AKP/PKK ve bölücülük
“Çözüm süreci”, AKP ve “Akil” kesim tarafından adeta kutsal bir dogmaya dönüştürüldü. “Çözüm” ya da “Barış” adı verilen bu sürece yönelik eleştiriler iktidar tarafından, barışa ve çözüme yönelik eleştiri olarak sunuldu. AKP/PKK ikilisine göre bir yanda “barış” taraftarı olan AKP ve PKK var, diğer tarafta “savaş” ve “çözümsüzlük” isteyen MHP vardı.
PKK, silahlı teröristlerini sınırın diğer yanına geçirecek, AKP ise ikinci aşamada “demokratikleşme paketini” çıkaracaktı.
Çözüm ortakları arasında ilk itilaf; teröristlerin sınır dışına silahlı mı, silahsız mı çıkacağı noktasında meydana geldi. İkinci anlaşmazlık ise çekilmenin tamamlanıp, tamamlanmadığı konusunda oluştu.
AKP ile yandaş medya, aklından geçenleri gerçek sanıp ona göre Türkiye’yi düşünmeyi zorladı. AKP işbirlikçilerine göre terör örgütü, terör yapmaktan vaz geçti ve çekiliyor, ancak varlıklarını teröre borçlu olanlar buna karşı çıkıyordu.
Gelişmeler durumun hiç de böyle olmadığını, terör örgütünün çekilmesinin bir senaryo ve eyleme son vermelerinin ise söz konusu olmadığını ortaya koydu.
Sözde çözüm sürecinde PKK, yalnızca sansasyonel kitle katliamlarına ara verdi. Yol kesme, korucu infaz etme, adam kaçırma, şantiye basma, araç yakma eylemlerine aralıksız devam etti.
Örgüt, çözüm sürecinden yararlanarak eylemlerini çok daha özgürce gerçekleştirmeye başladı. Dahası hükümet destekli olarak Güneydoğu’dan “Kuzey Kürdistan” diye söz eden toplantı bile yaptılar. Bu toplantılarda kaderi tayin etme hakkından, özerklik, federasyon ya da bağımsızlıktan söz ettiler.
Birden arka arkaya PKK’nın “asayiş timleri” arzı endam etti. Örgütün silahlı/sivil unsurları yol kesip kimlik kontrolü yapmaya başladı. Silahlı PKK’lılar göstericilerle birlikte görüldü. Çatışmalarda ölen PKK’lılar için terörist mezarlık açılışları televizyonlardan yayınlandı. Makbuzlarla haraç/vergi toplama faaliyetleri had safhaya ulaştı. İktidar, olanı biteni ya görmezlikten geldi ya da küçük göstermeye çalıştı.
AKP’nin kurmaylarının bu konudaki tespitleri ise tam evlere şenlik olacak türdendi. Yalçın Akdoğan, “Örgüt, bu tür sembolik gösterilerle bölgede otorite tesis ettiği gibi bir görüntü vermek istiyor. Ancak kimsenin görmediği bir sokakta çok kısa süreli bu tür tiyatroların sergilenmesi, bir fotoğraf karesinin bütün bir bölgenin görüntüsü gibi sunulması maksatlı bir tertibe benziyor” diyor.
Akdoğan’ın hâlâ, gerçeğin değil, zevahiri kurtarmanın peşinde olduğu anlaşılıyor. Zira gösteriler öyle sembolik falan değil. Sanıldığı gibi bir kasaba, sokak ya da mahallede yapılan örgütlenme ise hiç değildir. Karayılan doğrudan bu ’asayiş timlerinin Kandil’de eğitildiğini’söylemiştir. Makbuzla vergi toplamak, beş bin kişiyle terörist mezarlığı açmak ve asayiş timleriyle yol kontrolü yapmak, marjinal ve geçici olgular değildir.
PKK, iktidara “biz buradayız ve hiçbir yere de gitmiyoruz” mesajını veriyor. PKK yetkilileri hükümete açıkça, “önder Apo’yu özgür bırak”, “karakol yapma”, “baraj yapma”, “koruculuğu tasfiye et” diye talimat yağdırıyordu.
Bunlar, özünde “devleti Güneydoğu’dan çekiniz” talepleridir.
Demirtaş hükümete; bölgede karakol inşa ediyorsunuz, baraj yapıyorsunuz, koruculuğu sona erdirmiyorsunuz, örgüt de yol kesiyor, ne var bunda, anlamına gelen sözler etti.
PKK, süreç boyunca kendini; meşrulaştırmış, bölgede vatandaşların temsilcisi konumuna yükseltmiş, İmralı’da yatan elebaşısını “halk önderi” kimliğine ulaştırmıştı.
Güneydoğu’nun her kentinde hırpalanmış, örselenmiş ve yıpratılmış devlet otoritesinin yanında motive edilmiş, şımartılmış ve kışkırtılmış örgüt otoritesi, her gün biraz daha fazla yaygınlaşıyor.
Çözüm süreci, Güneydoğu’nun Türkiye’den çözülmesi sürecine dönüşmüştür. Suriye’nin kuzeyinde bayrak gösteren PKK’nın bundan sonra bölücülük amacından çark edeceğini düşünenler, gerçeklerden fena halde kopuk olanlardır.