatrocular bir araya getirilmiş ki oyun sizi içine hapsediyor adeta.
Gösteri sonunda derin derin düşünürken buluyor insan kendini!
Gerçekten paraya hayır diyebilir miyiz acaba?
Romina Özipekçi, Giray Ayla ve Tara Tokel’in sahne aldığı oyunda paraya tamamen karşı olan Richard’ın kazandığı 162 milyon değerindeki piyangonun bir aileyi nasıl değiştirip dönüştürdüğüne tanık oluyoruz.
Sevginin nefrete, iyiliğin kötülüğe dönüşümü o kadar gerçekçi aktarılıyor ki oyuncular tarafından bir sözden daha fazla etki bırakıyor insan üzerinde.
İnsanı benliğinde uzaklaştıran paranın bu gücü, oyundaki diğer karakterlerin gözlerini öylesine döndürüyor ki Richard’ı öldürüp katil olmayı bile göze alıyorlar!
Paranın toplumu zehirleyici ve huzur kaçırıcı bir şey olduğunu, insanların mutluluğu parayla bulamayacağını belirten Richard hiç de haksız sayılmaz.
Evet onun da belirttiği gibi tüm felaketlerin tek nedenidir para.
İnsanı insana, doğa ve dahi kendine yabancılaştıran lanet bir şeydir para.
Oyunun yönetmeni Tolga Yeter’in perspektifinden bu oyun muhakkak izlenmeli.
İnsanın bildiği ama hayatın akışı içinde gözden kaçırdığı detayı hatırlatıyor insana.
Düşünmemizi, bize unuttuklarımızı hatırlatan bu gibi nice etkinliklere ihtiyacımız var.
Toplum olarak uyanmamızın anahtarı sanat eserlerinde yatıyor!
Gösteri sonunda sahneye davet edilen Türk Tiyatrosu’nun yaşayan efsanesi Zihni Göktay’ın temennisine katılmamak mümkün mü?
“İstanbul’un nice yeni tiyatroya kavuşması dileğiyle, devam devam devam”
Bu temenni de o kadar derin anlamlar yatıyor ki aslında.
AKP hükümeti sağ olsun 21 yılda toplum ile sanat arasına bir set ördü adeta.
İnsanları düşünemez, sorgulayamaz insanlara dönüştürme projesiydi bu.
Dolayısıyla tiyatrolara kavuşmak, kültürel aktivitelerde bulunmak temenni haline geldi.
Unutmayın iktidarların en korktuğu güç her zaman sanat olmuştur.
Bu yüzden değil mi Kars’taki İnsanlık Anıtı’na “ucube” diyerek sanat eserlerine düşman kesilmeleri?
Bu yüzden değil mi sırf muhalif diye tiyatrocularımızın işsiz bırakılması?
Bu yüzden değil mi Müjdat Gezen Sanat Merkezi kundaklandığında bu duruma ses çıkarmamaları?
Bu anlayış yüzünden sanatçıların konserleri iptal edilmedi mi?
Tarihi Emek Sineması’nı yıkıp yerine AVM dikmediler mi?
Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkmadılar mı?
Sanatın muhalif damarından korkuyorlar!
Sanatın baş eğmemesinden korkuyorlar!
Eleştirilmekten korkuyorlar, istiyorlar ki herkes onları alkışlasın!
Daha çok beklerler!